Serbest meslek erbabı olmanın rahatlık diyebileceğimiz tarafları olduğu kadar oldukça zor tarafları da var. Başımızda bir patron yok, ofis ortamının bize sunduğu fiziksel ve psikolojik rahatlığı elbette tartışılmaz. Bu açıdan bağımsız olduğumuz söylenebilir. Ki bağımlı çalışan meslek mensubu arkadaşlarımız var. Eskiden ‘bağımsız çalışanlar’ deniliyordu bizlere şimdi ‘kendi nam ve hesabına çalışanlar’ deniliyor. Oysa Mali Müşavirlik mesleği ‘kendi nam ve hesabına çalışma’ değildir, bağımsız da değildir. Serbest de değiliz. Bağlı olduğumuz bir oda ve uymak zorunda olduğumuz birçok tarih, tarife ve kanunlar var. Sabah 8 akşam 5 mesaimiz yok ama bitmeyen bir mesai ile çalışmak zorunda kalabiliyoruz. Bazı beyan dönemleri gecemizi gündüzümüze katmamızı gerektiriyor.  Temelde üç yönlü bir sorumluluk yükleniyoruz. Yaptığımız işlemden direk kendimize, adına işlem yaptığımız mükellef tarafa hem de vergi sisteminin nizamına karşı sorumluyuz. Bu üç uçlu sorumluluk üzerimizde ağır stres yaratabiliyor.

Bahsettiğim üçlü sorumluluğun yanı sıra ofis ve çalışanlara olan sorumluluğumuz da ayrı bir konu. Sonuçta ödenmesi gereken maaşlar, SGK , kira ve diğer rutin ödemeler var. Hizmet verdiğimiz kesim çok farklı sosyo-ekonomik katmanlardan kişiler, çoğunluğu erkek esnaf ve serbest meslek erbabı. İş dünyasının diline ve işleyişine eril akıl hâkim. İş dünyası bir nevi erkekler topluluğu. Kadın iş insanları ülke genelinde erkeklere oranla çok az. Aile şirketleri de genellikle erkeklerin hâkim olduğu alanlar. Esnaf odaları, meslek odalarının yürütme organlarında da erkek çoğunluğunu açıkça görebiliyoruz. Böyle bir ortamda kadın olarak mali müşavirlik yapmak kendi başına bir devrim niteliğinde. Erkek meslektaşlarımızın sosyal ortamları zaten iş ortamları sayılıyor. İş kuran kadınların sayıları az olduğu için zaten biz kadınların çoğunlukta olduğu ortamlarda en az konuşulan konu iş dünyası ve ekonomi oluyor haliyle.

Erkek meslektaşlarımıza göre en başta cinsiyetimizden kaynaklı yaşamsal farklılıklar yaşıyoruz. Doğurganız. Bu mukadderat ama bu durumda olmamızdan dolayı doğum öncesi ve sonrası biz mali müşavir kadınlara sosyal veya ekonomik bir destek verilmiyor. Doğum öncesi veya sonrası izin yok, bağkur ödememizde herhangi bir indirim yok. Hamile veya doğum dönemimizin beyan dönemine denk gelmesi gibi bir durumda bize dair özel bir pozitif ayrımcılık yok. Loğusa döneminde eve iş taşıyan, o durumda ofise giderek çalışmak zorunda kalan meslektaşlarımız var.

Yine erkek meslektaşlarımıza göre toplumsal cinsiyet rollerinden dolayı farklılıklar yaşıyoruz. Yani erkeklerin de yapabileceği ama kadına yüklenmiş ev ve çocuk bakımının bize yüklediği ağır yük de üzerine gelince hem iş hem de ev sorumluluklarımız yaşadığımız zihinsel ve fiziksel yorgunluğu kat be kat artırıyor. Tek ebeveyn isek bu zaten yaşam standardımızı daha da düşürüyor. Çocuğun okulu, bakımı, beslenmesi, evin düzenlenmesi, alış veriş derken evdeyken işi, işteyken evi düşünmekten kendimizi alamıyoruz.  Bunca zihinsel ve fiziksel yoğunluğun ve yorgunluğun üzerine sürekli değişen vergi uygulamaları, teknolojik gelişmeleri de takip etme işimizin ayrı bir gerekliliğidir. Bunun için iş yoğunluğu arasında özel zaman yaratmak lazım geliyor. Çocuğun okulu, ödevleri, masrafları, bakımı, yemeği gibi temel ihtiyaçlarının yanı sıra ailece gelecek kaygısı yaşadığımız her dönemde diğer üç sorumluluğun ağırlığı ile mesleğimizi ve yaşamımızı idame etmeye çalışıyoruz.

Her şeye rağmen mesleğimiz ve emeğimiz çok değerli, yaptığımız işin top yekun hayatımıza yansıması da çok manidar. Meslek mensupları arasında dayanışmanın artacağına olan inançla kadın meslektaşlarımızın sayısının artması ile saydığım yaşanan sorunlar ile birlikte mücadele edeceğimiz günleri göreceğimize olan inancım her şeye rağmen hayatı ve mesleği sevmeye, sevdirmeye kadirdir.  Kadın mali müşavirlerin yaşadıkları elbette bir tek bu yazıya sığmaz. Sorunlar çok yönlü. Mesleğe atılmanın ön aşamalarında ve sonrasında kadınlar yaşlarına, sosyo-ekonomik durumuna, yaşadığı şehre, medeni durumuna, dini ve felsefi inancına göre bile ayrımcılıklarla karşılaşmaktadırlar. Çoğalarak, yaşadıklarımızı fark ederek ve dillendirerek birbirimizi anlayabilir, kucaklaşabilir, kenetlenebiliriz.