VanHaber - Gazeteci Ahmet Dönmez, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun siyasi manevralarını ve AKP içinde yükselişini anlattığı yazı dizisinin son bölümünde, MHP ve İYİ Parti’nin tekrar birleşip başına da Soylu’nun getirilmesine yönelik projenini olduğunu aktardı. Dönmez’in ‘Çukur’ başlıklı yazısı şöyle:

…Ve geldik sonuna. Son bölüme… Bu, onun “Lanet bir dizi” dediği ‘Çukur’ değil. Gerçek hayat. Gerçek bir çukur. Acaba burada onu nasıl bir son bekliyordur? Şimdi dönüp o fotoğrafa yeniden bakalım. Hani yazı dizisinin 3. Bölümünde bahsettiğim, 70’lerden kalma o siyah-beyaz fotoğraf karesine… “Bu resmi yaprak yaprak açarsak büyük oranda yakın tarih Türk sağının hikayesini elde edebiliriz. Bir kaç eksiğiyle beraber… En azından belli bir tarihe kadar. Sonrasını da zaten bu yazı dizisi ile bir yere bağlayacağım.

Bu fotoğraftan Ülkücü Hareket’e, MHP‘ye, DP-AP-DYP geleneğine, Yeniden Milli Mücadele Birliği’ne, Yeni Asya’ya, bazı dini cemaatlere ve siyasi hareketlere yollar çıkıyor. Sonra hepsi tek bir karede yeniden birleşecek.” demiştim. Ve bir sonraki “Süleyman Soylu’nun istişare heyeti” başlıklı yazıda da “Süleyman Soylu bugün o fotoğrafın izdüşümüdür,” yorumunu yapmıştım. Peki hepsi bugün Süleyman Soylu’da mı birleşiyor?

Evet, öyle. O bunu sağladı. Devrin hakim siyasi rengine, aklına, ruhuna, gidişatına uygun bir pozisyon aldı. Burnu iyi koku alıyordu, dümeni oraya kırdı. AKP’ye katılırken sadece Erdoğan’la değil, devletle de mutabakata vardı.  MİT’in bir kanadı ile irtibat halinde.  Kendisine güvence sağlandı. Bunların bir ispatı yok ama hepsini bilgiye dayalı yazıyorum. O mutabakat bugün güçlü bir şekilde arkasında. Erdoğan’dan bağımsız olarak… Soylu’yu bir yere hazırlıyorlar. Şu an içinden geçmekte olduğumuz dönemin bir aklı, bir ideolojisi, bir ruhu var.

Mevcut iktidar ortaklarına ve devrin resmî ideolojisine bakalım: Devletin ve devletçiliğin iktidarda olduğu bir devir bu. AKP ile MHP’nin bir farkının kalmadığı, on yıllardır ülkücü çizgi ile rekabet halinde olan Milli Görüş tabanının gelip de MHP zihniyeti içinde eridiği; öte taraftan Doğu Perinçek’in de “Erdoğan’ı desteklemekle aslında beni desteklemiş olursunuz” dediği bir çeşit alaşım hali…

Avrasyacı ideolojinin güçlendiği; bununla birlikte Yeniden Milli Mücadele’nin ‘Yeni Ankara’, ‘Milli Damar’ gibi isimlerle ve yeni formuyla çok daha güçlü bir dönüş yaptığı keskin bir evredeyiz.

Solun başına geçirileceği konuşulan Metin Feyzioğlu’nun bile gelip Saray’a erkete olmasını, sadece şarka özgü siyasi çıkar hesapları ile mi izah edeceğiz?

Görüntü ortada: Farklı farklı maddeler gelip tek bir kapta eridiler ve faşist iktidarı oluşturdular.

Bunu kim yaptı?

Bunun arkasında bir proje var.

Tayyip Erdoğan epeydir devlete teslim oldu.

Kendi tabanını ve mahallesini de devlete teslim etti.

Yılların aklı başında İslamcıları, Milli Görüşçüleri ve kurucu AKP’lileri de olanlar karşısında şaşkın. Ne partilerini ne de liderlerini tanıyabiliyorlar.

Fanatiklere ve görme yetisinden yoksun olanlara aldanmayın.

Bir yabancılaşma hali söz konusu.

Hayvan Çiftliği’nin finalindeki gibi; sömürenler birbirine dönüştü, birbirleri oldular.

Bu yeni alaşım, kendine eski tip, modası geçmiş, katı devletçi, milliyetçi, muhafazakâr bir kap buldu.

Komünizm tehlikesi yok belki ama bu sefer yeni tehditler var.

Önemli olan düşmanın kim olduğu değil; bir düşmanın varlığı.

Ancak bir yerde AKP tabanının da dönüşmesi gerekecek. Mevcut haliyle eklemlenmiş olması yeterli değil.

Uzun vadeli dönüşüm için Erdoğan’ın da tasfiyesi şart.

Halk desteği azaldığı ölçüde bu mukadder son da yaklaşacak.

Bir önceki yazıyı, “Süleyman Soylu, AKP içinde ‘Erdoğan sonrası’ diye bir şey olmadığını gayet iyi biliyor. Kendine buradan mutlaka yeni bir çıkış bulacak.” diye bitirmiştim. 

Çünkü Süleyman Soylu gibi bir politikacının siyasi kaderini Tayyip Erdoğan’ın ömrü ile kaim tutması, geleceğini ona endekslemesi söz konusu bile değil. 

Dikkat edilirse Soylu, AKP’ye geçerken aslında bir kaç yıl içinde olacakları öngörüyordu.

Daha doğrusu ‘biliyordu’.

Bu sadece bir öngörü değildi.

“Süleyman Soylu’nun yükselme taktikleri” başlıklı 8. Bölümde yer verdiğim şu cümlelerini hatırlatayım: “Türkiye uzun süre iki kutuplu yaşayacak. Yüzde 58-42 bandında gidecek. 2014’te bu adam cumhurbaşkanı olacak. 2014-16 yılları arası kaos yılları olacak. Bu adam bunu çözecek ve başkanlık sistemi gelecek.”

Elinde bir yol haritası vardı.

Emin olun yolun bundan sonrası için de var.

Peki öyleyse, nasıl bir çıkış bulacak?

Bunu yine güçlü siyasi sezgileri, iyi koku alan burnu ve yukarı doğru yolunu açan derin ittifakları sayesinde yapacak.

Toplumu da siyaseti de devleti de okuyor.

Yakında bir erken seçim olmayacağını biliyor.

Erdoğan’ın yakın dönem hesaplarının da farkında.

O planlarını gerçekleştirmeden bir seçim riskine girmeyecek Erdoğan.

Süleyman Soylu’nun da çok büyük bir acelesi yok.

Biraz daha siyasi güç ve kredi akümüle edecek.

Uygun bir zamanda da kendi yolunu çizmeye başlayacak.

Erdoğan’a nazaran Süleyman Soylu fotoğrafın daha büyük bir kısmını temsil edebilme yeteneğinde.

O yüzden AKP’ye girince sadece parti içinde zemin oluşturmakla uğraşmadı. Onun yerine iktidarın diğer ortakları ile de el sıkıştı.

Bir yandan AKP teşkilatı ve seçmeni nezdinde kendine bir taban oluştururken diğer yandan MHP ve bileşenleri içerisine doğru da tabanını genişletti.

Devlet içinde de müttefikler buldu.

Devlet Bahçeli onun hamisi konumunda.

İstifasına aynı anda hem AKP tabanının hem Bahçeli’nin hem Perinçek’in karşı çıkması, az bir şey değil.

O gecenin sosyal medya kampanyasının asıl taşıyıcısının MİT hesapları olması da basit bir şey değil.

Bir hazırlık vardı.

Gövde gösterisi yapıldı.

Normal değildi.

Soylu’nun, ağzından çıkanın kanun olduğu bir Cumhurbaşkanı’nın damadı ile açık bir rekabete girmesi de normal değildi…

İstifa resti ile karizmasını çizdiği aynı Cumhurbaşkanı’nın onu bir türlü görevden alamaması da…

Bir süre daha onunla devam edecek. 

Mecbur çünkü.

Çünkü Süleyman Soylu sadece bir Süleyman Soylu değil artık.

Üzerine bir yatırım yapılıyor.

Daha önce de yazmıştım, siyaseten en üst yerlere gelebilmek için 3 eksiği vardı.

Bir: Devleti tanımıyordu.

İki: Hikayesi yoktu.

Üç: Politik hedefleri için her şeyi feda edebileceğini henüz göstermemişti.

Şimdi bu açıklarını da kapattı.

Bir proje var: MHP ile İyi Parti’yi tekrar buluşturup başına Süleyman Soylu’yu geçirmek. Sonrasında belki Ahmet Davutoğlu’nun da dahil edileceği yeni bir iktidar konsepti…

Kadim bir devletçi olan Ahmet Davutoğlu’nun, Taşkent bağları üzerinden o siyah-beyaz fotoğrafa çıkan yolundan söz etmiştim.

Geçmişte Süleyman Soylu ile Meral Akşener de DYP çatısı altında beraber siyaset yaptılar. 

Eğer günün birinde Tayyip Erdoğan kendisi ve ailesi için pazarlık yapıp siyasetten çekilmezse, Süleyman Soylu muhtemelen yeni ve çok daha büyük bir istifa şovunun ardından bu yeni ittifak projesinin başına geçmek üzere ilk hamleyi başlatmış olacak.

Peki ya sonra?

Ekibinden bazı arkadaşları onun ‘aslına rücû’ edeceğine inanıyor. “Türkiye tekrar demokratikleşecekse, normalleşecekse, hukuka dönecekse bu yine Süleyman Soylu’nun elinden olacak,” diyorlar.

Bu görüşe göre Soylu, siyasetin doğruları o gün için neyi gerektiriyorsa onu yapıyor.

Siyaset bugün için ona bu şekilde davranması ve böyle konuşması gerektiğini söylüyor.

Yarın ‘demokrat’ olması gerekirse en özgürlükçü, en açılımcı, en demokrat o olur.

Evet, bundan benim de şüphem yok. 

Fakat katılmadığım kısmı şu; bu görüşün hayata geçebilmesi için yarın bir gün devletin Erdoğan sonrası rehabilitasyon süreci başlatmaya karar vermesi gerekir. 

Bir çeşit “transitional justice (geçiş dönemi adaleti)” dönemi yani…

Böyle bir sürecin başlaması siyasetin gerçeklerine uzak değil. 

Ancak bu, adaletsizliğin kendisine sebep olanlar eliyle olmaz.

‘Demokrat’ birine ihtiyaç duyulacaksa, o başka biri olur.

Mevcut iktidarın içinden birinin dönüştürülmesiyle elde edilmez.

Bu manada Süleyman Soylu yıllar önce tercihini yapmış ve zaten dönüşümünü sağlamıştı.

Bu nedenle ondan tamamen ümidi kesenler de var. 

“Süleyman bir tercih yaptı ve o yolda sonuna kadar gitmek zorunda. Dönüşü yok.” diyorlar.

Aşağı doğru yükselişi devam edecek yani.

Buradan dip noktasını bulur ve oradan tekrar yukarıya doğru sıçrama yapar mı, pek ihtimal vermiyorlar.

Dipteki balçığa saplanıp kalma ihtimali daha yüksek.

Tek iktidar şansı, müesses nizamın aynı politikaları sürdürecek daha yeni, daha enerjik, daha az sorunlu, daha temiz bir lidere ihtiyaç duyması ile olur.

Fakat o zaman da Süleyman Soylu, bugünkü çizgisinden farklı olmaz. Ondan bir demokrasi öncüsü, çığır açan bir demokrasi kahramanı olmaz artık.

Tayyip Erdoğan’ın bir ton değişiği olur.

Siyaset bu; yarının ne getireceği bilinmez.

Peki benim görüşüm ne?

Erdoğan sonrasının lideri Soylu mu?

Hayır. 

En azından ben öyle olmayacağını iddia ediyorum.

Neden?

Bir kere her şeyi; toplumu, siyaseti, dünyayı, böyle bir devlet tasarımının belirlediğini ileri sürenlerden değilim.

Buna benzer mühendislik çalışmaları hep olacaktır. 

Tasarımlar, müdahaleler, yönlendirmeler hep vardır.

Buna bir itirazım yok.

Fakat hiç kimse, elinde bir düğmeyle bütün süreçleri tek başına yönetmiyor, istediği gibi regüle etmiyor.

Toplumların kendi dinamiklerinden daha güçlü bir dizayn edici yok.

Bu ahlaksız, bu vicdansız, bu yalancı, eli kanlı, zalim rejim devam edemez.

Etmeyecek.

Sonuna geldi.

Sadece bu büyük suç ortaklığının bedeli büyük olacağı için, koalisyonlarını sonuna kadar sürdürmek ve ömürlerini uzatmak zorundalar.

Ona uğraşıyorlar.

Zulmü de sürdürebildikleri kadar sürdürecekler.

Çünkü affı olmayan işler yaptılar.

Birbirlerini satamazlar, yarı yolda bırakamazlar.

Ve bu rejim yıkıldığı zaman, Süleyman Soylu, Erdoğan’dan ayrı bir yere konmayacak.

Danton, idam edilmeden önceki son günlerinde, Robespierre’in uzattığı eli neden tutmadığını şöyle açıklıyordu: “Çünkü o elde çok kan vardı!”

Soylu’ya buradan temiz ve parlak bir ikbal çıkmayacak.

Elinde bu kadar kan olanlar temiz sayfa açamazlar.

Kimse bu devrin kirli ellerini sıkmak istemeyecek.

Uzanan eller Erdoğan’ın kendi elleri olmasa bile…

Bulaşan herkes, aynı çukuru boylayacak; o “Siccîn çukuru“nu…

Yani…

Oraya kadar sürer bu ‘lanet dizi’, bu aşağı doğru iniş.

Yazının tamamına buradan ulaşabilirsiniz

Editör: TE Bilisim