İSHAK KARA - VANEKSPRES - VAN



Uzun yıllar KCK davasından cezaevi yattıktan sonra geçtiğimiz aylarda tahliye olan HDP Van Milletvekilli Kemal Aktaş, Serhat Gazetesi’nden İshak Kara’ya başta Çözüm Süreci ve Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler olmak üzere birçok konu ile ilgili ayrıntılı açıklamalarda bulundu. Ses getirecek ayrıntılı röportaj Başkale ‘Özgürlük Bahçesi’ Festivali’nde gerçekleşti.  

Çözüm süreci diğer bir değişle ‘Barış’ süreci nasıl ilerliyor bundan sonraki süreç için bir yol haritası var mıdır? Nasıl yorumluyorsunuz?

2 yıldan beri karşılıklı heyetlerin ziyaretleriyle devam eden bir süreçti. Dönem dönem bu süreci temsil eden Kürt halkının genel insanlığın değerlerine ve orta doğudaki demokratik çözümü esas alan Sayın Abdullah Öcalan’ın buradaki görüş ve yaklaşımları biraz sürecin netleşmesinde belirgin hale gelmesinde çok önemli bir ekten rol oynadığı açıktır. Kamuoyunda yazarçizerler tarafından altı çizilen bir husus olarak değerlendirilen bir durumdu, elbette ki çözüm süreçlerinin tıpkı devrim süreçleri gibi çok rahat basit gelişemeyeceği açıktır. Zikzaklı olacağı engebelerle dolu olduğu bunun aşamalarının mutlaka kaydedilmesi gerektiği açıktır. Bu sorun ertelenmiş 100 yıllık bir sorundur. Yıllarca Güvenlikçi politikalarla çözülemeye çalışılmış ve bu anlamda öldürme tasfiye etme, yok etme, asimile etme, siyaseti ve politikası esas alınmıştır. Dolayısıyla 30 yıllık bir süreçten sonra bunun böyle gidemeyeceği artık anlaşıldı. Belli düzeylerde açığa çıktı.

 

Geçtiğimiz hafta Hakan Fidan’ın Öcalan’la görüşmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

HDP heyetinin dışarıya verdiği mesajlar ortada, bütün detayları okuma şansım olmadı ancak verilen mesajların özünde, Sayın Öcalan’ın söylediği bir cümle, sanırım bütün süreci ifade etmeye izah etmeye ve anlaşılır kılmaya yeterdir.  Öcalan, İşte 30 yıllık yürütülen savaşın demokratik bir çözümle çözümlenme aşamasına geldiği yönünde bir tespiti ve değerlendirmesi var.  Bundan da anlaşılıyor ki Devlet heyetleriyle yapılan görüşmelerin, tartışmaların, yapılan müzakerelerin ileri dereceye ulaştığı çözüm aşamasının her zamankinden daha rahat ve kolay gerçekleşebileceği yönünde mesajın ortaya çıktığı anlaşılmıştır. Bence güncel olarak Ortadoğu da özellikle Rojava şahsında, Irak, Şengal, Kobani, Maxmur şahsında somutlaşan kendisini yakıcı bir biçimde dayatan bu savaş karşısında Türkiye’nin etrafının kan gölüne dönüştüğü her tarafın çatışma ve savaşların yürütüldüğü böylesi bir ortamda demokratik bir çözümle böylesine tarihsel bir sorunu köklü bir çözüme kavuşturmak bunun mücadelesini ve bedelini riskini göğse alarak burada Türkiye’nin aydınlığı açısından halkların kardeşliği açısından önemli adımlar atıldığına inanıyorum.

 

Ortadoğu’da yaşanan çatışmalı sürecin Türkiye’deki barış sürecine etkisi nedir? Artı ve eksileri nelerdir sizce?

 

Biraz geriden süreci alırsak hafızamızı tekrar yenileyip geçmiş dönemi hatırlamaya çalışırsak, bu konudaki sayın Abdullah Öcalan’ın süreç konusundaki hassasiyeti, tek taraflı değil bütün hassasiyetleri gözeterek bu süreci çok büyük bir sorumlulukla yürüttüğü açıktır. Şimdi AKP – Cemaat çatışması yani daha önceleri ortaklaşa yürüttükleri operasyonlar faaliyetler ve bunun akabinde KCK operasyonları adı altında 10 binlerce gözaltı ve tutuklama,  bende bunlardan biri olaraktan milletvekili seçildiğim halde 2.5 milletvekili sürecimiz bile cezaevinde çok hukuksuz haksız bir temelde geçirmek zorunda kaldık, şunu ifade etmek istiyorum sonradan ayrışan ve siyasi erk olma tekleşme üstünde yürütülen karşılıklı çekişmelerin artık iplerin kopma noktasına geldiği, karşılıklı birbirlerine karşı tasfiye ve paralel adı altında paralel örgütlenmeler adı altında yürütülen operasyonlar karşılığında sayın Öcalan’ın bir deyimi vardır. Kimse bize bu süreçte yangına benzinle gideceğimiz düşünmesin diye ifade etmiştir. Yani burada ilkesel bir duruşun olduğu süreç sorumluluğunu büyük bir duyguyla, beyin gücüyle yürütüldüğü açıktır. Yani fırsat kullanarak işte benim rakibim veya karşıtım, ya da “düşmanım olarak” değerlendirilse bile fırsat bu fırsat değip buradan bir hamle yapma sıkıştırma alt etme etkisiz hale getirme zora sokma gibi bir tutum içerisinde olmadığı açıktır. Bu sadece AKP hükümeti için yapılan bir tutum değildir.

 

Yâ da hükümetin rahatlatması açısından yapılan bir tutum değildir. Tarihsel bir sorun karşısında duyulan sorumluluktur. İnsanlık karşısında Ortadoğunun geleceği açısından demokratik çözümü açsından duyulan bir sorumluluktur. Bütün provakatif bütün saldırgan tahrik edici yaklaşımlar karşısında Sayın Öcalan ve Kürt özgürlük haraketinin soğukkanlılığını hiçbir zaman yitirmediği, bu fırsatı kullanarak böylesi bir hamle içerisine girmediği ortadadır. En son ifade ettiğimiz duruma gelirsek, Ortadoğu da her taraf kaynıyor her taraf savaş içerisinde. Türkiye’nin bütün çeperi Işid’in tehlikesi altındadır. Işid tehlikesi sadece Kürtlere yönelik olmadığı ortadayken, doğru ve demokratik tutum içerisine girilmezse bu ateş herkesi yakabilir. Bu ortamdan yararlanarak, bunu fırsat bilip tekrardan PKK’nin kendi gücünü harekete geçirmesi,  Türkiye’nin bu anlamda sıkıştırma, dış politikası, Suriye politikası tutmadı. Bunların hepsi deşifre oldu. Dolayısıyla belgeleriyle açığa çıktı. Bunlar kamuoyuyla basınla paylaşılıp tartışıldı.

 

Türkiye’nin son 12 yılda birçok ülke ile sorun yaşamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

 Tamda sorun buradadır. Biz parti olarak muhalefeti temsil eden bir siyasal bir parti olarak hükümete temel eleştiri noktalarımızdan bir tanesi de tamda sizin belirttiğiniz husustur. Çevre ülkelerle Ortadoğu coğrafyasında eğer siz bu coğrafyaya buradaki insan dokusuna, tarihsel birikime, kültürel değerlere, buradaki halkların esas eşit özgür yaklaşımlarına göre hareket etmez politikalarınızı bunun üzerine oturtamazsanız işte felaket oradan başlar. Dolayısıyla sıfır sorun diye başlanan bir çıkış veya politikayla şimdi biz biliyoruz ki sadece Federal Kürdistan la ve Rojava sınırını teşkil eden sınırın dışında Türkiye’nin hiçbir ülkeyle hiçbir kimseyle bir devletle orta doğuda sıfır sorun yok yüzde 100 sorun var.

 

Neden komşu ülkelerle sorunlar var sizce?

 

Siz eğer politikanızı siyasetinizi doğru yapmazsanız tarihi dokunun ötesinde hesaplamalar yaparsanız devletçi suni bir mezhepçi bir yaklaşımla Ortadoğu siyasetini içerisine girerseniz böyle bir hatla çıkış yapmaya çalışırsanız ve bunu sıfır sorun olarak değerlendirirseniz bu politikanın tutmayacağını son 3 yılda Türkiye’nin dış siyasetini Türkiye kutuplaşmış durumdadır.

 

Son Cumhurbaşkanlığı seçiminde HDP olarak yüzde 9.8‘lik bir oy alındı. Bunu nasıl görmek lazım? Bundan sonraki seçimlere yansıması ne olur sizce?

 

Kürt özgürlük hareketinin özellikle Sayın Abdullah Öcalan’ın bu hareketin liderliğine PKK hareketinin önderliğini yapan Sayın Öcalan’ın bu konuda her dönemsel süreçleri ifade eden kritik ortamlarda çıkış gerçekleştirdiği bu hareketin tarihinde çok belirgin izleri vardır. Bu tarihi belgelerde mevcuttur. Bu haraketin 40 yıllık mücadelesi değerlendirilirse tarihsel süreçlerde bunu ispatlamıştır. Türkiye cephesinde demokratik çözüm ya da demokratik özerkliğin kendisi Türkiye veya Kürdistan çözümü açısından ayrıştırıcı bir politikadan ziyade Türkiye’yi bir bütün olarak birleştiren Türkiye sınırları içerisinde her bölgenin her halkın toprakları üzerinde yaşadığı söz sahibi olabilme, kendi kaderini belirleyebilmesini ortaya koyabilmesi ve kendini yönetebilme, erkine ve gücünü kavuşabilme o tekçi benmerkezci tek merkezden yönetilen devletçi yani ulusal devletçi mantığını artık terk edilmesi gerektiğini insanlık tarihi süreci açısından da bu açığa çıkmıştır.

 

Bütün Avrupa ülkeleri birlikler oluşturarak sınırları sadece suni sınırlar olarak kalıyorlar. AB’den bir vize aldığınızdan bütün sınırları geçebiliyorsunuz. Dolayısıyla misaki milli sınırları içerisinde ortadoğuda ve Türkiyenin de böylesine bir siyasetle dış politikayla demokratik bir özü esas alarak çözebileceği açıktır. Türkiye cephesine dönersek özellikle Kürdistanda 30 yıllık verilen mücadele de ağır bedeller kayıplar sonucunda büyük bir kazanımın ortaya çıktığını değerlerin ortaya çıktığını, Kürtlerin kendi kimlikleri, siyaseti, çizgisiyle artık özgürlükleri demokratik esasları kendisine rehber edinen bir çıkışla mücadele edebileceği ve kimliksel bir güce kavuştuğu halk bilincine vardığı çıktır. Türk ve Kürt halkının tarihsel birliktelikleri mevcuttur. Yakın tarihten uzak tarihe kadar 71 malazgirtten ulusal kurtuluş savaşına kadar, bunlar hep tarihsel örneklerdir. Bunlar bizim köklerimizi oluşturan, ortaklaşmayı ortak yaşamayı, özgürce ve eşit yaşamayı kendini temsil edebilecek bir tarihsel birikimin olduğunu bunu bize gösterebilmektir. Türkiye’deki şovenizmi ırkçılığı, düşman politikasını, siyasetini düşmanca politikayı siyaseti bertaraf etmenin etkisiz hale getirmenin Türkiye halklarının emekçilerinin yoksulların bütün kesimlerinin ortak bir proje çatı altında birleştirmenin formülasyonu HDK olarak Halkların Demokratik Kongresi olarak ifade edildi. HDP olarak da partileşti.

 

8 ay sonra yapılacak Seçimlerde DBP ve HDP parti olarak seçime girme ihtimali var mı?

 

Cumhurbaşkanlığı seçimi bizim için bir dezavantajdı neden diyecekseniz çünkü bölge insanın tam da çalışma dönemine denk geldi bu seçimler ondan katılımın bundan az olduğunu gözlemledik. Ancak barajı rahat aşacak bir parti olduğunu bu seçimde gördük, parti olarak yüzde 20-30’luk oy alacak bir potansiyele sahibiz. Güçlü bir muhalefetle bunun başaracağımıza inanıyorum ancak daha şimdiden 2015’te yapılacak genel seçimlerinde bağımsız veya parti olarak gireceğimizi söylemek sanırım çok bağlayıcı bir sonuç olur. Ben 7-8 aylık bir süreçte orta doğu da her şeyin hızlı değiştiğini bazen güncel siyasetin bile yetişmediğini, ünlü siyasetçi Demirel, siyasette 24 saatte erken ve geçtir diyor.  Gelişmelere paralel olarak parti olarak bunun değerlendireceğiz.

 

Bölgedeki Festivalleri nasıl buluyorsunuz?

 

30 yıllık geçen çatışmalı süreç sonrası şimdilerde demokratik bir çözüme evrilen bir süreçte benim burada insanların gözlerinde sevinçlerinde gördüğüm ortak bir ruhun ortak bir birikimin ortak bir değerin yaratıldığı bu yılların bedellerin çok boşa gitmediği büyük kazanımların elde edildiği ulusal bir bilincin varlığın havasını atmosferini hissedebiliyorsunuz. İnsanlar burada ortaklaşabiliyor. Aynı paralelde farklı şehirlerden yaşayan insanlar omuz omuza halaylara durabiliyor. Birlikte özgürlük sloganlarını özlemlerini ifade edebiliyor. Bir ruh geleceğe yönelik bir umudun bir özlemin olduğunu, özellikle annelerin sevinç ve duygularında çok rahat görebiliyor. Herkes çocuklarının bu dağlardan bir an önce inmesini çocuklarına kavuşmasını onları sevinçle karşılamasını kucaklaşmasını beklediğini görebiliyorsunuz. Ortak yaşamayı ortak paylaşmayı ulusal ruhu, duyguları canlandıran bu konuda sıcak bir ortam ve atmosferi oluşturan alanlar olarak ifade edilebilir. 7 den 70’e herkes kendi oluşturdukları çadırlar ve sofralarda buluşabiliyor. Özlemlerini duydukların yarınların sohbetini yapabiliyor.

 

Lice’de yaşanan olaylar ve sonrası bölgeye yansımalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Ben bölgede yaşanan bu olayları tasvip etmiyorum. Halkları inciten maneviyatlarını değerlerini rahatsız eden inciten yaklaşımlar olduğunu ifade etmem gerekiyor. Ne olursa olsun halklar açısından sembol olan değer ifade bilen, saygı duyulabilen, sahiplenen bütün sembolik yaklaşımların mutlak anlamda saygı duyulması korunması ve buna ölçülü yaklaşılması gerektiğini düşünüyorum. Buna inanıyorum. Bu tür yaklaşımların sürece hizmet edebilen pratikler olduğunu düşünmüyorum. Herkesin mutlak süreçte bundan uzaklaşması bundan uzak durması gerekiyor. Yani Mahsum Korkmaz’ı Kürtler açısından tarihsel bir süreci ifade edebilen Kürtler açısından bir bellek oluşturabilen bir tarih olarak ifade edilebiliyor. Dolayısıyla ailesi çevresi akrabaları halkı böylesine tarihi bir bilinçle bu sürece yaklaşıyor. Ya da bu insana böyle yaklaşıyor. Bunu ister severseniz ister sevmezsiniz bunun yanında Atatürk için de aynısı söylemek mümkün ister sever ister sevmezsiniz bu ayrı bir şeydir. Ama bu değerlerin mutlak korunması gerektiğini düşünüyorum. Yani bunları değerlendirmeden bunları düşünmeden bunları esas almadan yapılabilinecek her türlü hissi yaklaşım ya da hakaretvari yaklaşımların kendisi bu halkın duygularını tahrik ettiğini yıprattığını incittiğini bunu bir öfke bir düşmanlığa yol açtığını bence yakın tarihte 30 yıllık savaş ve çatışmalı ortamda bize bunu gösterdi. Mahsum korkmazın fotoğraf veya heykeline ayaklarıyla basıp fotoğraf çeken askerin subayın görüntüsü halkta büyük bir galeyana öfkeye yol açabileceğini bence buna emir veren bunu yapan buna yönelen kişinin bunu iyi hesap etmesi gerektiğini düşünüyorum.

 

 Kışkırtıcı bir şeydir. Aynı savaş sahnelerini çağrıştıran bize hatırlatan halkın duygularını evlatlarını, düşünün ki bir anne oğlunun kafasına basıp fotoğraf çeken asker için nasıl bir duygu besler, bunu Türkiye’deki bir yönetici Türkiye’deki bir anne bence empati yapmalıdır. 30 yıllık bir savaş ve çatışmalı süreç kirliliğe yol açan insanı duyguları tahrip eden insanın insanı özelliklerini yönlerini ortadan kaldıran bu tür düşmanca faaliyetlerin, hareketlerin ortadan kalkması açısından da herkesin büyük bir sabırla metanetle bu süreç karşısında soğukkanlı davranması gerekiyor. Yasalar hukuk neyi gerektiriyorsa birileri bu böyle değil diyorsa da bunun yol yöntemi böyle değildir. Binlerce yüzlerce insanı kadın çocuk demeden gerçek silahlarla üzerine ateş etme, gazla müdahalede bulunmayı doğru bulmuyorum. Elbette ki Çözüm süreçleri kolay değildir ancak halkların yaşadığı acıları, tarihsel acılı süreçleri Türkiye halkları inşa sürecinde aynı hataları tekrar etmek zorunda değiliz. Her iki tarafında soğukkanlılıkla düşünmesi gerekir. Aynı şeyi Atatürk büstüne yapılan yönelimi de doğru bulmadığımı söylemek istiyorum. Sürecin çok doğru okunmadığı tahrik edici yaklaşımlar olabilir. Bu tür sembolik yaklaşımlara her iki tarafında saygı duyması gerekir. Bunu esas alması gerektiğini ölçülü yaklaşılması gerektiğini tahrik edici düşmanca kışkırtıcı yaklaşımlarla düşmanca politikalarla halkın öfkesine galeyanına yol açabilecek tutumlardan mutlak suretle kaçınılması gerektiğini düşünüyorum.

 

Son olarak Serhat Gazetesi aracılığıyla ne söylemek istersiniz?

 

Başkale festivalindeyiz, bundan önceleri de birkaç festivale katıldım. Bütün serhat halkının özellikle Van çevresi ve bölgesindeki halkımızın bu seçim sürecinde özellikle Cumhurbaşkanlığı seçiminde kaydettiği bir mesafe var. Elbak ( Başkale ) başta olmak üzere katılımlarını duygularını sorumluluk bilinçlerini saygıyla karşıladığımı takdir ettiğimi gazeteniz aracılığıyla teşekkür ettiğimi süreci doğru takip ettiklerini mesajlara doğru cevap verdiklerini, süreci sahiplendiklerini kendi tercihleriyle kendi yaklaşımlarıyla bunu doğru tercih ettiklerini düşünüyorum. Ben bu yolun bu çizginin doğru olduğuna inanıyorum. Halkımızın kendi iç sorunlarına boğulmadan iç tartışmalara boğulmadan Ortadoğu’da özellikle Rojava, Şengal, Kobani ve Maxmurda direnen gençlerimizin halkımızın direnişlerinin mutlak süretle sürekli hissedilmesi gerektiğini bunun sorumluluğunun mutlaka sürekli taşınması gerektiğini düşünüyorum. Maddi manevi kim hangi katkıda bulunabiliyorsa bu sorumluluğu serhat halkının her bölgeden farklı yurtseverlik duygularıyla tarihi bilinciyle buna katılması gerektiğini düşünüyorum. Hepsine başarılar selam saygılarımı sunuyorum.

Serhat Gazetesine de yayın hayatında başarılar dilerim.