2020 yılında yaşanan ve hayatımızı alt üst eden Korona pandemisini sadece Dünya geneli değil, ülke olarak da asla unutmayacağız.

Covit 19 virüsü, hafızalarımızda unutulmayacak izler bıraktı.  Psikolojimizde  derin yaralar açtı. 2020 yılı bir an önce bitmesini istediğimiz bir yıl oldu. Nihayet, yolun ve yılın sonuna geldik.

Yılın ilk aylarında ortaya çıkan covit 19 virüsü ile başlayan ekonomik, sağlık ve eğitimde ki sarsıntılar neticesinde,  ülkemizin ve insanlarımızın üzerindeki etkileri, yıllar geçse de hafızalarımızdan silinemeyecek gibi görünüyor. Koronavirüs tecrübelerimize tecrübe katarken, ülkelerin ve insanların aciz kaldığı bu süreçte derslerde çıkarmamak mümkün değil. Öyle bir süreçti ki Böylesi bir süreçte Hem Devletimizi hemde Kendimizi sorgulama gereği duyduk.

Dünyamız ve Ülkemiz hazırlıksız yakalanmıştı. Devletimiz ve insanlarımız panik içimdeydi. Bir bilinmezliğe doğru yol almaya çabalıyorduk. Sanki ufukta ışık yok gibiydi. Bütün çıkmazlar kapatılmış, dünya ve insanlık karanlığa doğru birileri tarafından itiliyordu. Bütün taşlar yerinden oynamıştı. Covit 19 salgınının başladığı ilk aylarda dünya genelinden gelen video ve resimler çok ürkütücüydü. İnsanların evlere hapis edilişi, sokaklarda ki ani bayılmalar ve ölümler. Yaşanan trajedi, sanki korku filminin bir parçası gibi her gün tekrar ediliyordu. Ölümler o kadar hızlı yaşanıyordu ki, kimse ne olduğunu anlayamıyordu.

Dünyada ve ülkemizde iş yerleri hızla kapanırken ülkeler genelinde sokağa çıkma yasakları ilan ediliyordu. İlk kez hayatımızda, gerçek çaresizliğin ne olduğu duygusunu tatmaya başlamıştık. Hayatımızda ki bütün şalterler bir defada kapatılmıştı. Dünyamız açık hava hapishanesinden halliceydi.

Binlerin işsiz kaldığı… Yüzlerce ailenin aç ve çaresiz yattığı. Evlerine götürecek ekmek bulamayan insanlarla doldu taştı.  Herkes çok şaşkındı. 3 ay bütün dükkânlar kapalı tutuldu. Alışveriş gıda sektörünün haricinde tamamen durma noktasına gelmişti. Kimilerimiz kiralarımızı istemezken kimilerimizde bu olayı rant kapısı yaptı. Herkes geçim derdine düştü. En çokda orta ve en alt sınıf etkilenmişti.

  Herkes devletimizden bir şeyler beklerken, Maalesef devletimiz, halkımızdan yardım beklemek üzere kampanyalar düzenlemeye başlamıştı. Oysa devletimiz yaklaşık yedi yıldır milyarlarca lirayı Suriyeli vatandaşlara harcarken, bir gün bu paranın kendi halkına lazım olabileceğini hiç mi düşünmemişti? Herkes, o kadar şaşkındı ki nerden tutsak elimizde kalıyordu. Korku panik ruhumuzu sarmış hatta hapis etmişti. Nefes almak her geçen gün biraz daha zorlaşıyordu.

Duygu olarak, savaş ve muhacırlık dönemlerinde olduğu gibi, hızla eskiye dönüş başlamıştı. Artık hepimiz aynı gemide olduğumuz için, hem maddi, hem manevi, imece usulü bir birimize dayanak olmak için çabalıyorduk. Sanki halkımız kendi içinde sessizce bir seferberlik başlatmıştı. Ben bu yüzden kendi insanımı çok seviyorum. Her ne kadar bazı duygular unutulmuş gibi görünse de, zor günlerde el ele tutuşmayı ülke olarak çok iyi biliyoruz.

 Bu sırada sadece ekonomik olarak değil, aynı zamanda eğitimde de sınavımız çok ağırlaşıyordu. Ve ülke olarak eğitimde de sınıfta kalmıştık. Çocuklarımızın eğitim durumu da ciddi şekilde temelden sarsılıyordu. Gerçi yıllardır eğitim maalesef yapboz tahtasına dönmüştü. Covit 19 pandemisinden dolayı, Milli eğitim bakanlığımız Eba sistemini, yani elektronik içerik ağı kurarak, çocuklarımızın evde, eğitim görmesini sağlamak için bu ağı kurmuşlardı.

Eğitimdeki bu beklenti Maalesef alt yapı eksikliğinden arzu edilen noktada gerçekleşmiyordu. Hatta sistem ülke genelinde dönem dönem çöküyordu. Bu eksikliklerimiz nelerdi? Hala interneti olmayan binlerce köy, ilçe ve mezralar bulunmaktaydı. Gerçi internet tek başına yeterli değildi. Tableti ve hatta evinde televizyonu olmayan milyonlarca çocuğumuz mevcuttu. Hala eğitimde çözümsüzlükler devam ederken,  olan çocuklarımızın eğitimdeki kaybolan yıllarına ve aylarına oluyordu. İnsan açlığını bir şekilde hal edebilir belki, fakat eğitimde ki bu eksiklikler nasıl hal edilecekti.

Kaybolan yıllara, aylara yazık hep ülke olarak Suriyelilerle iyi ev sahibi olduğumuz anlatıldı. Ve ne kadar paralar harcadığımız. Keşke zamanında Suriyelilere harcanan miktarın yarısıyla Türkiye genelinde internet kullanımı için alt yapı hazırlanıp çocuklarımıza sunulsaydı. Dünya teknoloji çağında basamakları hızla çıkarken bizim çocuklarımızın günahı nedir? Birinin bize bunu anlatması gerekiyor.

Devletimizin, kurum ve kuruluşların ve şahsi olarak yapılan tablet kampanyaları maalesef yeterli düzeyde olamıyordu. Çünkü milyonlarca çocuk tablet beklentisi içindeydi. Maalesef aylar geçmesine rağmen hala eğitimdeki çözümsüzlükler devam etmektedir. Gelecekte çocuklarımıza bunun hesabını nasıl verebileceğiz? Yaşadıkları bu süreci nasıl anlatabileceğiz!

    Bu sırada covit 19 virüsünün başlangıç aylarındaki yaşanan  paniği yavaş yavaş atlatırken  sağlık Bakanı sayın Kocanın, her söyleminde halkı sakin olmaya davet edişi, hastanelerimizin tam teşekkülü olduğunu söylemesi bir nebze olsa da kendimizi rahatlamamıza sebep oluyordu. Her gün televizyonların ana haber bültenlerinde, Ülkemizdeki  yoğun bakım ünitesindeki hasta sayısı  ve sayılarla ölüm haberlerini veriyorlardı. Oysa bizlerden ne çok gerçekler saklanıyordu. Yazın başında nerdeyse bütün Türkiye’nin, normalleşmesi için yaşanan gerçeğin tam tersi, rakamlar saklanarak halka bildiriler yapılıyordu.

 Oysa bizden saklanan hasta ve ölüm rakamlarının matematiği çok basitti. Türkiye’de 81 şehir, binlerce ilçe, mezra ve köy bulunmaktaydı. Ölümlerin ve hastalık sayılarının bu kadar az olması mümkün değildi. Bu hesaplar Matematiğin ruhuna aykırıydı. Halkın, panik yapmasını engellemek adına yapılan bu konuşmalar, bu gün geldiğimiz durumun ayak sesleri gibiydi. İnsanın canı yanıyordu. Tabutlar boy boy sıraya dizilmiş, günaydın dediğimiz her günde, sürpriz ölümler gerçekleşiyordu.

 Sevdiklerimizle tek tek vedalaşıyorduk. Hastanelerin yoğun bakım üniteleri dolu olduğu gibi, normal odalarında yoğun bakıma dönmesi, kelimenin tam anlamıyla bu gün yaşadığımız vahimyetin ne kadar acı bir tabloya döndüğünü gösteriyordu. Daha nice canları toprağa emanet etmek için gün sayıyoruz. Maalesef gasil haneler ve mezarlıklar artık günlük ölüm vakalarını kaldıramaz duruma gelmiştir. Üzüntülerimiz çok derinlerde saklı. Resmen insan kıyımı yaşanıyor ve yaşatılıyordu.

  Değermiydi, ülke halkından gerçekleri saklamak!!! Aylar sonra öğreniyoruz ki  bizlere söylenen hasta ve ölüm rakamlarının doğru olmadığını.!Ne acı, bir kez daha kandırılmıştık.!

 Covit 19 virüsünün bilinmezlikleri hala devam ederken, henüz ufuktaki ışığı görmek için vakit olduğuna inanıyorum. Yani bütün ülke olarak her anlamda dönülmez akşamın ufkunda gibiyiz.

Gelişmiş olan  bütün ülkeler, halkının sadece sağlığına dikkat etmesini söylerken, maddi ve manevi devletlerinin halkının yanında olacağını bildirmesi de ayrı bir keyifti. Dilerim bir gün bizde bu cümleleri duyar ve gerçek boyutta ülkemizde insan olarak hayatlarımızın değerli olduğunu yaşayarak his ederiz.

  Halk içinde mu’teber bir nesne yok devlet gibi, olmaya devlet cihânda bir nefes sihhat gibi.

  ( Kanuni Sultan Süleyman)