kıyısından alınıp bir mehtaba muhtaç kılınan ben

bir polen açmasıydı seni özlemek

ve vahşi bir arı sokmasıydı yanına sokulamamak

bir seni özlüyorum, bir de seni özlemeyi

kaç direniş sloganları atılmış ise

kaç dipçik yüreğimi oymuş ise

yitirilen felçli hücreler kadar aklımdasın

bir seni özlüyorum, bir de seni özlemeyi

gücünü yitirmiş bir direniş

manasını kaybetmiş bir devrim

hiç susmayan yoldaş

bir seni özlüyorum, bir de seni özlemeyi

kararlı ve inancın esiri

Cizre’nin mavzeriydi iki iri gözleri

saçları sürgünlüğümün Fırat’ı

bir seni özlüyorum, bir de seni özlemeyi

sonra zifiri karanlık çöküyordu üstümüze

tanımıyordu hiçbir beden diğerini

ölüm fermanı giydirilmiş masumluğumuza

bir seni özlüyorum, bir de seni özlemeyi

elma kokusu geliyor burnuma Halepçe’den

yüreğime ateşin oğulları düşüyor

umudumun penceresinden bakıyorum

bir seni özlüyorum, bir de seni özlemeyi

evimdeki aynada bıraktım gölgemi

sesimi serçelere emanet verdim

şimdi kendime yabancı, kendime komşu

bir seni özlüyorum, bir de seni özlemeyi

yedi adımda biten bir hücrede

adımlarım bana çarpıyor, birde duvara

ucu kırık yüreğim sonu gelmeyen duvarda çizik

bir seni özlüyorum, bir de seni özlemeyi

bir kendini güldürememiş palyaçoyu

bir kendine yaslanamamış anneyi

bir ben kendimi vururum da içimde sen ölürsün

bir seni özlüyorum, bir de seni özlemeyi

sılam diyorum sanki iflas etmiş özgürlük

memleketimin ölü kuşları düşüyor avucuma

gökyüzünde volta atılmazmış

bir seni özlüyorum, bir de seni özlemeyi

ey yüreğimdeki yaralar şimdi hem kendini küstür

hem de kendini avut kimseye muhtaç olmadan

özlediğim sen militan yüreğinden öp

bir seni özlüyorum, bir de seni özlemeyi

Roj Yiğit