Sahi biz hangi acı ile /kimin acısı ile/ yoğrulduk ki bu kadar öykülerimiz bir birine ‘’dost’’ oldu.

Yabancısıyız aslında bir birini hiç tanımadan biri ötekine seslenmeden, ayrı ayrı iklimlerde yaşayan iki ayrı beden. Coğrafyalarında kutuplaşmaya neden olan iki ayrı ruh. Kaç tufan çarpması yaşadık ve yaşatıldık ki ruhun derinliğine hüzün damıtılmış.

Sen çoban yıldızına şarkı söyle ben satır arasına birkaç söz. Hangi hengâmenin ortak paydasıysak, ayrı ayrı yaşadığımız fırtınaların geçmişinden kurtulup buluşalım yine başkasının acısının ortak yalnızlığına. Acıyı bedeninde yaşayan küçük ellerin kurtarıcısı olalım ve umudu olalım yalnız yürüdüğü yolun sırdaşı.

Sonramı; sonra sana inancım artmalı ve daha çok sevmeliyim seni. Yüreğimde uğurlayamadığım kuşlarla yüreğinin irisinde kanat çırpmalıyım ve zemheri bir ay tutulması olmalıyım. Şafağın turuncusu ve gözlerinin mavisin de bulmalıyım kendimi, bastığımız toprak yolculuğumuz olmalı, en çokta beraber yürüğümüz iklimler. Doğan günüm ve döktüğüm duam. Sahi kaç yıl atladım, kaç ay geç kalındı bütün zamanların sessizliğinde sesini bulmalı şimdi.

Cemre bir daha düşer mi eşiğime? Tekrar baharım çiçek verir mi? Kavga etmeden doğan güne Merhabamız olsun. Anıları olalım umudunu tekrar yeşerten insanların ve barışın Miri. Tülbendini gözlerinin mayasında unutan annenin evladı olalım, her bir yitirilmişliğe kardeş olalım. İlkbaharın coşkusu olmalı zaman ötekileştirmeye mahal vermeden, susturulma korkusu olmadan dil kendi söyleminde kalmalı ve nabız da atmalı sadece kan. Ben bütün umutsuzluğu gecenin ayazında karanlığa mahkûm ederken, sen bir çağın ortak yalnızlığı ile adlandırıp ve bütün sevmelerin masalında eşkıya yalnızlığı yaşıyorsun diye hitap et.

Roj Yiğit