Gün geçmiyor ki çocuklarımıza o kirli eller uzatılmasın. Siyah bir el, bedenlerden ruhları acıyla kopartmasın. O körpe bedenlerden faydalanmak, damarlarındaki kanları vampir misali yudum yudum içmek  istismar olmuyor.  Bir ruhu bu dünyadan kopartmak ve kuru bir yaprak gibi hiçliğe doğru yol almasını seyretmek  oluyor.

Daha dün dünyaya gelen sabi. Dünyayı tanımadan çiçeği, böceği, kuşların sesini algılamadan, henüz yürümeden veya yürürken koşamadan psikolojisi bozuk bir insanın pençelerine düşüyor. His ettiği acının tarifini bile yapamadan defalarca cam kırıkları  gibi bin kez parçalanıyor. Sonrası mı o cam karıkları bizi yüreğimizden yüreğimizden kanatıyor.  İçindeki  sessiz çığlık bizim matemimiz oluyor. Mevlana der ki, sen gül ol da, uğruna ötmeyen bülbül utansın.  Utanalım dostlar, hep birlikte bu sabilerin geçici sesleri olduğumuz için.

  İstismarın kelime olarak hafif kaldığı bu eylem tam bir vahşettir. İnsanın insana kıyımıdır. Bizlerin tabiriyle etinden et koparmaktır.

  Hatırlıyorum, yaklaşık 4 sene önceydi. Bir buçuk yaşındaki bir kız bebeğe, annesinin bilgisi dahilinde şeytan ruhlu insanların bir kaç lira karşılığında defaten  tecavüz ettiğini, sabinin her tarafı  morluk ve çürük içindeydi. Hatta poposunun üstüne dahi oturamıyordu. Maalesef makatı feci durumdaydı. Gözlerinde, korkunun ve acının karanlığı  en yalın haliyle etrafa bakışı gözlerimin önünden gitmiyor. Ağzında emziği ile etrafa bakıyordu. Affet çocuk. Gerçekten af et.  Sen, siz bizden gitmeyin. Bu bebeğe devletin sahip çıktığını koruma altına alındığını okumuştum.  Günlerce o acıyı içimde his etmiştim. Ben, biz insandık insan. Bir kez değil bin kez ölüyor insan. Bu yaşatılanlar karşısında.

  Başka bir haberde Suriyeli bir annenin, sevgilisiyle daha rahat gezip, eğlene bilmesi için sevgilisinin bebeği, sokakta defalarca duvarlara vurarak öldürdüğünü televizyonlarda seyretmiştik. Allah’ım bu nasıl bir içgüdüydü. Bu caniler tutuklanarak ceza evlerine gönderilmişlerdi. Sanıyor musunuz ki,  bu caniler, ıslah edilmiş, ruhları terbiye edilmiş şekilde ceza evlerinden bir müddet sonra, iyi halden yararlanmış şekilde çıkacaklarını. Hayır, asla bu insanlar düzelmeyeceklerdir. Sadece bir müddet başka çocuklara zarar  vermeyecekler. Bu yazımı hazırlarken engelli bir kadına tecavüz edildiğini ve hamile bırakıldığı haberi  gazetelerin üçüncü sayfalarında yer alıyordu. Bitmiyordu, bu haberler bitmiyordu. Her yaşanan olay cam kırıkları gibi kalbimize kalbimize saplanıyordu. Ellerimi semaya actım. Beklentim yaradandan idi.

  İlk kez yazarken zorlanıyorum. Yürekler yağmur misali. Her yağmur damlası bin acıyı yıkıyor. Bu vahşetin karşısında kelimeler ve cümleler kifayetsiz kalıyor. İnsan içinden bin kez beddua ediyor. Karıncayı incitmekten mütana ederken, bu insanların idamını seyretmekten ve bağırta bağırta öldürülmelerine tanık olmak ve keyf almak ayrı bir haz olsa gerek. Ben ilk kez bunların gerçekleşmesini sabırsızlıkla bekliyorum.

  Hani bu acılar karşısında ruh o kadar yükseliyor ki bu tarz insanları bir toplama kampında sabilere yaşattıkları işkencelerle öldürmek ve leşlerini toprağa gömmeden hak ettikleri çöplüklere atmak. Eh seyrine doyum olmadan işi hal etmek tek arzum.

  Aslında sorun ebeveynlerin çocuklarını yetiştirmekteki eksiklikleri. Geleceğimizi emanet ettiğimiz çocuklarımız onlar. Şimdimizi şekillendiren çocukluğumuz…

Ne kadar önemli biliyor musunuz çocukluğumuz. Acıları anlık silebiliriz ve hatta unutabiliriz. Fakat acılan derin yaraları asla kapatamayız. Önceliğimiz çocuklarımızı bu şeytanlardan korumak için öncelikle  anne ve babaları bu konularda eğitmek, televizyonlarda kamu spotundan sanatçılarımızla yayın yaparak büyük topluluklara ulaşmak  ve  ayrıca okul öncesi ve ilköğretim döneminde bu konuları derin şekilde işlemek ve anlatmak olacaktır. Ve yaşadıkları her ne olursa olsun korkmadan anlatımlarını sağlamaktır. Lütfen hepimiz sosyal medyayı kullanıyoruz. Bu konulara duyarsız kalmayın. Bir gün sizlerin çocukları da bu tarz işkenceye maruz kalabilir.

  Her gün televizyonlarda haberli takip ediyorum. Beklentim kanunların iyileştirilmesi. İğneyle hadım yapmak ve kayıtsız şartsız tecrit odalarında çürümelerini seyretmek. İnşallah bu kanunlar bir önce çıkarda sabilerimiz bu mahluklardan kurtulur.

  Lütfen sesiz kalmayın, sesiz kalmak suca ortak olmaktır. Eğer bizler üç maymunu oynarsak bu ne bizim dinimize, nede bizim insanlığımıza yakışır.

 Düşündürücü bir sözle veda ederken güzel günlerde buluşmak üzere.

  Beyin olanca gücüyle ilerlerken, cinsel sistemlerin korkunç etkinliği daha uykuda olduğu için çocukluk, hayatımız boyunca özlemle geri dönüp baktığımız masumiyet ve mutluluk dönemi, hayatın cennetidir, kayıp cennet."  Arthur Schopenhauer