Bu mesleğe başlama sürecim tamamen tesadüftür.

Tam 30 yıl önceydi.

Kıt kanaat evin geçimini yapan babamın omzundaki yüke bir el atmaktı tek amacım.

“Su ve tatlı satmaktan, ayakkabı boyacılığından iyidir” diyerek; çok yorulmadan harçlığımı çıkarmak için bir gazetede ofis boy olarak işe başlamıştım.

Gel zaman git zaman bir sabah birlikte evden işe giderken en sevdiğimi adamı kurşunladılar.

O da gazeteciydi.

İsmi Hafız Akdemir’di.

Kurşun kafasına isabet etmişti.

Aramızdan ayrıldı.

O’nu kalbimizde ebediyete uğurlarken, bana da çok sevdiğim memleketten zorunlu sürgün düşmüştü.

Adres, İstanbul’du.

Kahramanımın cebinden çıkan kalemini verdiler.

İşte o gün bugündür gazeteciyim.

O süreç, bir gazetede ofisboy iken, zorunlu sürgünde muhabir oldum.

Şeflik, haber müdürlüğü derken, 21 yıl aradan sonra memlekete Genel Yayın Yönetmeni ve yazar olarak döndüm…

Diyarbakır’a dönerken birçok şey değişmişti.

“Taş yerinde aynı durmazmış” sözü gibi…

Kıymeti, güvenilirliği, saygınlığı yok edilmiş, ele ayağa düşürülmüş bir meslekle karşı karşıyaydım.

Oysa gazetecilik mesleği ayrıcalıklı özellikleriyle bazı mesleklerden birkaç adım önde seyreden özgür bir meslek diye tanımlanır.

Yasama ve yürütmeden bir adım önde güç diye bilinir.

Ama gel gör ki memlekette ele ayağa düşmüş.

Nasıl mı?

Öyle bir durum var ki kimse kimseyi sevmiyor bu memlekette!

Yüzüne karşı güler, ardından sallar misali.

Bir haber yapıyorsun ardından diğeri sana küsüyor.

“Yaw ne oldu, niye” soruları peşi sıra yanıt bulmuyor.

Bu anlayış karşısında fırıldak “meslektaş”lar da türedi.

Karşı bir haber yapılıyor, sonra muhatabını kendine gebe bırakıyor.

Yetme, henüz yolun başında kirli ilişkilere bulaşan kimi meslektaşlar, bir bakıyorsun üç-beş daire sahibi olmuş.

Forsuna bakarsan dünyayı ben yarattım havasında…

Oysa özgür gazetecilik bu değildir.

Bu meslek ilke, ahlak ve vicdan gerektirir.

Öyle ki cebe sığmayacak türden..

Gazeteci, öncelikle toplumun gözü ve kulağı olmalıdır.

Kendine değil, toplum menfaatine varsa bir yanlış veya eksiklik bunu dile getirmek onun öncü görevidir.

Diğer taraftan kimi “tip”lerin, geldiği makamı veya elindeki gücü kullanarak bu mesleği yerin dibine sokmaya çalışması ahlaki değildir.

Memlekette “kendi medyası”nı oluşturma, aleyhine haber yaptırmama karşılığında sözleşme yaptırmalar neredeyse bir “geleneğe” dönüşmüş.

Özgürlüğe susamış bir memlekette “özgür olamayan, biat eden” bir medya oluşturmak isteniyor.

Yazık!

Basını özgür bırakın…  VEYSİ POLAT - EKOABORİ

Editör: TE Bilisim