Sessizliğin sesi delerken duvarları, dışarıya çıkıp insanların arasına karışmak istedim. Öğlen saatlerinin bunaltıcı sıcaklığı yerini ılık bir rüzgâra bırakmışken, yürüdüm şehrin en kalabalık caddesinde.

İnsanlar birbirilerine karışmış giysiler arasında akın akın geziyorlardı. Bolca; allanmış yanaklar, pullanmış gözler, kırmızıya çalan sarı saçlar, birbirinin aynısı ördek dudaklar, silikon göğüsler, yapay burunlar, beceriksizce çizilmiş kaşlar gördüm.

Ve bunları zevkle seyreden yuvalarından fırlamış gözlerle karşılaştım. Biraz insan aramaya çıkmıştım ama birbirlerinin aynısı yapay suratlarla karşılaştım. Çok az camdan yüz gördüm. Camdan yüzlerle karşılaşınca sevgiyle gülümseyip kirpiklerimle kucaklarken onları ‘’Ne kadar da azaldılar’’ diyerek iç geçirdim.

Sahi siz camdan yüz nedir bilir misiniz? Bazı insanlar vardır yürekleri şeffaf ve yalındır. İçlerinde gizledikleri her şeyi gözlerine bakınca görebilirsiniz. Bu insanlara baktıkça aynadaki suretinizi görürsünüz, bu yüzden baktıkça bakasınız gelir gözlerine. Hatta abartıp tarağı elinize alarak camdan gözün karşısında saçlarınızı taramak istersiniz. Olduğunuz gibisinizdir onların karşısında. Aynaların bile size gösteremediği güzellikleri bir çift cam gözde görebilirsiniz.

Diğer insanlar gibi değildirler camdan yüzler. Dünyayı güzelleştirmek için uğraşıp, insanlara sevgiyi sunmak isterler. Fakat öyle anlar gelir ki; camdan yüzler, insanların yapaylıkları, sahtelikleri arasında sıkışıp kalırlar. Çünkü onlar makyajlanmış yüzler arasında duru, yılışık gülücükler arasında içten, rengârenk giysiler içindeki insanlara karşı çırılçıplaktırlar.

Cam yüzler oldukları gibidirler.  Yapay sıcaklığını hissettiği, yapış yapış nemli insanların yanında buğulu cam olurken, sevgisiz ortamlarda buza döner yüzleri. Olmadıkları gibi davranan insanlar arasında cam yüzler şeffaflıklarını yitirirler.

Bazı camdan yüzler buğulanıp buza dönerken, bazı camdan yüzler de yere düşüp kırılır. Varoluşlarına bir karşı çıkış, bir kolaya kaçıştır bunlar.

Oysa camdan yüzlerin varoluş amacı insanlara; saklı denizleri, sisli dağları, derin ormanları, rengârenk çiçekleri, uçsuz gökkuşağını, hayal bulutlarını, hayatı, aşkı ve insana kendisini göstermektir. Camdan yüze bakan, onun yüzünde evreni görebilmeli. Kırılmak ve buğulanıp buza dönmek kolaya kaçıştır cam yüz olmanın hakkını verememektir.

Siz pencerelerdeki camlara hiç baktınız mı? Neden yapısında kırılganlık olan camların dört tarafı sert cisimlerle çevrili diye düşündünüz mü? Bu cisim çoğunlukla ahşap ya da plastik olur. Siz hiç çerçevesiz yahut sert bir cisim olmadan duvara asılmış bir ayna gördünüz mü?

Ben görmedim. Camlar ayakta dik durabilmek için sert kabukların arasında durmak zorunda. Yoksa hoyrat bir el dokunmayı bilmez kırar camları. Camdan insanlarda belli bir olgunluğa erişince sert kabuklarının ardında gizler kırılganlıklarını. 

Sonsuz güzellikleri seyrettiğiniz yüzü gülümserken sus pus olur dilleri. Sabit fikirlidir camdan insanlar, esneme payları yoktur. Doğruları vardır ve doğrularına köküne kadar çakılıdırlar. Tıpkı duvara asılan aynalar gibi.

İşte böyle camdan insanlarda tıpkı camlar gibi dik durma zorunluluğundan, sert kabuklarının ardına saklanırlar. Çünkü kıyafetlerinde ‘’Dikkat kırılır’’ diye yazan uyarı levhası yoktur.

Düşüp kırılırım diye sızlanacak zamanları da yoktur. Onlar için düşmek, kırılmak da mesele değildir. Asıl mesele düşseler yerler can kırıklıklarıyla dolacak. Gözleri görmeyen dizleri tutmayan yaşlıların ayaklarına camlar batacak, yarınlara umutla adım atmaya çalışan çocukların çıplak ayakları kesilecek. Bütün savundukları doğruları yanlışa batacak. Bu yüzden camdan yüzler öyle hemen düşüp kırılmamalı, onurlu bir duruş sergileyebilmeli.  Camdan insanlar artık susuyor diye kızmayın, kınamayın onları. Hayat bazen camdan yüzleri öyle bir hale getirir ki kana kana konuşmak isterken susarlar.