Ey oğul...

Hele gel otur yamacıma.

Bu suratındaki somurtma da neyin nesi?

Yarın bayram ya...

Bırak bu inadı

O tableti bırak bir kenara.

Hele bi az tebessüm et.

İstersen kalk, çarşı pazar yapalım.

Yeni bayramlıklar alalım sana.

Bak oğul...

 Senin yaşta iken, senin kadar şanslı değildik.

Senin gibi kendimize ait odamız yoktu

İki bayramda bir yeni  pantolon ya da ayakkabı alabildiysek ne mutlu bize.

Çoğu zaman da komşulardan ödünç kostüm alıp bayramlarda giyinirdik.

Ki günümüzde bile hala binlerce yaşıtın, benim o eski günlerimdeki gibiler.

Bayramlık bir pabuç alabilmek için,12 saat boyunca, ya bulaşık yıkayıp ya da su, mendil satıyorlar...

Kalk oğul... hele kalk...

Senin yaşta iken "bayram gelecek " diye gecelerce uyumazdık.

Sabah ezanı ile birlikte, yataklardan fırlar, önce bayram namazına sonrasında mezarlıklara koşardık.

Elimize tutuşturulan bez torbaları, lokum, bisküvi, fındık, iğde ile doldururduk.

5-6 yaşında iken ilçeyi boydan boya dolaşırdık.

Acıkma ve yorulma nedir bilmezdik.

Başın üstüne yemin ederim ki, yoksulduk ama mutluyduk.

Dedim ya; ne  bilgisayarlarımız, tabletlerimiz ne de akıllı telefonlarımız vardı.

Dolanlarda, çeşit çeşit ayakkabılarımız ve gömleklerimiz de yoktu.

Çocukluk hayallerimizi süsleyen tek mirasımız, bayram torbalarımızdaki, fındıklar ve iğdelerdi.

Hele ki büyüklerimizden 25 ya da 50 kuruş bayram harçlığı koparmış isek kral bizdik.

Eyyy oğul...

Farkındayım...

Siz çocukların bu masum dünyasını elbette ki biz büyükler kirlettik.

Çocukluk duygularınızı bir kenara bırakıp, para ve gösteriş adına hayallerinizi darmadağın ettik.

Bayramların eski tadının kalmaması elbette ki sizin değil biz ebeveynlerin suçu.

Buna bir itirazım yok.

Ama hayat bir şekilde devam ediyor.

Anlayacağın, hala bir şans var.

Bak oğul...

Bu ülkede elbette ki büyük dramlar ve acilar var.

Hâline şükret.

Hele pencereden başını uzatıp da dışarı bak.

Hani şu abla var ya .

Hani şu çocuğunun elini tutup yürüyen abla.

Biliyor musun o abla nereye gidiyor?

Cezaevindeki eşinin, bayram görüşüne gidiyor.

O önde yürüyen, kamburu çıkan baba da.

O da oğlunun görüşüne.

Oysa ben senin yaşta iken, bu tür şeyler ya hiç yoktu, ya da çok azdı.

Ama bugün, cezaevlerinin kapısı ana-baba günü..

Kızma bana oğul.

Hele az daha sabret.

"Babalar yalan konuşmaz " denir, gerci onun da doğruluğu kalmadı ya, ama sen yine de az daha dinle babanı.

Oğul...

Eski bayramlarda kimse ' çocuk istismarı' nedir bilmezdi.

Kahrolası törelerle bir kadın öldürüldüğünde kıyamet kopardı.

Sana yemin ederim ki kimse kurbanı gösteriş olsun diye kesemezdi.

Biliyorum...

Şimdi içinden "ha s...tir...yalanların batsın "diyeceksin.

"Ya peki bunların hiçbiri yoksa bu dünya neden bu kadar kirlendi?" Diye soracaksın.

İste bu sorudan sonra "sözün bittiği " yerde olacağız.

İste bu sorudan sonra,  başım önüme düşecek ve sana verecek cevabım olmayacak.

Çünkü tartışmasız siz çocukların bu güzel dünyasını biz büyükler kirlettik.

Hayallerinizi kirlettik.

Doğanızı kirlettik.

Ve de bayramlarınızı kirlettik.

Şah şahlı yasam adına o hassas sinir uçlarınıza dokunduk.

Vebalinize girdik.

Günahınıza girdik.

Ve bayramlarda, sizleri sokaklardan çekip, beton duvarlar arasına hapsettik.

Sizlerden af dileyecek ne cesaretimiz ne de yüzümüz var.

Yani anlayacağınız bizlerden artik bir numara olmaz.

İyisi mi büyüklük sizde kalsın.

Kalk sabahtan giyin.

Güneş, cama vurur vurmaz sokağa fırla.

Topla tüm arkadaşlarını.

Kapı, kapı, daire daire  dolaş.

"Bayramınız kutlu olsun teyze... bayramınız kutlu olsun dayı... cejna we piroz be mamo" deyin.

Olur ya belki de o çocuksu tebessümleriniz bu bayrama renk katar

Olur, da o tertemiz çocuksu masumiyetinizle belki de o eski bayramları geri getirirsiniz.

 Biz başaramadık belki de siz başarırsınız.

Bayramınız çocuksu samimiyetinizle kutlu olsun.

Cejna we piroz be.