Sahi benden haber var mı? Hanginizin nefretine sığındım? Kaç göz odanız vardı da beni alı koydunuz, kendi yalnızlığınız ile isimsiz. Zihninizi meşgul eden yalanlarımla kaçıncı durakta atıldım? Bu gecenin kahramanı benim; belki bir İshak kuşu, belki de en yabani halim ile kimsesiz. Yüreğimde biriken sözlerimle hanginizi daha az sevdim? Sesimin bozuk düzeneği titriyor, kaçınızın hüznü çiseledi genzime?

Merhamet sınırlandırılmış, adalet ise kaçmış, sevgi büyük bir suçlu. İkinci bir yol ayrımına varıyoruz, ruhunuzda ki iyimserliğe moloz yığınları devrilmiş. Yığınca dökülüyor perçemlerime beyazdan karanfiller, ellerim sınır telleri ile inciniyor, bakışlarım uzaktan bir yolcu alacakmış gibi donuk. Kuşatmaya varıyoruz ben ölüyorum, siz kayboluyorsunuz. Sahi hanginizin sırtında ki ağırlaştırmış parkaydım? Bakmayın kahırları dizili bir tespih gibi çektiğime, sağlam bir umudun eskittiğiydim sadece, ‘‘ben de en az herkes kadar ağrılıydım’’. Oysa bütün yalan hikayelerden daha iyiydi bu. Gün dönümü bana düşmandı ve ben hiç bir zaman bu kavganın akıbetinin seyrini çözemedim.

Issız caddelere varıyoruz beni taşıyan bir tekerlekli yalnızlık oluyor. Sahi hanginizin korkusuydum? Hanginizin yürümeyen vicdanı? Ele veriyor sizi kibriniz ve benim yerime musallaya uzanan sizler oluyorsunuz. Alevden kaygılarınız örtüyor beni, geleceğim düşüyor iki satırlık bir habere, onu da okumayı verin. ‘‘Gözyaşım içimde saklı, beni susuz gömün’’…