Yaradana el açıp “Bizleri tüm kötülüklerden kuru “ diye yalvaracaklar (Allah en güzelini bilir. En güzelini işitir ve duyar)

Ama Bu bayramda, havalar kurşun gibi ağır.

Bu bayramın tadı tozu yok.

Yediden yetmişe cümle âlemin dilinde şu nakarat var.

“Bayram gelmiş neyime, kan damlar yüreğime”

Sokaklarda da bayram havası yok.

Ellerinde şeker torbalarıyla, çocuklarımız sokağa çıkamayacak.

Çünkü sokaklar, sevgi ve şefkatten arındırıldı.

O sokaklarda artık ölüm tuzakları var.

O sokaklarda, toprağın altına gizlenmiş bir bombanın patlaması an meselesi.

Evlerin duvarlarında kurşun izleri var.

Avlular, elleri silahlı adamlarla dolmuş.

O eşikten içeri girip, el öpme, bayram şekeri toplama ihtimali kalmadı…

Artık, koyun, dana, tosun yerine, insanları kurban ediyorlar.

İsmailler kurban olmasın diye, İbrahimlere kurbanlık getirmek isteyen melekler dahi bu coğrafyaya gelmeye cesaret edemiyor.

Çünkü sokaklarda sağanak yağmur misali kurşun yağıyor.

Kapılar kırılıyor.

Bileklere kelepçe takılıyor.

Değil bayram umudu, hayatta kalabilmenin umudu dahi net değil.

Bu gidişata ‘dur’ diyebilecek tüm iradeler kırılırken, bayram sevincine dair zerre kadar ihtimalin kalabilme olasılığı var mıdır?

Oysa yüzyıllardır kader birliği yapmış, bayramlarda bir birimizin kapılarını çalmış kavimler değil miydik?

Bayram geldiğinde, Van’da, Başkale’de, Çatak’ta, Yahudi, Ermeni, acem komşularımızın kapılarını çalardık, onların ikram ettiği, iğdeleri, fındıkları ve cevizleri alırdık.

Farklı din ve mezheplerle bir arada yaşayabiliyorken,
Neden bu gün düşmanlaştırıldık?

Bayram sabahında, kaçımızın babası, ağabeyi bayram namazı için camiye gitmeye cesaret edebilecek?

Yerin üstü ve altı ölüm tuzaklarıyla doluyken, sevdiklerimizin mezarlarına nasıl gideceğiz?

Bayram” demesi çok kolay…

Bayram’ bize göre değil.

Bayram’, Adana’nın, İzmir’in, Aydın’ın yoksul köylülerine göre değil.

Bayram, Sarayların harcıdır.

Bayram, Zenginlerin harcıdır.

Çocukları dağda ve askerde olmayanların harcıdır.

Onlara bayram, bizlere kurban olmak düşer…

Firavunların, Nemrut’ların hüküm sürdüğü bir cihanda biz yoksullar, İsmail’den başkası olamadık.

Çünkü 7.2’lik depremler yaşadık, çocuklarımızı stare edecek bir barınak bulamadık.

Devlet-i Ali’nin büyüklerinde bir şefkat göremedik.

O büyüklerden, akan kanın durması için bir söz işitmedik.

Çocuklarımıza bir iş imkanı bulabilmeleri için ikna edemedik.

Defalarca öldürüldük kabul ettiremedik.

Yine de, yaşadığımız acılara rağmen ötelediğimiz bayram sevinçlerine rağmen;

Bu bayramın, 30 yıllık savaşın bitmesine vesile olmasına dua ediyoruz.

Bedenleri parçalanan çocukların acısı vesile olsun ve bir deprem sonrası tek yürek olan ülkenin birliktelik mesajları vesile olsun ki artık bu coğrafyada barış sağlansın

Artık bu coğrafyada kan akıtılmasın. Çatışmalı süreçler öncesi ve sonrası verilen vaatler karşısında çalışmalar söylemlerden ibaret kalmasın. Babalar ölüp çocuklar öksüz kalmasın

Sınır boylarında gencecik bedenler bir litre mazot için öldürülmesin.

Genç kızlar gelinlik giymeden intihar etmesin. acılara rağmen insanlar bayramları bayram tadında yaşasın.

Sevgi beklesin devletten. Şefkat beklesin.

İşte bunlar olduğu zaman bölge ahalisi acılarını unutacak ve yüreklerine taş basacaklardır.

İşte bu sıcak eller uzandığı zaman kendilerini bu ülkenin bir bireyi olarak göreceklerdir. Yani ötelenmişlikten arındırıp çocuklarının karşısında başlarını yere eğmeyecek onlara bayramlıklarını giydirebileceklerdir.

Tüm bunların yaşandığı bayramlarda huzur ve barış içinde yaşamak umuduyla yaşanan acıların kendi acılarımız olarak idrak etmenin onur ve şerefiyle

Derin acılarla sınandığımız bir süreçten geçiyoruz..

Yalnızlaştığımızı, yalnızlaştırıldığımızı his ediyoruz.

Çocuklarımızın yüzüne bakmaya utanır olduk.

Yaşanan tüm acılara rağmen, bir arada yaşayabilme ihtimaliyle,

Yine de… yine de…
Bayramınız mübarek olsun.

“BU BAYRAM BARIŞ OLSUN”