VanHaber - Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin sonlandırılması amacıyla cezaevlerinde başlatılan süresiz-dönüşümlü açlık grevleri 12'nci gününde devam ediyor. Van Demokrasi Platformu, açlık grevi eylemleri ve taleplere dikkat çekmek amacıyla Van Tutuklu Hükümlü Aileleri Yardımlaşma Derneği (TUHAY-DER)(TUHAY-DER) Şubesi'nde açıklama yaptı. Açıklamaya Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Van il eşbaşkanları da destek verdi. 

AÇLIK GREVLERİ 12'NCİ GÜNÜNDE 

Açıklamayı okuyan TUHAY-DER Van Şubesi Eşbaşkanı Kinyas Başak, İmralı’da uygulanan tecridin sonlandırılması için 2019 yılında binlerce tutuklunun katıldığı süresiz-dönüşümsüz açlık grevi eylemlerini hatırlatarak, eylemler sırasında 9 kişinin yaşamına son vermesinin ardından İmralı’da gerçekleştirilen avukat görüşmeleri ile eylemin son bulduğunu söyledi. 

'TOPLUM TECRİT ALTINDA'

Türkiye’nin taraf olduğu İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 72 yıl dönümü olduğunu anımsatan Başak, bu bildirge kapsamında, insanın doğuştan sahip olduğu temel haklarının ihlaline her gün tanık olduklarını söyledi. Başak, bu hak ihlallerinin başında ise tecrit, yaşam hakkı ihlali, işkence, kötü muamele, dil ve kültür asimilasyonu, kadın katliamları, çocuk istismarı, inanç sömürüsü ile cezasızlığın geldiğine dikkat çekti. Başak, "Gelinen son aşamada bu hak ihlallerinin gitgide arttığını ve cezaevleri başta olmak üzere toplumun bir bütünen tecrit altına alındığını görmekteyiz. Halk sağlığını tehdit eden dünya ülkelerinin başa çıkamadığı ve aylardan beri mücadele ettiği Kovid-19 salgını dahi iktidar tarafından tecridin kurumsallaştırılmasına araç kılınmaktadır" dedi. 

'TECRİT BİR YÖNETİM TEKNİĞİDİR'

Tecrit sisteminin; ayırmayı, farklılaştırmayı, tekilleştirmeyi, ayrıştırmayı ve itaate zorlamayı amaçladığını dile getiren Başak, şunları söyledi: "Bu açıdan tecrit sistemi sadece bir cezalandırma rejimi değil, bir yöntem tekniğidir. Bu teknik demokrasiyle, hukukla bağdaşmamaktadır. Tecrit, sadece içerideki mahpus için değil, başta aileler ve toplum üzerinde de uygulanmaktadır. İçeride mahpusa psikolojik baskı yapılırken, dışarıda mahpusların manipüle edilmesine ilişkin metotlar geliştirilip kitleler etki altına alınmaya çalışılmaktadır. İmralı adasında uygulanan yasaya aykırı tecrit rejimi de, Guantanamo rejimini aşacak bir boyuta ulaşmıştır."

'ADIM ATILMASI ELZEMDİR'

Tecrit uygulamasının İnfaz Yasası’na, Anayasa’ya ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) aykırı olduğunun altını çizen Başak, "Türkiye Cumhuriyeti yasaları ile cezaevinde tutulan herkesin ailesiyle, avukatlarıyla, dış dünyayla iletişimi güvence altına alınmıştır. AİHS’nin 3. maddesinde; hükümlünün hangi ceza nedeni ile ilgili olursa olsun ‘gayri insani yahut haysiyet kırıcı’ bir ceza infazına ve muamelesine tabi tutulamayacağı belirtilmektedir. Ceza hukuku disiplinleri; ceza kanunları, ceza muhakemesi kanunları ve infaz kanunları ile bir bütündür. Bu kanunlar bütünü ve uygulaması oradaki devletin, hukuk devleti niteliği taşıyıp taşımadığını göstermektedir. Hükümlülerin bu haklarından yararlandırılması takdiri değil, zorunluluktur. Hukuk iktidarlara, partilere, kişilere göre düzenlenemez. Dolayısıyla herkes hukuk kurallarına uymayla yükümlüdür. Tüm bu gerekçeler ile hukuk güvenliği sağlanan, özgürlükleri güvene altına alan, adil ve etkin yargının işlediği, adaletin kurulduğu demokratik bir toplum için İmralı’da uygulanan ve usule aykırı tecride, en azından yasal temsilci ve avukatları ile yasa yolu başvurularını kullanılabilmesini sağlayacak görüşme ve iletişimin sağlanması, bu konuda adımlar atılması elzemdir" diye konuştu.

KAMUOYUNA DUYARLILIK ÇAĞRISI

Tecridin sonlandırılması gerektiği çağrısında bulunan Başak, "Başlatılan açlık grevlerinde tutukluların sağlığının zarar görmemesi ve ileriki süreçte can kayıplarının yaşanmaması için kamuoyunu derhal duyarlılığa, yetkilileri ise biran evvel adım atmaya davet ediyoruz” diye seslendi. MA

 

Editör: TE Bilisim