Biz bu yazımızda bu iki önemli kavramı değerlendirmeye çalışacağız. Önce Evrim: Dini ve mitolojik metinlerde hilkat veya Türkçesi yaratılış olarak sözü edilen konuyu biyolojik olarak değerlendirmeye tabi tuttuğumuzda farklı verileri elde etmemiz olanaklı olacaktır. Örneğin mitolojik olarak varlık iki zıt unsurun çatışmalarından ve aynı zamanda ilişkilenmelerinden ortaya çıkmıştır. Bu varlık aleminde özellik gösterip deyim yerinde ise hayali olan şeytan ile melek arasında başka bir deyiş ile ikisinin karışımından oluşan canlı insan türüdür. Biz insanlar olmasaydık varlığın farkına varan başka bir canlı olmayacaktı veya farkında olanların biz farkında değiliz. Biz melek, cin ve şeytan gibi hayali ve görmediğimiz kavramları bir tarafa bırakarak varlıkları ikiye ayırıp cansız varlıklar olarak önümüze çıkan elementleri bir tarafta tutmak üzere evrimleşe bilen canlıları değerlendirdiğimizde mitoloji ve dini tezlerle bilimsel tezler bir birinden ayrılmaktadır. Binaen aleyh: Biyolojinin son ve bilimsel verilerine göre canlılık suda ve tek hücreli olarak amip adı ile gözlerini yaşama açmıştır. Her ne kadar dincilik siyasetinde bu     oluşum ret ediliyor ise de bu aslında cehaletten kaynaklanmakta ve kasıtlı olarak bilimsel çalışmaların önüne set çekilmek istenmektedir. 

        Biyolojik evrimin aşamalarını tek tek sıralamak bizim konumuzun dışında olduğundan biz amipten gelişkin insan türü olan homo sapiense kadar neler yaşandığını irdelesek en az 21 tür insan varlığının gelip geçtiğini anlıyor olacağız. Son tür olarak homo sapiensten önce denisovalıların, homoerektosların ve homonaledilerin Homo antecessor - Ata insan. 

Homo cepranensis - Ceprano insanı 

Homo ergaster - Çalışkan insan. 

Homo erectus - Dik insan. 

Homo floresiensis - Flores insanı 

Homo gautengensis. 

Homo georgicus - Gürcü insanı 

Homo habilis - Hünerli insanda iz bırakıp gittiklerini görüyoruz. Evet bu biyolojik evrimleşme olup asıl bizim konumuz sosyal evrimleşmeye bir göz atalım: Sosyal evrimleşme tarihin derinliklerinden başlayıp günümüze kadar gelmiş olup gelişmesini de devam edeceğe benziyor. Bu aşamaya kolay gelmeyen insan bir araya gelme, konuşmaya başlama ve yaşam araç gereçlerini paylaşma ile sosyal ve toplumsal hayata yavaş yavaş alışmıştır. Bu meyanda düşünme ve düşünmenin neden olduğu inanma tezleri de kendini göstermiş olup geliştikçe sorunları da beraberinde getirmiştir. İlkel toplum kategorisinde klan şeklinde yaşayan insan kendi kutsalını totem olarak yaratmış ve gereğinde tapınmıştır. Bu arada sosyalleşmiş olan insan yaşam alanında teoriler de geliştirip tasniflerini yapa gelmiştir ki bunlardan en çok öne çıkan sosyal Darwinizmdir.  

              Bizim sosyal alana sıkıştırılmış bir evrimleşmeden öte kişilik, ahlak, karakter, inaç, ideoloji ve sosyal yaşam üzerinde etkin ola bilecek evrim sürecinin tekamül diğer bir ifade ile insani kamil profilinin elde edilmeden devrimlerin gerçekleşemeyeceğini, gerçekleşse bile bir hevesten öteye gidemeden dereye dökülen yabancı cisimler ile bulanan su gibi içilemez duruma geleciğini konu edeceğimizi okurlarımızla paylaşarak sürece bir not düşme niyetimizi    beyan etmek istedik. 

              Tarihe bir göz atacak olursak varlıklarını uzun zaman sürdüre bilen, sosyal ve siyasal yaşama damga vuran büyük devrimlerin tamamı doğdukları dönemlerde pişirilmiş ve sofralarda sunulmuş durumlarının aksine büyük emeklerle uzun ve çetin evrelerden geçirilerek neşv u nema bulmuş ve insanlığa hizmet edebilmişlerdir. Mısır fırevnlerinin ağır baskılarının altında köleleştirilmiş İsrailoğulları köle ruhu ile Fırevna karşı başkaldırıyı gerçekleştiremeyeceği gerçeği karşısında Fıravnun sarayında özgürlük ruhunu taşıyıp havasını teneffüs eden bir Musa olmasaydı İsrailoğulları bugün devlet olmayacaktı. Bir Ernesto Che guewara kişiliğinde evrilerek ruhsal, zihinsel ve düşünsel bir evrimleşme olmadan Küba devrimi olamazdı, olsa bile insan oğlunun iğrenç hevesleri komünal yaşamın devam etmesine izin vere bilir miydi? Bir Ebuzer El-Gifari’nin kişiliğinin simgelediği yüksek ahlak düzeyinde evrilen bir nesil olmasaydı Ortadoğuda bir çöl ortasında devrimci bir nesil doğamazdı. Yaralı arkadaşını kurtarmak için canını tehlikeye atarak çatışma alanından geçen Tekin yoldaş olmasaydı Van haritesi 31 Mart’ta mosmor olup birilerinin suretini çaldığı şamar ile morarta bilirmiydi?  

            Hal böyle olunca bizim ezilen ve doğuştan beraberinde getirdiği doğal haklarını kullanmaktan men edilen insanlara hizmet etmek ve gasp edilen haklarını kazandırıp geri iade etmak için bir hizmet amacımız ve gayretimiz varsa önce hem bireysel hem toplumsal evrimleşmemizi tamamlayıp kendi kardeşinin ve yol arkadaşının hakkına öncelik verecek bir nesil yetiştirmemiz öncelikli olmak zorundadır. Bu evrimleşme çağdaş medeniyet ve uygarlıkla sağlana bilen bir evrimleşme olmayıp kendi iç dünyamızda yoğunlaşmamızdır. Yani kendimize öyle bir format atmamız gerekir ki bir karıncanın yaşam hakkını kendi hakkımız kadar kutsal saymamızı her adımımızda bize hatırlatacaktır. Evrim ve eğitimin en iyisi ve yararlısı kişinin kendini işe hazırlaması ve üstüne sadakat ve itaatten önce maharet ve liyakati ile hemcinsinden ayrılmayı cefakarlığı ve fedakarlığı ile seçkinliğini sevmeyenlerine tasdik ettirmelidir. Ahlak filozoflarının iyiyi tarif etmeleri kısaca “ iyi yöneldiği amacı gerçekleştirendir.” Şeklindedir. Gerçekleştirilmesi çok zor olan bir savaşçının hikayesi çocukluğumdan beri bilgi dağarcığımdadır:  

          “ Zayiatı korkunç bir savaşa katılmıştık. Savaş durmuş ve ben yara almadan kurtulmuştum. Kurtulanlar arasında bulamadığım amcam oğlunu yaralılar arasında arayacaktım ki bir kırba su ile çıktım ve ben aradığımı bulmadan “bir yudum su” diye bağıran bir ses duydum. Yaklaştığımda başka bir yaralıdan gelen aynı sesi benimle beraber ilk seslenen yaralı da duyunca bana ona götür dedi, bu su elimde birkaç yaralıyı dolaştım ama ne yazık ki amcam oğluna yetiştiğimde şehit olmuştu. Diğer yaralılardan her biri arkadaşını kendi nefsine tercih ettiği için arkadaşlarına götürmemi söylediler. Ve su elimde kaldı. Su isteyenlerin tamamı su içmeden şehit düştüler.“ 

          BenTekin arkadaşımı dinleyince kendi kendime “aradığım nesli buldum” dedim. Kur’an’ın ilk surelerinden birinde bir ayette “ her ne kadar kendileri daha çok müstahak iseler de başkalarını kendilerine tercih ediyorlar.  Bilinmesini isteğim nokta meclis üye listesini ilgili yere götürürken yolda kendi adını ön sıraya çıkaran yoldaşlardan çok arkadaşını canı pahasına sahili selamete taşımaya çalışan Tekin’ler gibi evrilen bir nesil ve kuşak devrim yapabilir. Yine de bir filozofun dediği gibi “Doğan her çocuk tanrının hala insanoğlundan umudunu kesmediğinin kanıtıdır.”  Biraz daha azim ve sabır… 

   EVRİM VE DEVRİM 

            Yaşamın ayrılmaz parça ve unsurlarından olan bu iki terim zaman zaman birbirleri ile örtüşüp zaman zaman da ayrışmışlardır.

Biz bu yazımızda bu iki önemli kavramı değerlendirmeye çalışacağız. Önce Evrim: Dini ve mitolojik metinlerde hilkat veya Türkçesi yaratılış olarak sözü edilen konuyu biyolojik olarak değerlendirmeye tabi tuttuğumuzda farklı verileri elde etmemiz olanaklı olacaktır. Örneğin mitolojik olarak varlık iki zıt unsurun çatışmalarından ve aynı zamanda ilişkilenmelerinden ortaya çıkmıştır. Bu varlık aleminde özellik gösterip deyim yerinde ise hayali olan şeytan ile melek arasında başka bir deyiş ile ikisinin karışımından oluşan canlı insan türüdür. Biz insanlar olmasaydık varlığın farkına varan başka bir canlı olmayacaktı veya farkında olanların biz farkında değiliz. Biz melek, cin ve şeytan gibi hayali ve görmediğimiz kavramları bir tarafa bırakarak varlıkları ikiye ayırıp cansız varlıklar olarak önümüze çıkan elementleri bir tarafta tutmak üzere evrimleşe bilen canlıları değerlendirdiğimizde mitoloji ve dini tezlerle bilimsel tezler bir birinden ayrılmaktadır. Binaen aleyh: Biyolojinin son ve bilimsel verilerine göre canlılık suda ve tek hücreli olarak amip adı ile gözlerini yaşama açmıştır. Her ne kadar dincilik siyasetinde bu     oluşum ret ediliyor ise de bu aslında cehaletten kaynaklanmakta ve kasıtlı olarak bilimsel çalışmaların önüne set çekilmek istenmektedir. 

        Biyolojik evrimin aşamalarını tek tek sıralamak bizim konumuzun dışında olduğundan biz amipten gelişkin insan türü olan homo sapiense kadar neler yaşandığını irdelesek en az 21 tür insan varlığının gelip geçtiğini anlıyor olacağız. Son tür olarak homo sapiensten önce denisovalıların, homoerektosların ve homonaledilerin Homo antecessor - Ata insan. 

Homo cepranensis - Ceprano insanı 

Homo ergaster - Çalışkan insan. 

Homo erectus - Dik insan. 

Homo floresiensis - Flores insanı 

Homo gautengensis. 

Homo georgicus - Gürcü insanı 

Homo habilis - Hünerli insanda iz bırakıp gittiklerini görüyoruz. Evet bu biyolojik evrimleşme olup asıl bizim konumuz sosyal evrimleşmeye bir göz atalım: Sosyal evrimleşme tarihin derinliklerinden başlayıp günümüze kadar gelmiş olup gelişmesini de devam edeceğe benziyor. Bu aşamaya kolay gelmeyen insan bir araya gelme, konuşmaya başlama ve yaşam araç gereçlerini paylaşma ile sosyal ve toplumsal hayata yavaş yavaş alışmıştır. Bu meyanda düşünme ve düşünmenin neden olduğu inanma tezleri de kendini göstermiş olup geliştikçe sorunları da beraberinde getirmiştir. İlkel toplum kategorisinde klan şeklinde yaşayan insan kendi kutsalını totem olarak yaratmış ve gereğinde tapınmıştır. Bu arada sosyalleşmiş olan insan yaşam alanında teoriler de geliştirip tasniflerini yapa gelmiştir ki bunlardan en çok öne çıkan sosyal Darwinizmdir.  

              Bizim sosyal alana sıkıştırılmış bir evrimleşmeden öte kişilik, ahlak, karakter, inaç, ideoloji ve sosyal yaşam üzerinde etkin ola bilecek evrim sürecinin tekamül diğer bir ifade ile insani kamil profilinin elde edilmeden devrimlerin gerçekleşemeyeceğini, gerçekleşse bile bir hevesten öteye gidemeden dereye dökülen yabancı cisimler ile bulanan su gibi içilemez duruma geleciğini konu edeceğimizi okurlarımızla paylaşarak sürece bir not düşme niyetimizi    beyan etmek istedik. 

              Tarihe bir göz atacak olursak varlıklarını uzun zaman sürdüre bilen, sosyal ve siyasal yaşama damga vuran büyük devrimlerin tamamı doğdukları dönemlerde pişirilmiş ve sofralarda sunulmuş durumlarının aksine büyük emeklerle uzun ve çetin evrelerden geçirilerek neşv u nema bulmuş ve insanlığa hizmet edebilmişlerdir. Mısır fırevnlerinin ağır baskılarının altında köleleştirilmiş İsrailoğulları köle ruhu ile Fırevna karşı başkaldırıyı gerçekleştiremeyeceği gerçeği karşısında Fıravnun sarayında özgürlük ruhunu taşıyıp havasını teneffüs eden bir Musa olmasaydı İsrailoğulları bugün devlet olmayacaktı. Bir Ernesto Che guewara kişiliğinde evrilerek ruhsal, zihinsel ve düşünsel bir evrimleşme olmadan Küba devrimi olamazdı, olsa bile insan oğlunun iğrenç hevesleri komünal yaşamın devam etmesine izin vere bilir miydi? Bir Ebuzer El-Gifari’nin kişiliğinin simgelediği yüksek ahlak düzeyinde evrilen bir nesil olmasaydı Ortadoğuda bir çöl ortasında devrimci bir nesil doğamazdı. Yaralı arkadaşını kurtarmak için canını tehlikeye atarak çatışma alanından geçen Tekin yoldaş olmasaydı Van haritesi 31 Mart’ta mosmor olup birilerinin suretini çaldığı şamar ile morarta bilirmiydi?  

            Hal böyle olunca bizim ezilen ve doğuştan beraberinde getirdiği doğal haklarını kullanmaktan men edilen insanlara hizmet etmek ve gasp edilen haklarını kazandırıp geri iade etmak için bir hizmet amacımız ve gayretimiz varsa önce hem bireysel hem toplumsal evrimleşmemizi tamamlayıp kendi kardeşinin ve yol arkadaşının hakkına öncelik verecek bir nesil yetiştirmemiz öncelikli olmak zorundadır. Bu evrimleşme çağdaş medeniyet ve uygarlıkla sağlana bilen bir evrimleşme olmayıp kendi iç dünyamızda yoğunlaşmamızdır. Yani kendimize öyle bir format atmamız gerekir ki bir karıncanın yaşam hakkını kendi hakkımız kadar kutsal saymamızı her adımımızda bize hatırlatacaktır. Evrim ve eğitimin en iyisi ve yararlısı kişinin kendini işe hazırlaması ve üstüne sadakat ve itaatten önce maharet ve liyakati ile hemcinsinden ayrılmayı cefakarlığı ve fedakarlığı ile seçkinliğini sevmeyenlerine tasdik ettirmelidir. Ahlak filozoflarının iyiyi tarif etmeleri kısaca “ iyi yöneldiği amacı gerçekleştirendir.” Şeklindedir. Gerçekleştirilmesi çok zor olan bir savaşçının hikayesi çocukluğumdan beri bilgi dağarcığımdadır:  

          “ Zayiatı korkunç bir savaşa katılmıştık. Savaş durmuş ve ben yara almadan kurtulmuştum. Kurtulanlar arasında bulamadığım amcam oğlunu yaralılar arasında arayacaktım ki bir kırba su ile çıktım ve ben aradığımı bulmadan “bir yudum su” diye bağıran bir ses duydum. Yaklaştığımda başka bir yaralıdan gelen aynı sesi benimle beraber ilk seslenen yaralı da duyunca bana ona götür dedi, bu su elimde birkaç yaralıyı dolaştım ama ne yazık ki amcam oğluna yetiştiğimde şehit olmuştu. Diğer yaralılardan her biri arkadaşını kendi nefsine tercih ettiği için arkadaşlarına götürmemi söylediler. Ve su elimde kaldı. Su isteyenlerin tamamı su içmeden şehit düştüler.“ 

Van ve 13 ilçede yol bakım ve onarım çalışmaları devam ediyor Van ve 13 ilçede yol bakım ve onarım çalışmaları devam ediyor

          BenTekin arkadaşımı dinleyince kendi kendime “aradığım nesli buldum” dedim. Kur’an’ın ilk surelerinden birinde bir ayette “ her ne kadar kendileri daha çok müstahak iseler de başkalarını kendilerine tercih ediyorlar.  Bilinmesini isteğim nokta meclis üye listesini ilgili yere götürürken yolda kendi adını ön sıraya çıkaran yoldaşlardan çok arkadaşını canı pahasına sahili selamete taşımaya çalışan Tekin’ler gibi evrilen bir nesil ve kuşak devrim yapabilir. Yine de bir filozofun dediği gibi “Doğan her çocuk tanrının hala insanoğlundan umudunu kesmediğinin kanıtıdır.”  Biraz daha azim ve sabır… 

Editör: İshak Kara