Kürtlerin kazanımlarının Türkiye’de travma yarattığını belirten HDP Diyarbakır Kadın Meclisi Sözcüsü Yasemin Üçer, “Travma, devletin savaş ve şiddet politikası olarak Kürtlere geri dönüyor” dedi. 

Federe Kürdistan Bölgesi Başbakanı Mesrur Barzani’nin 15 Nisan’da Türkiye ziyaretinde İstanbul’da AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan ile yaptığı görüşmenin akabinde, 17 Nisan'da Zap, Avaşîn ve Metîna’ya yönelik başlatılan askeri operasyon, 9’uncu gününde devam ediyor. Kürdistan Demokrat Partisi'nin (KDP), AKP ile işbirliğine yönelik tepkiler de büyüyor. Sınır ötesine yönelik saldırıların Türkiye’nin Kürtlere yönelik imha ve inkar politikalarının devamı olduğunu belirten Halkların Demokratik Partisi (HDP) Diyarbakır Kadın Meclisi Sözcüsü Yasemin Üçer, bu politikaların sonuç alamayacağını vurguladı. 

Federe Kürdistan Bölgesi’ne 1980’lerden bu yana “sınır dışı” adı altında çeşitli isimlerle operasyonlar yapıldığını hatırlatan Üçer, “Bugüne kadar yapılan operasyonların hemen hepsi, Kürdistan coğrafyasını yakma ve yıkmaya yönelik olmuştur ve temeliyse Kürt halk davasının elde ettiği kazanımları yok etmek ve ortadan kaldırmaktır” ifadelerini kullandı. 

KAZANIMLAR TRAVMA YARATTI

Türkiye’nin Kürt halkının gerçekliğini yok etme üzerine kurulduğunu söyleyen Üçer, “Kürt halk gerçekliğinin inkârı, yok sayılması üzerine kurulduğu için nerede Kürt varlığı toplumsal, kültürel, ekonomik ve siyasal yönleriyle boy verse; orada karşı durmuş imha etmek ve ortadan kaldırmak için fiziki yönelimlerde bulunmuştur. Uluslararası alanda her yönüyle önünü almaya çalışmıştır. Türkiye’nin devlet politikası olarak çeşitli zamanlarda devletin ileri gelenleri tarafından dillendirilen ‘Uzayda da Kürtler bir ülke kursa karşı çıkarız!’ ifadesi, Türkiye’nin temel zihniyetini oluşturmaktadır. Kürt mücadelesinin son 50 yıllık önemli kazanımları elde etmesinin Türkiye’de yarattığı diplomatik ve siyasal travma, devletin savaş ve şiddet politikası olarak Kürtlere geri dönüyor. Türkiye bölge ülkeleriyle birlikte Kürt halk gerçekliği ve mücadelesi nerede varlık gösterirse, oraya müdahalede bulunup, ortadan kaldırmak istemektedir. Bu anlamıyla Kürdistan’ın doğusu, batısı, güneyi ya da kuzeyindeki kazanım ve elde edilen statülere karşı temelde inkarcı ve imhacı mantıkla yaklaşmıştır” diye konuştu. 

KRİTİK EŞİK AŞILAMIYOR 

Üçer, Kürtlerin Kuzey ve Doğu Suriye’de kazandığı statüye yönelik saldırıların olduğunu belirterek, şunları ifade etti: “Doğu’da ise kültürel ve toplumsal düzeyde kabul görmesine rağmen siyasal ve statüsel düzeyde yasak olan bir Kürt halk gerçekliği vardır. Ancak güçlü dinamikleri barındırması önemlidir. En önemlisi Kuzey’de yoğunca sürdürülen mücadele önemli kazanımları getirirken, ciddi ve önemli bir eşikten geçmiş olup Türkiye gibi imha ve inkârı temel alan egemenlik anlayışı, büyük oranda etkisiz hale gelmiş Kürt halk gerçekliğini kabul etmek zorunda kalmış ve Kürt halk gerçekliğini demokratik yollarla çözmeye gelmede zorlanmaktadır. Son 10 yıl içinde Türkiye bir türlü kritik eşiği aşamıyor. Kürt halk gerçekliğini kabul etme konusunda gelgitleri yaşamaktadır. Ancak çok sancılı olduğu da aşikârdır.” 

‘KENDİ GERİLEMESİNİ DURDURMAK İSTİYOR’

Bu durumlar ışığında 17 Nisan’da yapılan operasyonunda aynı politikalar ışığında gerçekleştiğini söyleyen Üçer, şunları dile getirdi: “Bunu yapmaya çalışırken Türkiye içindeki şoven, milliyetçi ve faşizan ruhu canlandırmaya, Kürtlere karşı kini, yeni İslami versiyon ile geliştirmeye çalışıyor. Türkiye’deki demokratik ve çözümcü yaklaşımları kesmek ve girdiği diktatöryal yolu daha derinleştirmek ve iç-dış düşman angajmanını kullanarak kendi gerilemesini durdurmaya çalışıyor. Kürt halk gerçekliğine uygun olmayan ilişkiler ile Güney’deki bazı güçleri yanına almaya çalışarak Kürt halk gerçekliğinin dinamiklerini çarpıştırmak istiyor. Bu yaklaşımlarını sonucunda ise işgalle Kürt halk gerçekliğini bütün Kürt bölgelerinde zayıflatarak statüsüzleştirmek istiyor.”

SAVAŞIN MAĞDURLARI 

Bütün savaşlarda olduğu gibi bu savaş ve operasyonun da en büyük mağdurlarının kadın ve çocukların olacağını söyleyen Üçer, şöyle devam etti: “Çünkü savaşın her zaman kaybedeni kadın ve çocuklardır. Kadın Kürtçedeki anlamıyla ‘Jîn, jiyan’; yaşam kaynağı, yaşamın özü anlamına gelmekte olup, hiçbir şekilde savaşı, ölümü, yıkımı, doğanın yakılıp yıkılmasını kabul etmemektedir. Kadının doğası barıştır ve doğayla uyumluluk anlamına gelmektedir. Çocuklar sadece gözlerini güzel ve özgür dünyaya açmak istemektedirler. Zaten dünyayı güzelleştiren de kadınların yaşamsal özü ile çocukların temiz ve sade umutlarıdır. Bundan dolayı, bir kadın olarak her türlü savaşa karşı durmak gerektiğine inanıyorum. Hele bir imha, işgal ve yok etme amacıyla yapılan savaş ve operasyonlara her insanın, her kadının karşı çıkması gerekmektedir.” 

‘EL ELE VERİP, KARŞI DURULMALI’

Kürtlerin en önemli çıkmazının, birlik ve ulusal düzeyde irade olamama durumunun olduğunu ifade eden Üçer, “Bu iç çatışma ve kışkırtmaların önünün engellenmesi ancak herkesin, her parti, kurum ve hareketin Kürt mücadelesinin değerlerine sahip çıkması ve kazanımların sonuna kadar korunması için birlikte, el ele vererek karşı durması durumunda gerçekleşecektir. Bu neticeyle bütün egemen devletlerin Kürtlerin iç çelişkilerini kullanmalarına mahal vermeyeceklerdir” dedi. 

MA / Eylem Akdağ

Editör: TE Bilisim