VanHaber - Halkların Demokratik Partisi (HDP) Van Milletvekili Murat Sarısaç, Van'da devam eden yasaklarla ilgili bir yazı yazdı.

İşte HDP'li Sarısaç'ın o yazısı:

"Van’da Adrese Teslim Bir OHAL"

Kürtlerin yaşadığı coğrafyaya karşı tarihten günümüze değin egemenler, daima “özel bir ilgi” göstermişlerdir. Her ne kadar normal şartlarda olumlu bir çağrışım yaratsa da bu “özel ilgi”; Kürtlerin inkarı, Kürtçenin asimilasyonu ve Kürdistan’ın geri bıraktırılması tedbirlerini ifade edegelmiştir. Bunun sonucunda; kadim coğrafyanın otokton halkları, tarihin bereketli toprakları üzerinde ve önemli ticaret kavşağında bulunmalarına rağmen yoksulluğa mahkum edilegeldiler. Çünkü bir halkın ekonomik açıdan geriletilip “bağımlı” hale getirilmesi, inkar ve asimilasyon politikalarının bir parça olarak görülmüştür.

Özellikle Türkiye Kürdistanı’nda ekonomi, adeta bir silah olarak kullanılmıştır. Bu nedenle Şark Islahat Planı, Dersim raporları, Fevzi Çakmak raporu vb. gibi raporlarla halkın sindirilip bir an önce Türklüğe evrilmesi için sosyal ve ekonomik tedbirlere sıklıkla vurgu yapılmıştır. Bu yaklaşım, Türkçülüğün önemli teorisyenlerinden Yusuf Akçura’nın Türkiye'nin doğusundaki dil sorunu doğu bölgelerinin ülkenin geri kalanına ekonomik bakımdan yeterince bağlı olmamasından kaynaklanmaktadır.” sözünde de kendini açıkça göstermektedir.

Şüphesiz Cumhuriyet’in ilanından itibaren “özel ilgi” gösterilen Kürt illerinden bir tanesi de Van olagelmiştir. Çünkü Van, Ortadoğu ticaretinin tam ortasında yer alan ve çevre illerle de ortak bir ekonomik pazara sahip büyük bir kent. Aynı şekilde dört ilçesi Rojhilat Kürdistanı sınırında ve İran’la 295 km’lik sınırı olan bir ticaret kenti. Yine Van, Türkiye’de en çok küçük baş hayvan sayısına ve geniş çayır-mera alanlarına da sahip durumda. En önemlisi de Van, yaş ortalaması 20’lerde olan bir Z kuşağı kenti; bu yönüyle Kürt coğrafyasının dinamizmi en yüksek şehirlerinden bir tanesi. AKP iktidarları döneminde Van’ın sorunlarının çözülmesi bir yana, daha da büyümesinin nedeni, ancak Van’ın korkulan bu potansiyeliyle açıklanabilir. 

Geldiğimiz aşamada “Z kenti Van”, periyodik bir cezalandırılma ve geriletilme politikasıyla karşı karşıya. Kasım 2016’dan bu yana Van’da bin 500 günü aşan “gösteri yürüyüşü, açık hava toplantısı, basın açıklaması, oturma eylemi ve anket yapılması, çadır ve stant kurulması/açılması, imza kampanyası düzenlenmesi, bildiri, broşür ve el ilanı dağıtılması” yasağının kaynağını burada aramak gerekir. Bu aynı zamanda HDP eş genel başkanları ve milletvekillerinin de tutuklandığı 4 Kasım darbesinin de bir parçasıdır. AKP’nin sivil darbesinden bugüne değin; kültür – inanç – doğa turizmi konusunda bir ivme yakalayan Şehr-i Van, bir “yasaklar şehri” haline getirilerek bilinçli bir şekilde geriletmek istenmiştir. 

Bunun nedeni de Van halkının, son genel (2018) ve yerel (2019) seçimlerde gösterdiği politik tutum olduğu söylenebilir. Çünkü Van tüm Serhat bölgesini siyaseten etkileyen, moral kaynağı kentlerden biri. Bu nedenle devlet aklının Van'da yasaklardaki ısrarı, aslında tüm Serhat kentlerini moral açısından kontrol etme çabasıdır. Buna bağlı olarak AKP iktidarı, her seçim öncesinde Van’ın kronik sorunlarını (stadyum, çevre yolu, sınır kapıları vb. ) Van halkına karşı bir şantaj aracı olarak kullanmaktan hiçbir zaman imtina etmemiştir. Hatta hiçbir temel soruna derman olmamış rakamları üst üste koyarak her seferinde bunları Van’a adeta “hakk-ı sükût (sus payı)” olarak göstermektedir. Bu yönüyle mevcut yasakları, sadece Anayasal (madde 34) (AİHS 10 – 11) bir hakkın kullandırılmaması olarak görmemek gerekiyor. Çünkü Van’da stadyumun yapılmaması, Kapıköy Sınır Kapısı’nın kapalı tutulması, çevre yolunun yapılmaması da özgürlük sorununun bir sonucu olarak görülebilir “yasak” türlerindendir. Hasılı kelam, sosyo-ekonomik hizmetler “Van’a yasak”!

Van Valiliği, yasaklama kararlarında “milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi” gerekçelerine sığınsa da bunlar soyuttur, ispatlanması imkânsız bahanelerdir. Çünkü hiçbir koşulda yasaklar, yurttaşların Anayasal haklarını tamamen ortadan kaldıramaz. Kaldı ki yasakların hukuki gerekçesi olarak gösterilen kanunlarda bile yasaklama, “belirli ve sınırlı bir mekân, toplantı, zaman” ile sınırlandırılmaktadır. Dolayısıyla Van’da bin 500 gündür süren yasakların temel amacı kentin demokratik damarlarını tıkamak ve toplumu bir mezar sessizliğine gömmektir. Bugünse Van Valiliği, Covid-19 salgınını özgürlükleri ortadan kaldırmak için yeni bir bahane olarak keşfetmiş durumda. Buna karşı Van Barosu’nun 14 defa açtığı iptal davaları ise yasakların “ölçülü ve orantılı” olduğu iddia edilerek reddediliyor. Ama bu, bir kentte bin 500 günü aşkın yasağın olağan hayatın akışına aykırılığını ortadan kaldırmıyor.

Tabii Van’da Anayasa’nın bilfiil ortadan kaldırılarak adeta adrese teslim bir OHAL düzeninin inşasında hedef, AKP değildir. Bilakis söz konusu yasaklar, AKP/MHP’yi bağlamamakta. Çünkü adrese teslim bu OHAL düzeninin adrese teslim amacı da HDP ve DBP başta olmak üzere tüm muhalif seslerdir. Bu nedenle Van’ın işlek caddesinde AKP İpekyolu İlçe Teşkilatı stant açıp çalışma yapabiliyorken aynı amaçla başvuru yapan HDP İlçe Örgütü’nün talebi reddedilebiliyor. AKP, Van’da geniş katılımlı kongreler yapabiliyorken HDP ve demokrasi güçlerinin kadına yönelik şiddet ve tecavüzü protesto etmesi polis şiddetine maruz kalabilmektedir. Buna rağmen Van halkı, kayyumları aylarca protesto ettiği gibi ulusal birlik yürüyüşü de coşkuyla gerçekleştirilerek yasakları boşa çıkarmıştır. Ama belirtmek gerekir ki AKP İktidarı; Van’da STK’ların etkisizleştirildiği, belediye meclislerinin kayyumlarla lağvedildiği, siyasi partilerin yasaklarla baskılandığı ve sadece atanmış Vali/kaymakamların söz sahibi olduğu bir sistemi kurmayı amaçlamaktadır.

Dolayısıyla Van’ın yerel dinamikleri yok sayılarak bir kentte bir bürokrasi oligarşisi inşa edilmek istenmektedir. Dolayısıyla her türlü barışçıl ve demokratik hakkın yasaklanması; Van’ı yandaşlarına peşkeş çekmeyi amaçlayan, rant sahaları yaratmak isteyen atanmış oligarklarca da ısrarla savunulmaktadır. Bu nedenle AKP’nin halk iradesine düşman ve yasakçı tutumu, kayyum ve çevresince cansiperane savunulmaktadır.

Sonuç olarak resmin tamamına bakıldığında; AKP İktidarı, Kürt coğrafyasında güçlü bir yerel yönetimi, Anayasa’da karşılığı olsa bile istememektedir. Bu nedenle ülkenin bir parçasında Anayasal düzenin, bir halkın seçme ve seçilme hakkının ortadan kaldırılması
suretiyle askıya alınmasından imtina edilmediği açıktır. Çünkü Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki mantık, AKP iktidarında vücut bulmuştur. Buna göre; nasıl ki Cumhuriyet’in kuruluşuna değin Diyarbakır ve Mardin, Irak ve Suriye Kürtleriyle yaptıkları ticaretle gelişmiş şehirler idiyse Van’ın da Rojhilat Kürtleriyle ticaret yaparak gelişmesi mümkündü. Ama Van, şehir merkezinde ve meralarda süren yasaklarla; Kapıköy Sınır Kapısı’na getirilen yasaklarla bilinçli bir geriletilmenin parçasıdır. Tam da bu nedenle Van’ın tüm sosyo-ekonomik sorunlarını etkileyen temel sorun, özgürlük sorunudur. Ve bunun köklerini de devletin Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü yerine devreye koyduğu tecrit politikasında aramak gerekiyor.

Murat SARISAÇ - Van Milletvekili

Editör: TE Bilisim