Kara bulutlar dağılıp gün açarken bir bahar geliyor birden. Kışın donan kalpler bir anda çözülmeye başlıyor.

Bir sıcaklık yayılıyor etrafa… Garip bir iyimserlik var, umut var. Çünküdallarda tomurcuklar patlayıp çiçek oluyor, dağlarda karlar eriyip su oluyor. Bahçelerde fideler bırakılıyor toprağa, yaşlılar torunlarını gezdiriyor parklarda. Sonra rengarenk elbiseleriyle kadınlar akıyor sokaklara, ellerinde defler, dillerinde tilililer. “Bahardır” diyorsun o an. Ve 8 Mart, baharın başlangıcı oluyor.

Dünyanın her tarafında kadınlar direniyor, hiç olmadığı kadar örgütlü bir şekilde. Siyasal, kültürel ve ekonomik her türlü ayrımcılığa ve şiddete karşı birlikte hareket ediyorlar. Bu açıdan 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, kadının örgütlülüğünün sokağa yansıması bakımından önemlidir. 8 Mart’ın genel tatil günü olarak kabul edilmesi için muhalefetin de verdiği kanun teklifleri var. Bunların değerlendirilmesi gerekiyor. Bugün Türkiye’de işler pek yolunda gitmiyor. Kadın cinayetleri başta olmak üzere birçok konuda toplumun en mağdur kesimi kadınlar olmaya devam ediyor.

Tabii yazımda ne 8 Mart’ın tarihçesine, ne de kadına yönelik sürdürülen politikalara girmeyeceğim. Anadili üzerine yoğunlaşan biri olarak kadın ile dil ilişkine değinmek istiyorum.Bilindiği üzere bir halk, ancak anadiliyle vardır. Bir halkın anadili kaybolunca artık o halk da yoktur. Çünkü benliği saran dil ile insan arasındaki vazgeçilmezlik daha anne karnında başlar.

Kadın, toplumun belleğidir

Kadının konuşması da, uyuması da, yürümesi de bunda etkilidir. Annenin etrafındaki sesler, bir dil yaratır anne karnında olsa bile. Çocuk dünyaya geldiğinde de devam eder bu süreç. Artık kadının kucağında demlenme vaktidir. Böylece seslerin yanında dokunuşlar da devreye girer. Fısıltılar bir alıcıda toplanır gibi çocuğun kulağından anlam derinliklerine akar. Erkeğin de ilk öğretmeni olur kadın, çocuğun da, kendisinin de. Kadın bir dil yaratır. Türk’ün “anadil”, Kürt’ün “zimanêzikmakî”, İngiliz’in “mothertongue, Alman’ın “muttersprache” dediği dili… Çünkü kadın, yaratıcıdır.

Tabii gelişen bu dünya serüveninde erkek, kültürel özelliklerini unutmaya daha çok meyillidir. Çünkü dili üreten değildir. Dünyayı gezip dolaştıkça hep eksilir, çocukluğunda bir kadından kulağına dolan fısıltılar kesilir. Erkeğin kadından edindiği her şey kozmopolit bir şehirde kaybolma riski altındadır. Ama kadının yüreğinde ve ruhunda ve de teninde yaşar masallar, öyküler, şiirler… Bu yüzden sözcükler, gelenekler, deyişler, deyimler, atasözleri kadında korunur. Çünkü kadın, toplumun belleğidir, kara kutusudur.

Dil kadının emeğidir

Bir zaman gelir ki dünya bir köye döner, adına da küreselleşme denir. Egemen dünyalar olur, hükümran kültürler. Katil diller olur, maktul diller. Bazı uluslar için bu zorlu bir süreçtir, karmaşık bir serüvendir. İnsanların çocuklarına kendi dillerinde bir nağme bırakması kolay değildir. Çünkü acımasızca döner kapitalist modernitenin çarkları. Çarklar döndükçe bir ulus çocuklarına kültürel ve tarihsel miraslarını bırakabilecek mi? Kaybedilen toprak tekrar alınabilir, yeni bir vatan da edilebilir. Ama anadilikaybolduktan sonra bunun bir anlamı olur mu? Bu yüzden dünyanın her tarafında eğer bir ulus yok edilmek istendiğinde önce kadın hedef alınır. Çünkü kadın, kültürün taşıyıcısıdır.

Bir ulusu ulus yapan dilin yaratılması, korunması ve geleceğe iletilmesinde hep kadının emeği vardır. Kadınlar anadillerini konuştukları sürece o dil kaybolmaz; ama kadınlar anadillerini konuşmadıkları zaman o dil için artık tehlike çanları çalmaya başlamıştır. Kürt dilinin de koruyucusu ve taşıyıcısı kadınlardır. Eğer Kürtler asimile olmadılarsa bunda Kürt kadınlarına yönelik politikaların çökmesi etkili olmuştur.

Ve artık 8 Mart’ta örgütlü bir kadın hareketi var. Dilleriyle, renkleriyle, defleriyle, halaylarıyla, zılgıtlarıyla… 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, kadının emeğiyle yaratılacakgüzel günlere vesile olması temennisiyle kutlu olsun.