VanHaber - HDP’nin önceki dönem Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş 4 yıldır Edirne Cezaevi’nde tutuklu bulunuyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) 2018 yılında Demirtaş’ın tahliye edilmesi yönünde karar aldı, ancak tahliye engellendi. Demirtaş’ın ne zaman tahliye olacağını ve Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün yargı reformu açıklamasını Demirtaş’ın avukatları gazete DuvaR’da yorumladı.

“Sorun Reform Değil”

Demirtaş’la ilgili 140journos’un yaptığı ‘Coğrafya kader’ belgeselinin ardından Demirtaş’ın bunca süredir cezaevinde tutulması yeniden tartışma konusu oldu. Demirtaş’la ilgili bugüne kadar verilmiş herhangi bir kesinleşmiş hapis cezası bulunmuyor. 2013 yılındaki Newroz konuşmalarından dolayı 4 yıl 8 ay hapis cezası alan Demirtaş’ın bu dosyası Yargıtay’da bekliyor. Avukatları Demirtaş’ın derhal serbest bırakılması gerektiğinin altını çiziyor.

Mahsuni Karaman, Adalet Bakanı’nın açıklamalarını ülkemizdeki hukuk sorununun reformla çözülemeyeceğini söylüyor. Cumhurbaşkanına hakaret maddesinin çıkartılması gerektiğinin altını çizen Karaman şöyle diyor: “Bunu çıkartırsanız Türkiye’deki mevzuat, yasalar ve yasaların yapılış şekli ve halihazırdaki durumları inanın çok çok ileri bir seviyede. Türkiye’deki sorun, mevzuatta yapılacak bir reform sorunu değildir. Bir anlayış ve pratik sorunudur. Yargıya hakim olan anlayışın sorgulanması sorunudur. Türkiye’de reform yapılacaksa, yani demokratik hukuka uygun mevzuata uygun bir pratik ortaya koyma sorunudur. Şu an bizim genel sorunumuz tutukluluk meselesi ile ilgili. Sadece Demirtaş açısından söylemiyorum. Şimdi bunlar gerçekten mevzuatta kaynaklanan sorunlar mı? Türkiye’de mevzuattan kaynaklı sorun nedeniyle kim, hangi acıyı çekiyor? Cumhurbaşkanına hakaret suçlamasıyla insanlar mevzuattan kaynaklı sorun mu yaşıyor? Nitekim o madde varken de bir önceki Cumhurbaşkanı ya da daha önceki Cumhurbaşkanı eleştiriye tahammülkar bir tutum sergiliyorlardı. O maddeyi kullanmıyorlardı. Ya da o maddeden insanları soruşturmalardan geçirtmiyorlardı. Reform dediğiniz şey başka bir şey. İyi niyetli bir söylem değil.”

“Demirtaş’ın İçerde Tutulmasına Neden Olacak Bir Tane Bile Hüküm Yok”

Demirtaş 4 yılı aşkın süredir cezaevinde. Demirtaş’ın tahliye edilmesi konusu da son günlerde en çok konuşulan konular arasında yer alıyor. Cumhurbaşkanı Yüksek İstişare Kurulu Üyesi ve TBMM’nin eski başkanı Bülent Arınç’ın Demirtaş ile iş insanı Osman Kaval hakkında tahliye olabileceği söylemleri de gündemdeki yerini koruyor.

Karaman, müvekkili Demirtaş’ın durumu için şunları söylüyor: “Demirtaş’ın tutuklanması, tutukluluk halinin devam devam edilmesi, AİHM kararına rağmen tahliye edilmemesi, Anayasa Mahkemesi kararına rağmen tahliye edilmemesi… Bunlar mevzuattan kaynaklı Türk hukuk sistemin yasalarından kaynaklanan sorunlar mıdır? Değil! Otokratik rejiminin yarattığı havanın etkisiyle hakim ve savcılar bu tahliyeyi gerçekleştirmiyor. Yani siz nasıl hakim ve savcılar üzerine baskı kurup hukuk mekanizmasını vatandaşın aleyhine yoruyorsanız, çalıştırıyorsanız bugün aynı söylemlerle tersini de yapabilecek güçtesiniz. Toplumda o yumuşamayı sağlarsanız bu doğrudan zaten ona da yansıyacak. Şunu düşünebiliyor musunuz insanlar, hakimlere ‘Tutuklama müessesini siz yanlış kullanıyorsunuz’ diye sesleniyor. Demirtaş ve Kavala meselesine gelirseniz, bu işin müsebbibi kimdir? Kim bu insanları tutuklattı? Bütün bunlar tamamen siyasal bir mesele. Şu an yapılan çağrılar sanki makas değişikliğine doğru gidileceğine ilişkin. Bu emarelerin tamamı politik manevralardır.”

“Serbest Bırakın Diye Vahiy Mi Gelsin?”

Demirtaş’ın an itibarıyla tahliye edilmesi gerektiğini belirten Karaman, Demirtaş’ın bir önceki dönem HDP Milletvekili Sırrı Sürreyya Önder ile birlikte Newroz konuşmaları nedeniyle yargılandığı davada 4 yıl 8 ay ceza aldığını ancak bu dosyanın da Yargıtay’da beklediğini söylüyor:

“Bu dosyada Demirtaş için kesinleşmiş bir hapis cezası yok. Diyelim ki Yargıtay bu cezayı onayladı. Demirtaş 4 Kasım 2016’dan beri cezaevinde tutuklu bulunuyor. Bu süre o cezanın infazını karşılar. Demirtaş’ın şu an içerde tutan şey 4 yıl 8 ay ceza değil. Demirtaş sadece bir soruşturma kapsamında tutuklu bulunuyor. Demirtaş’la ilgili tüm bu yargı lincine rağmen, siyasetin saldırılarına rağmen henüz kesinleşmiş tek bir hüküm yok. Dünya İnsan Hakları Mahkemesi yok. Kıta Avrupası’nda AİHM var. Türkiye konseye üye ülke olarak buraya bağlı. Onlar bu konuda son sözü söylemiş durumdalar. Biz Demirtaş siyasi rehinedir derken hukuka bakarak söylüyoruz. Çünkü hukuken meşruiyeti var olmayan bir tutuklanma kararı nedeniyle onlar içerde. Anayasa Mahkemesi evet demiş. AİHM evet demiş. Bunun dışında kim ne desin? Vahiy mi gelsin? ‘Hayır bunlar hukuka uygun değil’ diye öte dünyanın yüksek adaletinden mi emir gelsin? Bu fiili tutuklanmaların içerde tutmaların hukuken bir anlamı yok.”

Neden Tahliye Edilmeli?

Demirtaş’ın avukatı Cahit Kırkazak ise Demirtaş’ın tahliye edilmesi gerektiğini şu gerekçelerle anlatıyor: “Çünkü Selahattin Demirtaş’ın AİHS’in 18’nci maddesine göre tutuklanmasının siyasi saiklerle yapıldığını belirten derhal tahliyesine karar veren AİHM kararı üzerine tam 2 yıl geçti. Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi de 2 Eylül 2019 tarihinde Selahattin Bey’in tahliyesine karar verdi. Yine Anayasa Mahkemesi 19 Haziran 2020 tarihinde Selahattin Demirtaş’ın ‘kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine’ dair karar vererek tutukluluğun hukuksuz olduğuna karar verdi. Dolayısıyla Selahattin Bey’in tutukluluğun hem yerel mahkemeler hem Anayasa Mahkemesi hem de uluslararası mahkemelerin kararlarıyla haksız, hukuksuz olduğu kararını vermişler. Bu nedenle Selahattin Bey’in hemen tahliyesi gerekir. Aynı durum Figen Yüksekdağ İçin de Ahmet Altan için de Osman Kavala için de geçerli. Yine Türkiye’de siyasi saiklerle tutuklanan özellikle Kürt siyasetçiler, aydınlar, gazeteciler, muhalifler için de geçerlidir. Hepsinin en basitinden hukuka aykırı uzun tutukluluk süreleri nedeniyle de olsa hemen tahliye edilmeleri gerekmekte. Ancak Selahattin Bey ve Figen Hanım için şu anda durum daha da farklı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı sanki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin ‘tutuklamaların siyasi saiklerle yapıldığına dair kararını’ teyit edercesine daha önce taraf olmadıkları, kendi yargılandıkları davada ise aynı isnatların olduğu suçlamalarla AİHM büyük daire duruşmasını hemen ardından ve tam da Selahattin Bey’in tahliye olacağı gün apar topar tekrardan tutuklanmasını talep etti ve aynı gün yani 20 Eylül 2019’da tutuklandı.”

“Kamuoyu Algısıyla Meşruiyet Aranıyor”

Bu tutuklamalara karşı sürekli itirazlar ve tahliye talepleri yapılmasına rağmen avukatlar herhangi olumlu bir sonuç alamadı. Demirtaş ve diğer siyasetçiler için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın başlattığı 6-8 Ekim dosyasıyla ilgili de Kırkazak şunları söyledi: “6 yıl 1 aydır süren bir soruşturma var. Bu davanın bir an önce açılmasını ve yargılama faaliyetinin başlamasını bekliyoruz. Kanaatimizce yargılama faaliyetinin başlandığı ilk duruşmalarda Selahattin Bey, Figen Yüksekdağ ve dosya kapsamında tutuklu bulunan herkes tahliye olacak. Şu anda hukuka aykırı bir şekilde bizlerin dosyaya erişimini engellemek için gizlilik kararı alındı. Dosyaya ilişkin bir gizem yaratılmaya çalışılsa da yargılama başladığında dosyanın içeriğinin boş olduğunu bütün kamuoyu görecektir. Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve arkadaşlarının kamuoyu algısıyla tutukluluklarına meşruiyet aranıyor ancak yargılamayla birlikte dosyanın gerçekliği ortaya çıkacak ve hukuksuz tutuklamaları daha fazla sürdüremeyeceklerdir. Bu husus bilindiği için 6 yıl 1 ay geçmesine rağmen halen dava açılmamakta ve bu dosya tutukluluk halinin sürdürülmesi için araç olarak kullanılmaktadır.”

“Hukuk Sorunu Bir Sistem Sorunu”

Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün yargı reformu açıklamasını değerlendiren Kırkazak şöyle devam etti: “Adalet Bakanı’nın açıklamalarını çok talihsiz olarak görüyorum. Adalet Bakanı HSK Başkanı olması münasebetiyle yargı organının başı hem de bakan olması münasebetiyle siyasi iktidarın icrai organıdır. Bu süreçte AİHM kararlarının, AYM kararlarının uygulanmadığı,  HDP’li seçilmişlerin tutuklandığı, kayyım politikaları, ÇHD davalarındaki hukuksuzluk, Osman Kavala, Alpaslan Kuytul davaları ve FETÖ borsası gibi hukuksuzlukların yaşandığı ülke tarihinde hukuka ve yargıya olan güvenin en dip yaptığı dönemdir. Bu süreçte gıkı çıkmayan, hukuksuzluklara hem HSK başı olarak hem de bakan olarak ses çıkarmamak suretiyle en azından ihmalen de olsa baş sorumlulardandır. Aslında bu açıklamaklar da ülkede hukuk olmadığının itirafıdır. Eğer bu açıklamalardan yine siyasetten bir rant devşirme derdindelerse de toplum bu açıklamalara ‘timsah göz yaşı’ olarak bakar ve prim vermez. Hukuki reformlardan söz edilecekse bu kamuoyuna mal olmuş toplumsal aktörlerin tahliyesiyle olmaz.”

“Ülke’deki hukuk sorunu HSK’nın yürütme organı ile olan ilişkisi sorundur” diyen Kırkazak sözlerini şöyle sürdürdü:

“Kuvvetler ayrılığı ilkesinin ortadan kaldırılması hukuk sorunudur, kanunları ve hukuku uygulayanların baskı altına alma hukuk sorunudur. Yargı içindeki hukuka inanmayan kliklere bağlı uygulayıcıların zihniyet sorunudur. Totalde ülkedeki hukuk sorunu bir sistem sorunudur. Ülkedeki idari yapılanma sistemi olan tek elden yönetme sorunu ortadan kalkmadığı sürece hukuk devletinden veya hukuk reformundan söz edilemez. Lakin Demirtaş, Altan, Yüksekdağ, Kavala davalarında yürütme organının başı direkt ‘karşı hamleyi yapar işi bitiririz’, ‘biz bunları bırakamayız’, ‘az kalsın beraat ediyorlardı’ şeklindeki açıklamalarla davalara açıktan müdahale etmekten kaçınmamaktadır. Hukuki reformlar için öncelikle bu müdahalelerin önüne geçmek gerekiyor.”

Editör: TE Bilisim