Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla, kadına yönelik şiddeti önlemede kadın örgütlerinin büyük mücadelesi sonucunda kazandığı ve Türkiye’nin ilk imzacılarından olduğu İstanbul Sözleşmesi 1 Temmuz’da tamamen yürürlükten kaldırıldı. Hemen akabinde geçtiğimiz günlerde 4’üncü yargı paketinin içinde cinsel istismar suçlarının da bulunduğu katalog suçlarda somut delil aranmasını da içeren 13’üncü madde de AKP-MHP oylarıyla Meclis’ten geçerek yasalaştı.

İktidar, erkek şiddetini önlemek yerine şiddetin önünü açan adımlar atarken, bunun kadınların ve çocukların yaşamlarına yansımaları da devam ediyor. Sadece Van merkez ve ilçelerden 2021’in ilk 6 ayında kadına ve çocuğa yönelik en az 279 cinsel suç işlendi. Van Barosu verilerine göre bu suçlardan 12’si kadına yönelik cinsel saldırı, 28’i kadına yönelik cinsel taciz, 136’sı çocuğa yönelik cinsel istismar, 103’ü reşit olmayan kişinin evlendirilmesi şeklinde gerçekleşti. Ancak toplumsal baskı sonucuyla yargıya taşınmayan çok sayıda cinsel saldırı vakası yaşanıyor. Kent ve bağlı ilçelerde kadına ve çocuğa yönelik artan cinsel suç verilerini Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) üyesi avukat Leyla Kaplan jinnews'e değerlendirmelerde bulundu.

'ŞİDDETİN EN BÜYÜK MÜSEBBİBİ DEVLETTİR'

Kaplan, 2019 ve 2020 yılları ile karşılaştırıldığında kadına ve çocuğa yönelik her türlü şiddetin arttığını ancak İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasına yönelik adımlarla vakaların daha fazla arttığını kaydetti. Kadına ve çocuğa yönelik suçlarda son bir yılda verilerin yüzde 80 artış gösterdiğini belirten Kaplan, “Cinsel saldırıların ve her türlü şiddetin en büyük müsebbibi devlettir. Devletin cezasızlık politikasıdır. Hatta ilk nedeni devletin cezasızlık politikasıdır” dedi.

'SÖZLEŞMENİN İPTALİ FAİLLERİ CESARETLENDİRDİ'

İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasının en büyük nedeninin AKP-MHP iktidarının kendi toplumunu inşa etme çabası olduğunu vurgulayan Kaplan, “Cezasızlık politikası ile zaten fail caydırıcı bir ceza almamaktaydı. Sözleşme’nin iptali ile de failler bundan güç aldı. Bu da kadına ve çocuğa yönelik suçlarda genelde göz yumma, üzerinin örtülmeye çalışılması, çoğu faile kendi kurumundan olduğu için üzerini kapatma ya da bir cezasızlık politikası güdülerek, bu şekilde olayın üzeri kapatılmaya çalışmakta. Bu politikalar ister istemez diğer failler için güven duygusu aşılamaktadır. ‘Nasıl olsa bize bir şey olmaz’ mantığıyla da yöneltme duygusundadırlar” ifadelerini kullandı.

  'AİLE VE TOPLUM BASKISI VAR'

Suçların artmasının ikinci müsebbibi olarak aileyi, üçüncüsü olarak ise toplumu işaret eden Kaplan, sözlerini şöyle sürürdü: “Bu tür cinsel suçlar karşısında aile ya görmezden geliyor ya da ‘Çocuğuma böyle bir şey olmaz’ mantığıyla hareket ediyor. Çevresinin kendisine bir şey yapma korkusuyla hareket ediyor ya da farkında olmuyorlar. Çoğu aile çocuğundan bihaber yaşıyor. Kendi çocuğunun başına bir şey gelir diye düşünmüyor. Üçüncü sebep toplumdur. Toplumun olaydan önce ya da sonra çocuğa ya da kadına yönelik baskıları, yadırgamalarından dolayı ailenin toplum baskısından korkması geliyor. İstanbul Sözleşmesi sadece kağıt üzerindeki bir sözleşme değildir. O kaldırmanın topluma, fail adaylarına vermiş olduğu cesaret o kadar inanılmazdır ki. İstanbul Sözleşmesi 2012’den bu yana dört dörtlük uygulandı mı, uygulanmadı. Ancak varlığı dahi yeterdi. Hem toplum, hem erkek hem de aile üzerindeki varlığı yeterdi. Hükümetin her ne kadar ‘Yasalarımız yeterli’, Ankara Sözleşmesi çalışmaları diye bir alternatif arayışı olsa da maalesef bu yöntemler yeterli değildir.”

'KADIN VE ÇOCUĞUN BEYANI ESASTIR' İBARESİNİN İÇİ BOŞALTILIYOR'

Cinsel suçlarda somut delil aranmasını da içeren 4’üncü Yargı Paketi’nin Meclis’ten geçtiğine dikkat çeken Kaplan, “Avukatlar, barolar, STK’lar, kadın aktivistler olarak bizler bu yargı paketinin neden karşısındayız. Evet belki tutuksuz yargılanmaya öncelik verilmesi gerekir ama cinsel suçların bu kapsamın dışında tutulması gerekirdi. Bu paketin kabul edilmesinin amacının kadın ve çocuklara yönelik cinsel suçlarda ‘Kadın ve çocuğun beyanı esastır’ ibaresine yönelik olduğunu düşünüyoruz. Somut olarak, yasal olarak bu durumun içini boşaltmış oluyor. Kadınların mücadele sonucunda kazanmış olduğu ‘Kadın ve çocuğun beyanı esastır’  ibaresi adım adım içi boşaltılmaya çalışılıyor” ifadelerini kullandı. 

 'KORUCU FAİL DEĞİL, MAĞDUR KÖYÜ TERK ETMEK ZORUNDA KALDI'

Çocuğa yönelik istismar yargılamalarına takip ettiği dosyalardan bir örnek veren Kaplan, “Bir korucu tarafından ailenin zihinsel engelli üç çocuğuna cinsel istismar yapılmıştı. Sistematik bir şekilde cinsel istismara maruz kalmıştı. Korucu olmasından kaynaklı deliller karartıldı. Adli tıp raporları başka birime sevk edildi. Korucu olmasından kaynaklı inanılmaz korundu. Ancak kadın mücadelesi sayesinde 42 yıl ceza aldı. Korucu olmasından kaynaklı eli güçlüydü ve mağdur aile yaşadığı köyü terk etmek zorunda kaldı. Fail değil, aile yaşadığı köyü terk ederek mağdur oldu” dedi.

'KOLLUK , SAVCILIK HAKİM KADINI YARGILIYOR'

Yine Kurubaş Geri Gönderme Merkezi’nde bir kadına tecavüzde bulunan 2 erkeğin yargılandığı davada faillere “indirim” uygulanarak 15’er yıl hapis cezası verildiğini hatırlatan Kaplan, eril yaklaşımların, soruşturma ve kovuşturma sürecinin her aşamasında yaşandığını dile getirdi. Kadınlara “Olay günü ne giymiştin”, “Ne işin vardı o saatte”, “Neden araca bindin” gibi sorular yöneltildiğini belirten Kaplan, bu şekilde kadınların şikayetten vazgeçirilmeye çalışıldığını vurguladı. Kaplan, “Emniyette sorulan sorulardan dolayı kadın kendine ‘Bana nasıl olsa kimse güvenmez, inanmaz’ sözleriyle emniyete dahi gidemiyor. Gittiği zaman emniyette sorgulayıcı tavırla karşılaşıyor, savcıya gittiği zaman yargılayıcı tavırla karşılaşıyor, mahkemeye sevk edildiğinde aynı yargılama sürecinden geçiyor. Dolayısıyla şiddetin en büyük sebebi devlettir derken boşuna söylemiyorum. Bu kurumların hepsi aynı soruları soran erkek zihniyetinden oluşuyor” şeklinde konuştu.

'AŞİRETLER ARASINDA İSTİSMARIN ÜZERİ ÖRTÜLMEYE ÇALIŞILDI'

Kaplan, cezasızlık politikası, etkin mücadele yollarının olmaması, çocukların eğitim müfredatında alması gereken eğitimi almamasının da cinsel suçları artırdığına işaret ederken, bu suçların Van’da artmasının önemli nedenlerinden birinin de “feodal yapı” olduğunu dile getirdi. Aile yapısından kaynaklı cinsel suçların üzerinin kapatıldığını söyleyen Kaplan, “Bu veriler zaten gerçeği yansıtmamakta. Cinsel şiddetin yüzde 60’ının üzeri kapatılıyor. Takip ettiğim bir dosyada iki aşiret arasında 65 yaşındaki bir erkeğin 12 yaşındaki bir çocuğa yönelik gerçekleştirdiği sistematik cinsel istismar vardı. Olay sırasında CMK tarafından atamam oldu. İfade işlemlerinde yanlarında bulundum. Ancak sonrasında ailenin özel avukat tutarak bir takım hesapları devreye koymak için dosyayı benden aldıklarına tanık oldum. Çünkü olayın arka planında aşiretler anlaşıp istismarın üzerini kapatmaya çalıştı. Belki de en bariz örneklerinden biri buydu” dedi.

'KOLLUĞU İŞLEM YAPMAYA ZORLAMALARI GEREKİR'

Şiddeti önlemek için kadınları, kendilerine ve çocuklarına dönük cinsel suçlarda baroların adli yardım bürolarından destek almaya çağıran Kaplan, şöyle konuştu: “Baroların Kadın Hakları Komisyonları’ndan yardım almaları gerekir. Baronun bu konuda 7/24 aktif bir telefonu var. Bu telefon üzerinden ulaşabilirler. Kadınlar kolluk güçlerine anlatamadıkları taktirde, mutlaka bu telefon üzerinden ulaşıp yardım talep edebilirler. Yine kendilerini asla yalnız hissetmemeleri, bu mekanizmaları harekete geçirip yardım almaları gerektiğini düşünüyorum. Yine kadınla çocuk arasındaki bağı ve aralarındaki iletişimi güçlü tutsunlar. Kolluğa gittikleri zaman onları işlem yapmaya zorlamaları gerektiğini söylüyorum.”

 

Editör: TE Bilisim