Her seçim öncesi cezaevlerinde bulunan adli suçlulara yönelik af gündeme gelmektedir. Elbette affetmek çok erdemli, çok ulvi bir harekettir. Bu hayatın içinde hepimizin ihtiyaç duyduğu duygusal, zihinsel bir seçimdir. Af etmemeyi de seçebilirsiniz ancak eğer başkalarının adına karar verecekseniz öncelikle onların yüreğine, zihnine kulak vermeniz gerekmektedir. Kendine karşı işlenen suçları af etmeyip, başkalarına yönelik suçları başkalarına rağmen affetmek çok yerinde bir seçim olmuyor doğal olarak. Af yasası kabul görürse 250 bin tutuklu ve hükümlüden 168 bini serbest kalacak. Bu 168 bin kişinin hangi suçları işlediği önemli bir meseledir. Af Kelimesinin sanırım bu ülkede herkese yaşattığı his çok farklı. Cezaevlerindeki binlerce kişi siyasilerin ağzından çıkacak ‘af’ kelimesini beklemektedir. Cezaevlerinde olduğu için ailesi ve çocuklarının ciddi ekonomik, sosyal sorunlar yaşadıkları doğrudur ve bu konuda sosyal devletin ne yaptığı bilinmemektedir. Bir suçtan sadece mağdur zarar görmemektedir. Bu suçu işleyenin ailesi, akrabaları ve yakınları da etkilenmektedir. Rahşan Ecevit bu kişiler için ‘garibanlar’ ifadesini kullanmıştı. Hatta ‘garibanlar çıksın istedik ama katiller çıktı’ demişti ve bu affın ertesi dışarıya çıkanlar yine benzer suçları işlemiş şekilde tekrar cezaevlerine dönmüşlerdi. Sosyal devlet kimin affedilmesi ile ilgili olarak içerdekilere yönelik ciddi sosyo-psikolojik çalışmalar yürütmek zorundadır. Yapılan araştırmalar şunu gösteriyor ki kadın katilleri ve cinsel istismar suçluları çıktıkları zaman bu suçları tekrar ediyor ve içerdeyken bu suçlularla yapılan görüşmelerde ‘aynı şey ile karşılaşırsam yine yaparım’ cümlesini hiç pişmanlık duymadan rahatlıkla kuruyorlar ki bu ülkede yılda en az 400 kadın canavarca öldürülüyor.

Binlerce kadının ailesi, çevresi hala yaşadığı travmayı atlatmış değil, uzun yargılama süreçlerinden dolayı kendine normal bir hayat kurmuş değil, iyi hal indirimi vermiş adalete karşı güven duygusunu toparlamış değil iken bu cinayetlerden zarar görenler açısından ‘af’ kelimesi içindeki iyi niyetleri barındırmıyor. Aksine yeni bir travma yaşatıyor.

Naile Erdaş’ı 2006 yılında Başkale’de aile meclisi kararı ile öldüren aile bireylerinden 5’i ağırlaştırılmış müebbet almıştı. Bu 5 kişinin cezaevinde olması sebebi ile 34 kişi geride kalmış ve aileleri dağılmıştı. Geriye kalanlar için hiçbir şey yapılmadı. Annesiz ve babasız kalan çocukların yetiştirme yurduna alınması dışında başka bir iyileştirmeye gidilmedi.

Eylem Pesen’i Van Merkezde karnında çocuğu ile 2009 yılında canice öldüren kocanın geride bıraktığı anne, baba ve kardeşlerinin yaşadığı travmaya dair hiçbir şey yapılmadı. Üstüne üstlük 5 yıl süren yargılama süreci, aileler arasındaki husumeti daha da artırdı. Af yasası gündeme geldiği günden beri ailenin gözüne uyku girmiyor.

2004 yılında Çaldıranda kocası tarafından canavarca yakılarak öldürülen Nazime Alır’ın ,

2014 yılında Van’da sokak ortasında kocası tarafından bıçaklanarak öldürülen 4 çocuk annesi Dilek Özister’in,

2016 yılında henüz 6 aylık evli olduğu kocası tarafından 8 kurşunla Başkale’de öldürülen Sibel Can Yılmaz’ın,

2011 yılında başından silahla kocası tarafından Erciş’te öldürülen 28 günlük evli olan Sevda Kaya’nın,

2017 yılında çıkma teklifini kabul etmediği erkek arkadaşı tarafından Van’da 32 yerinden bıçaklanarak öldürülen Gülten Aşkan’ın,

2017 yılında henüz 4 aydır evli olduğu kocası tarafından 59 yerinden bıçaklanarak öldürülen Kader Özdemir’in AİLELERİ HALA YASTALAR. Sadece Van’da gerçekleşen ve kadın örgütleri sayesinde gündeme gelen bu cinayetlerin sonucundan etkilenen onlarca insan var. Katledilen kızlarının, kardeşlerinin, kuzenlerinin yasını tutarlarken suçluların affedilmesi veya cezalarından indirim yapılması adalet duygusunu zayıflatıp, katillere cesaret vermez mi? Bu af ile ‘kadını öldüren zihniyetin yanındayız’ mesajınızı yine ve yine alıyoruz. Bilginiz olsun.