Birinin geçindirmekle yükümlü bulunduğu kimselere, mahkeme kararı ile verdiği aylığa nafaka denir. Boşanma dışında da halk arasında nafaka kelimesi ‘çoluk çocuğumun nafakası’ diye sık kullanılan bir tabirin içinde geçer. Rızık anlamını taşır. Boşanma davası açıldığı süreçte tedbiren taraflardan zor durumda kalabilecek eşe ve çocuklara hayatlarını idame edebilmeleri için hakimin hükmedebileceği tedbir nafakası, boşanma sonrasında yoksullaşan tarafa verilmek üzere hakimin hükmedebileceği yoksulluk nafakası ve çocuğun velayetini alan tarafa verilmek üzere çocukların bakımı için yine hakimin hükmedebileceği iştirak nafakası  Medeni Kanunda yerini almıştır. Nafaka miktarını hakim tarafların kusur durumuna, sosyo ekonomik durumlarına ve çocukların yaşlarına, sayılarına göre belirler. Evlilik başlı başına iki taraf arasında yapılmış bir sözleşmedir. Taraflar en sık bilinen söylemle hastalıkta, sağlıkta, iyi günde, kötü günde bir yaşam için imza atarlar. Bu imza karşılıklı söz verme anlamına gelir.

Bir grup nafaka vermek istemeyen erkek geçtiğimiz dönemlerde bayağı bir yaygara kopardı. Yaygarayı koparan bu erkeklerin eşlerine evliyken ve boşandıktan sonra şiddet uygulayan erkekler olduğunu sosyal medya aracılığı ile gördük. Kadınlarda ve çocuklarda yarattıkları travmaları yok saydırarak sadece nafaka ödeme meselesini bir mağduriyet gibi gösteren bu erkekler toplumda sanki yıllarca nafaka ödediklerini hatta nafaka ödemeden çocuklarını göremediklerini ve bu ödedikleri para ile eski eşlerinin zevk u sefa içinde yaşadıklarını kanısını oluşturmaya çalışmaktadırlar. Ödedikleri nafaka miktarlarını da belirtmemektedirler. Oysa ödemeye mahkum oldukları nafaka günümüz şartlarında çocukların ve kadınların yaşamlarını sürdürebilmeleri için asla yeterli değildir. Evlenip, çocuk yapan eşine ve çocuğuna şiddet uygulayan evliliğin getirdiği sorumlulukları yerine getirmediği gibi sonrasında da üzerine düşen hiçbir görevi yerine getirmemek için iktidarın kadına yönelik kötü uygulamalarından ve bakış açısından da güç alarak çıngar çıkaran bu erkeklerin söylemlerini medya gündemleştiriyorken kadınların söylemleri hiçbir haber bültenlerinde yer almıyor. Neyseki feminist kadınlar bu konuda imza kampanyası başlattılar, binlerce imza toplandı ve nafaka meselesinden dolayı sorunlar yaşayan kadınların hikayeleri sosyal medya aracılığı ile de olsa yaygınlaşıyor. Merak edenler için  https://nafakahakkinadokunma.com web sitesinden metne imza atabilir, instagram ve twitterda da  @nafakahikayesi diye bulup takip edebilirsiniz.

Türkiye toplumunda kadınların sosyal, ekonomik ve siyasi hayata katılımı ile erkeklerin katılımı arasında ciddi bir uçurum vardır. Her 10 kadından 3’ü ev dışında bir ücret karşılığında çalışmıyor. Sadece evde çalışan kadınlar ise karın tokluğuna çalışıyorlar. Bir de bunun üstüne ‘kaşık düşmanı’ ‘tüketici’ ‘bütün gün evde boş boş oturan’ olarak adlediliyorlar. Oysa çocukların, eşin , evin ve akraba ilişkilerinin ev dışında bir ücret karşılığında çalışsa da çalışmasa da tüm sorumluluğu kadındadır. Yuvayı dişi kuş kurar denilerek kadına koca bir sorumluluk yüklenirken, yuvayı dağıtan erkek kuşun sorumluluğu yok sayılıyor.

Boşanan erkekler neden nafaka ödemek istemiyorlar? Öncelikle bir öfke sonucu doğan ayrılıklarda para bir güç göstergesi haline dönüşüyor, üzerine bir de çocuklar olunca bu da güç ve iktidar ilişkisinin ayrı bir aracı haline geliyor. Genelde çocukların velayeti anneye veriliyor. Çocuğun bakımı, okulu, sosyal hayatı, ev içindeki sorunları , hastalıkları ve boşanmadan doğan sorunları, kadınlar çocuklarla birlikte göğüslüyorlar. Bu durum zaten başlı başına kadınlar için ağır bir yük. Ayrılan koca çocukların manevi ve maddi ihtiyaçlarını karşılamayarak kadını yalnızlaştırıyor. ‘Madem boşandın bunun sonuçlarına katlan’ fikri eski kocaların davranışlarında belirleyici oluyor. Ayrıca para verince kadınların ‘başka erkeklerle’ bu parayı harcayacağı fikri boşanan erkeklerde hakim oluyor. Boşanmayı bir intikam aracına çeviriyorlar. Bana hizmet etmeyen kadına ve ondan olan çocuklara para da yok, maneviyatta yok. Çok az bir azınlıkta da olsa olumlu davranan boşanmış erkek eş örneklerini de görebiliyoruz.  Ayrıldıkları halde çocuklar etkilenmesin diye aynı evde kalan, birlikte etkinlik yapan, çocukların yanında birbirine saygılı davranan, çocukların sorumluluklarını alan , çocukların masraflarını üstlenen, çocuklar ve eski eşlerinin rahatlığını düşünen çiftler görebiliyoruz. Hatta eğer onunla kavga edersem çocuğuma yansıtabilir diye düşünerek alttan alan çiftler de var tabiiki. Ancak maalesef çok azınlıkta bu erkek grubu. Zaten eşi dava açtığı için, boşandığı için öfkesini katliama dönüştüren erkekleri de içimiz yanarak görüyoruz.

Kadınların istihdama katılım oranı %29 iken, siyasete katılım oranı %14,9 iken, kadınların eğitim hayatına katılımı bakımından 145 ülke içinde 130. sırada iken, her üç kadından biri erken yaşta zorla evlendiriliyorken, her üç kadından biri evlilik içinde şiddete maruz kalıyor iken, her gün kadınlar eş veya eski eş tarafından katlediliyorken gündemin erkeklerin nafaka ödememesi ile meşgul edilmesi bu ülkenin kadından yana olmadığının kanıtıdır. Evlilik bu coğrafyada kutsanan bir olgudur. Aile toplumun temelidir söylemleri ile büyütüldük. Okul kitaplarında aile bize öğretilirken baba işte, anne evde olandır diye büyütüldük. Cinselliğin evlilik içerisinde normalleştiği ve kadınların iyi evlilikler yapması için korunduğu bir gerçekliğimiz var. Boşanan kadınların toplum nezdinde nasıl ikincil konuma itildiğini de hepimiz biliyoruz. Toplumun sosyoekonomik durumu ve evliliğe bakış açısı böyleyken kadınların nafaka hakkına göz dikmek kadınları çocukları ile birlikte daha da yoksullaştırmak, güçsüzleştirmek anlamına gelir. 

Görece olarak güçlü olduğu varsayılan çalışan ve boşanmış kadınların yaşadıkları zorluklar bir o kadar fazla. Genelde velayeti alan kadın çocuğun sorumluluğunu alıyor ve iş yaşamının zorlukları yanında yalnız çocuk büyütmenin yükünü de yüklenen kadın bir de boşanan kadına yönelik toplumsal baskıları da göğüslemektedir. Bu kadınlar genelde kusurlu taraf olmasalar bile erkeğin evlilik içindeki kusurlarından dolayı boşanmayı seçtiğinde çalıştıkları için erkekten herhangi bir nafaka veya tazminat talebinde bulunmuyorlar. Sadece iştirak nafakası hükmedildiğinde bile erkek bunu ödememek için elinden geleni yapıyor. Sigortalı bir işte çalışmıyor, üzerine kayıtlı malları muvaazalı bir şekilde başkalarının adlarına yapıyor. Sırf çocuğuna karşı maddi sorumluluğunu yerine getirmemek için bu çirkin yollara başvuruyor. Oysa iştirak nafakası çocuklarla ilgili bir nafaka olup çocukların kendi ayakları üzerinde durabilecek zamana gelene kadar anne ve babanın ortak desteğine ihtiyacı vardır. Bunun bir savaşa dönüştürmenin bir alemi yok. İstanbul Sözleşmesi kadınların nafaka hakkı dahil, çalışma, eğitim, şiddet görmeme haklarını güvence altına alıyor. Nafaka hakkını ve kadınların yaşam hakkını savunan kadınların başlattığı İstanbulSözleşmesiYaşatır kampanyasına karşı nafaka hakkı karşıtları İstanbulSözleşmesiÖldürür kampanyasını başlattılar. Ortalama üçyüz- beşyüz lira civarında nafaka ödemeye itiraz eden erkekleri bu meblağı ödemek öldürüyorsa ‘cidden ölsünler’ ne diyelim.