Sosyal medya, yine bayram mesajları ile dolu...

İyi dilekler... iyi temenniler...

Huzur diliyorlar.

Mutluluk diliyorlar.

En dikkat çekeni ise ? bayram dolayısıyla Yaradan'dan af diliyorlar.

Tüm dilek ve taleplerinin hayat bulması dileğiyle....

Lakin...

Bir-kaç saat öncesinde Van garipler mezarlığında, bir tabut bıraktık toprağa.

Ellerine kına yakmamış, sevdiğinin duvağını kaldırıp o sevdiğinin alnından öpme nasip olmamış bir gence ait tabut.

Yıllar öncesinde jeoloji mühendisliği fakültesinde mezun olan, lakin devlet  kurumlarında iş bulamadığı için, üç-beş kuruş para kazanabilmek için, gidip Hakkari dağlarında çalışırken bedeni paramparça olan bir gencin tabutu.

Bayram arifesinde, gözyaşları arasında Serhat'i toprağa verdiğimiz de, bir göz gezdirdim mezarlığa.

Mahşeri bir kalabalık vardı garipler mezarlığında.

 

Kadın-erkek, yaslı-genç  ve çocuklardan oluşan mahşeri kalabalık.

Her biri bir mezarın başındaydı

Kiminin mezar taşında 'Sehit' yazıyordu.

Kiminin mezarının üzerinde bir duvak vardı.

Serhat'i son yolculuğuna uğurladıktan sonra, mahmur ve üzgün bir şekilde ayrıldık mezardan.

O sevdiklerinin mezar baslarında, kuran-i kerim okuyarak, gözyaşları yanaklarına boşaltan insanları kendi acıları ile baş başa bırakarak.

O an, bir kez daha anladım ki, ateş sadece düştüğü yeri yakıyormuş.

Sonrasında bir taziye evine geçtik.

Zengin-fakir binlerce kişi taziye ziyaretinde bulundu.

Dualar okundu...

Sonrasında büyük bir sükse ve fiyaka ile siyasetçiler geldi.

Sonrasında bürokratlar geldi,kanat önderleri vs.vs....

Hepsinde de oradaydım.

Kaderden çokça söz ettiler.

İlahi hikmetin hükmüne dikkat çektiler.

Af ve mağfiretten söz ettiler...

Ancak ve ancak ne gariptir ki, hiç biri ama hiç biri, yoksulluktan, işsizlikten kaynaklı genç ölümlerinden söz etmedi.

Kimse ama kimse özellikle de bu kentin siyasetçileri, yıllardır süren çatışmalı ortamda yaşanan ölümlerin son bulması için bir tek dua etmedi.

Kimse , o  'ŞEHIT' yazılı mezar taşlarının neden bu kadar çok olduğuna değinmedi.

Bayram arifesinde anaların ağıt yakmasının bir vebal olduğunu idrak edemedi.

Bu ülkede acilen ve acilen kalıcı barışın sağlanması için  tek kelam edilmedi.

Yani  yine  ateş yaktığı yerle yaktı.

Yani, cami minarelerinde tekbir sesleri yükselirken, çocuğunun eline kına yakamadan yoksulluktan, çatışmalı ortamdan, ciğerinden bir parçayı toprağa veren anaların feryadı arş i ala'da yankılandı

Ve yine bu acılardan bi haber olanlar baksa sokakları doldurdu.

Bayram alışverişi yaptı.

Kurbanlık koyunların boynuna bıçağı dayadı.

''Ateş düştüğü yeri yaktı " kardeş...

"Ateş düştüğü yeri yaktı".

Yedi yıl öncesinde , ve yine bugün ki gibi  bir bayram arifesinde,sadece "barış olsun,cartik ölümler yaşanmasın " diye bedenini ölüme yatıran yeğenim Yıldırım 'in yüreğimizde yaktığı ateş gibi.

Ama ne etsek ne yapsak kâr etmiyor.

Sesimiz duyulmuyor.

Kaç bayram arifesidir ve bir başka ölüme tanıklık ediyoruz.

Bayram sabahlarında yaşadığımız Mahpusluk ve hasretlik acılarını öteledik.

 " Yeter ki zamansız ve vakitsiz ölümler son bulsun" diyoruz.

 

"Yeter ki, arafe günlerinde analar ağlamasın, çocuklar öksüz  kalmasın"

Bayram tadında bayramlara hasret kaldık.

Barış ve kardeşlik içinde yasamaya hasret kaldık.

Bundan öte acı var mi!!!!