Haydar ERDİNLER - VANEKSPRES

Doğada ki suyu bilinçsizce kullanıyoruz, doğa uyarıyor ve yetkililer farkında değil. Bugün ele alacağım çok önemli bulduğum bir konu var ve bu konu hakkında, kiminiz bana kızabilir, kiminiz de hak verecektir diye düşünüyorum.

Her ne olursa olsun;

Bana kızmanız veya hak vermenize çok takılmayacağım. Konu hepimizin geleceğini ilgilendiren ve son zamanlarda yöremizde/ilimizin genelinde ve belki de ülkemizin bir çok yerinde yaşanan kuraklıktır. Bu kuraklığın sebep olduğu sel felaketleri ile hayvanların otlak alanı, mera alanlarında oluşan sorunlardan birisi olan kuraklığın nedenine değinmek istiyorum.

Geçen yaz mevsiminde Van, Özalp, Saray, Çaldıran, Muradiye ve Erciş’in daha önce çok iyi bildiğim, bazı yerlerine yaptığım geziler sonrasında karşılaştığım vahim kuraklık karşısında şok olmuştum. Eylül ayında hayvanların evlerde yem ile beslenildiğine ise inanmak istememiştim.

Daha önce yaşadığım/bildiğim ve hayalimde hep hayranlıkla hayalini kurduğum kaynak sularının yarattığı derelerden oluşan, bin bir çiçeklerin ahenkle dans ettiği yaylalardan ve belli mesafede değişen çiçek kokularından eser kalmamıştı.

BİZ NE YAPIYORUZ?!

Biz toplum olarak kendimizi sorgulamadan, işimize gelmeyen durumları ya başkasına, ya da Allah’ın hikmeti diyerek topu taca atmayı severiz. Değerli dostlar yok öyle bir şey, Allah’ın, tövbe haşşa, kimseye kini veya kastı yoktur. “Ne Ekersen O’nu Biçersin” Hatta biraz daha ötesini sorgularsak, tam da Allah’ın bize sunduğu hizmet ve nimetlerine karşı sorumsuzca davrandığımızı kabul etmemiz gerekiyor.

PEKİ, YAŞANAN KITLIK İLE ANİ OLUŞAN SELLER’DE PAYIMIZ YOK MU?

Var tabi, hem de bal gibi var..!!

Bilimsel olarak; her türlü yaşamın kaynağı olan su, 4,5 milyar yıl önce Dünya oluştuktan yüz milyonlarca yıl sonra gezegenimize geldiğini ve bu suyun “kılcal hareket/kapiler” sistemiyle yeryüzünde bulunan tüm canlı varlıklara can verdiğini, Örneğin ağaçların kılcal damarlarında suyun en yüksek dallara kadar yerçekimine karşı hareket edebilmesi gibi...

Fakat yok edilen yer altı suyun, yüzeye çıkması binlerce yıl sürebilecek olan akiferler içinde yok olarak, daha derinlere de inebilir.

Durumun özeti bu iken,

Bizler sorumsuzca, milyarlarca yıldır aynı noktadan çıkarak, aynı yöne hareket eden ve suyun her çıkış noktasından başlayarak, son hareket noktasına kadar ve bu milyarlarca yıl geçmişin etkisiyle yüzlerce metre kendi etrafında bulunan tüm canlıları besleyen su kaynaklarını kendi ufak tefek çıkarlarımız için dağda, bayırda bulduğumuz suları özel olarak evimize getirip kullanırken;

Su kaynaklarını kestiğimiz dağ ve ovalarda ki çiçek, böcek, bitki vb tüm canlıları yok ederek, toprağı çorak haline getirdik/getiriyoruz. Dere kenarları ve yamaçlarını kuruttuk/kurutuyoruz, sadece toprak kaymalarına sebep olmadık, toprağı beton haline, kül haline getirdik. Milyonlarca canlıların yok olmasına sebep olduk. Büyüklerimize soralım anlatsın o çoraklaştırılan yerlerin eski halini. Her sene ilk bahar’da canlanan bir çok bitki, böcek ve hayvanların toprağı nasıl eştiğini, havalandırdığını anlatsınlar bizlere, anlatırken varsa yüzümüz kızarsın…!

Son yıllarda beton haline getirdiğimiz ve kısa süreli yağmurlarda, kalmayan, taşlaşmış hale getirdiğimiz bu topraklara kısa süreli yağmurlar’da sel olup canımız yakarken, dağda, bayırda, ovada bırakmadığımız suyun yok ettiği ve hayvanlarımızın beslenme kaynağı olan tüm bitkilerin bitmesine sebebiyet verirken, bu sorumluluğu almadan işi başka yerlere ve başka nedenlere havale etmemiz ne kadar ciddi ve ne kadar samimi olduğumuzu sorgulamıyoruz…!!

Bazıları şöyle düşünebilir; ne olmuş, dağda ki su kesildi ama suyun çekildiği/getirildiği yerde yeni hayat alanları oluştu diye… Bu iş öyle değil değerli dostlar, milyarlar yıl boyunca akan o kaynakların oluşturduğu etki/tepki neticesinde var olan güzellikler meydana geldi, yok ettiğimiz güzelliklere ancak milyar yıllar sonra oluşabilir, tabi ki dünyanın ömrü yeterse..!

Ayrıca; iddia ediyorum Van ve çevresinde yetişen bazı çiçek, bitki, böcek ve hayvan türleri ile ilgili detaylı bir bilimsel araştırma yapılırsa, dünyada benzeri veya aynısından olmayan (örneğin inci kefali gibi) bir çok türler keşfedilecektir. Keşfedilecek bu türler belki de insan hayatına, ilaç, enerji, sanayi alanına yeni imgeler kazandırabilecektir.

Uçuk bir düşünce olduğunu düşünebilirsiniz ama yok etmeye çalıştığımız, ne olduğunu bilmediğimiz onlarca bitki ve hayvan türlerinin olduğuna bakacak olursak; dünya’da benzer örnekleri vardır. 15.Yüzyılda Aztekler tarafından bilinen ve 1493’e kadar kimsenin önemsemediği, bilmediği kauçuk’un buluşu, lastiğe dönüşümü ve hayatımızda ki yeri ile son yıllarda keşfedilen Brezilya cevizini örnek verebiliriz.

Elbette yerleşim alanlarına ait su ihtiyaçları temin edilmeli ama yukardaki şekilde olmamalıdır. Yetkililerin konuya el atması gerekir, her yerleşim birimine yeterli su depoları oluşturmalı ve kontrollü bir şekilde ihtiyaca yetecek kadar su ihtiyacını karşılamalıdır.

Hepimizin dilimizden düşürmediği “kendim için değil çocuklarımızın geleceği için çalışıyorum” cümlemizde ki samimiyetimiz önemlidir. Bilerek veya bilmeyerek yapmış olduğumuz büyük ve geleceğimize vahim, telafisi mümkün olmayacak büyük doğal felaketlere, ilerde Allah korusun hatta büyük hastalıklara bile sebebiyet verebilecek bir yanlışa, nacizane düşüncelerimle, elimden geldiğince ve aylardır vicdanımı rahatsız eden, ciddi bulduğum bu konuya değinmek ve sizlerle paylaşmak istedim.

Özellikle yukarda değindiğim konuya; konu ile ilgili tüm kamu kurum ve kuruluş yetkilileri, siyasi partileri, sivil toplum örgütleri, özellikle doğa ile hayvan savunucuları ve ziraat odaları ile meslek odalarının da bu hususa dikkat etmeleri ve duyarlı davranmalarının gerektiğine inanıyorum. Edirne’den Kars’a var olan tüm güzellikler bizimdir, hep birlikte sahip çıkmalıyız.

Editör: TE Bilisim