“Yeni anayasa hazırlıkları sürecinde de Meclis’e önemli görevler düşecek.

Türkiye’nin 19 yıl önceki halini yaşı 35-40’ın altındaki vatandaşlarımız pek hatırlamaz. Hükûmete geldiğimizde demokrasiden kalkınmaya kadar her alanda yokluk, yoksulluk, yasaklar ve zulüm arenası haline getirilmiş bir ülke devraldık.

Bunun için eski Türkiye ile bugünkü Türkiye’nin mukayesesini milletle paylaşmamız gerek.  AK Parti iktidara geldiğinde CHP Genel Başkanı heralde 50’li  yaşlarındaydı. Gittiği yollar, gördüğü binalar aynı mı? Ülkenin vizyonu aynı mı? Bir günden bir güne, ‘Tamam pek çok eksik ve hatta yanlış var ama memlekete şöyle iyi bir şey yapıldı’ dediğini duymadık.

CHP ve şürekâsı yarısı yalan yarısı yanlış bir sürü iddia ortaya atıyorlar. Kendisi İzmir milletvekili. İzmir’e bir bak ya bu iktidar ne yaptı?

Bir grup emekli amiralin buram buram darbe iması kokan açıklamalarını ekonomiyle ilgilendirerek, gündem saptırma olarak aklamaya çalışacak kadar şirazesinden koptu. Darbecinin emeklisinin muvazzafının olmayacağını bilmeyecek kadar bunlar cahil. Yoksa sinsilik mi? Herkesi terörist herkesi darbeci ilan etmekle suçluyorlar. Tabii kendileri teröristlerle al takke ver külah ilişkisi içinde oldukları için terörist dememizden rahatsız oluyorlar.

Çıkmış bunlardan bir tanesi Suriye’nin sınırında yerleşik durumlar olabilir diyecek kadar şirazesini kaybetmiş.

Yine kendileri tüm hayatları boyunca iktidarı darbe ve vesayet gölgesinde aradıkları için darbeciye darbeci dememizden huzursuzluk duyuyorlar. Güya kendilerince bir taşla iki kuş vurmaya çalışıyorlar.  Ülkemizi güven ve istikrar yerine kaos iklimine yönlendirmeye çalışıyor.

Türkiye daha 15 Temmuz acısının yaralarını saramamışken bir grup emekli askerin aslı astarı olmayan meseleler üzerinden milli iradeyi, ülkenin seçilmiş yönetimini tehdit etmelerini küçümseyen darbecinin ta kendisidir.  Şu anda emekli generallerin merkezinde CHP’nin kendisi var. 104’ün içinde CHP üyesi olanlar var, araştırmalar devam ediyor. 

Hadi 15 Temmuz’da tankların arasından sıvışıp, milletin verdiği mücadeleyi televizyondan seyretmiş olabilirsin; ama bundan sonra yemezler, bundan sonra hesabını çok ağır vereceksiniz. 

Siz kaçacaksınız biz kovalayacağız. Darbe heveslilerini bu derece hararetli bir şekilde savunmanıza asla millet müsaade etmez, biz de.  Demek ki mesele korkaklık, geçmişten utanmak değilmiş. Oturduğu koltuğa mide bulandırıcı kaset kumpasıyla getirilen bu zata diyet olarak darbecilerin sözcülüğü vazifesinin tebliğ edildiği anlaşılıyor.

Aksi takdirde akıl sahibi hiçbir siyasetçi doğrudan kendi varlığını hedef alan, antidemokratik bir girişim karşısında böyle bir tavır içine giremez. Kendi iktidarını milletin felaketinde gören bu habis zihniyeti en az teröristler, darbeciler kadar tehlikeli görüyoruz.

Kılıçdaroğlu dün hızını alamayıp işi salgınla mücadele en önemli referans kaynağımız olan, Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu’na saldırmaya kadar vardırdı. Vah zavallı. Biz salgınla mücadeleyi siyaset üstü, 84 milyonun tamamının sağlığını ilgilendiren milli bir mesele olarak görüyoruz. Bilim Kurulu’na bugüne kadar verdikleri hizmetler için kendilerine teşekkür ediyorum. Bilim Kurulu başta olmak üzere sağlıkta ölen nice kardeşlerimiz oldu. Bunlarla ilgili Bay Kemal senin derdin oldu mu? Kılıçdaroğlu’nun bir dakikalık şov uğruna bunca emeği silip atmasının bilimin konuşulması gereken yerde bilimi ayaklar altına almasının takdirini sağlık çalışanları ve milletimize bırakıyorum.

Bununla da kalmayıp tabii sağlık Bakanımıza da bindiriyor. Atılacak tırnağı olsan ne âlâ değilsin. O kadar zavallısın. Sizin örnek gösterecek bir hizmetiniz, dikili bir ağacınız dahi yok.

İstanbul’da ne yaptıysak şimdi onları sahiplenmeye çalışıyorlar. 

CHP Genel Başkanı da çoğu kurgu olduğu belli, batmış bir Türkiye fotoğrafı çizmeye çalışıyor.”

Bunlar Türkiye işgal edilse keyifle kadeh kaldıracak kadar kendi ülkelerinden nefret eder hale gelmiştir. Türkiye iflas etse kalkıp göbek atacak kadar kendi halkından nefret eder hale gelmiştir. Bunlar ülkede çıkacak her türlü kaosu dört gözle bekler hale gelmiştir.

Bunlar insanlar hastaneye gidemedikleri için sokakta kıvranarak ölse, destek alamadıklar için evlerine sefalete mahkûm olsa yaşasın bize iktidar yolu açılıyor diye birbirlerini tebrik edecek hale gelmiştir.

O daktilolar niye atıldı acaba, işsizler ordusu niye vardı acaba? Kendi kendilerini gaza getirerek yalanlar ve çarpıtmalar üzerine kurulu bir Türkiye fotoğrafı çizmek için yırtınıyorlar. Türkiye böyle bir siyaset anlayışını, böyle bir rekabeti hak etmiyor.

Bu ülkede tenceresini kaynatmakta zorlanan her vatandaşımızın derdine bugün de yarın da yine biz derman olacağız. Geleceğine tereddütle bakan her vatandaşımızın sıkıntısına biz çözüm bulacağız. Bu ülkede ekmek teknesini çevirmekte zorlanan esnafımızın önünü biz açacağız. Bu ülkede tek bir insanımızın kendini sahipsiz hissetmemesi için sosyal destek mekanizmalarını biz işleteceğiz. Biz bunları sadece vaat olarak değil, söylediğimiz her sözün arkasında 19 yıl müktesebat var.”

Kılıçdaroğlu dün hızını alamayıp işi salgınla mücadele en önemli referans kaynağımız olan, Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu’na saldırmaya kadar vardırdı. Vah zavallı. Biz salgınla mücadeleyi siyaset üstü, 84 milyonun tamamının sağlığını ilgilendiren milli bir mesele olarak görüyoruz. Bilim Kurulu’na bugüne kadar verdikleri hizmetler için kendilerine teşekkür ediyorum. Bilim Kurulu başta olmak üzere sağlıkta ölen nice kardeşlerimiz oldu. Bunlarla ilgili Bay Kemal senin derdin oldu mu? Kılıçdaroğlu’nun bir dakikalık şov uğruna bunca emeği silip atmasının bilimin konuşulması gereken yerde bilimi ayaklar altına almasının takdirini sağlık çalışanları ve milletimize bırakıyorum.

Bununla da kalmayıp tabii sağlık Bakanımıza da bindiriyor. Atılacak tırnağı olsan ne âlâ değilsin. O kadar zavallısın.

Yalanın en etkili panzehiri hakikattir. İftiranın en etkili panzehiri de hukuktur. Bu anlayışla, şimdi sizlerin huzurunda milletimize, ülkemizi son 19 yılda nereden nereye getirdiğimizi, özetle de olsa tekrar hatırlatmak istiyorum. Bu defa, güncel tartışmalara daha iyi ışık tutması bakımından, makroekonomiyle başlayarak hizmetlerimizi anlatacağım.

Türkiye ekonomisi 2002 yılı öncesi dönemde; yüksek kamu açığı, yüksek enflasyon, zayıf bankacılık sektörü, kırılgan sanayi altyapısı ve yenilikçi faaliyetlerden mahrum bir reel sektöre sahipti. Ülkemize hakim olan bu dinamikler, siyasi dalgalanmalarla birleşerek, istikrarsız ve sağlıksız ekonomik bir yapıyı besleyip büyütüyordu. Türkiye’nin asırlık kalkınma gayretleri, işte bu sebeple derin yaralar alıyor, bir türlü istediğimiz atılımları gösteremiyorduk.

Bugün geldiğimiz noktadaysa, en kısa sürede çözmekte kararlı olduğumuz kimi sıkıntılarımıza rağmen, karşımızda bambaşka bir resim vardır. Her şeyden önce Türkiye ekonomisi, şoklara karşı önemli ölçüde dayanıklılık kazanmıştır, güç kazanmıştır. Küresel çapta meydana gelen krizleri dahi, daha az hasarla ve daha kısa sürede atlatma kabiliyetine kavuşmuştur. Güçlü sanayi altyapımız ve yenilik yapma kabiliyetimizle pek çok gelişmekte olan ülkeyi geride bıraktık, gelişmiş ülkelerle rekabete başladık.

Göreve geldiğimizde Türkiye ekonomisi, satın alma gücü paritesine göre dünyada 18’inci sıradayken, artık 13’üncü sırada bulunuyor. Milli gelirimizi, döviz kurundaki ekonomik temeli olmayan dalgalanmalara rağmen, 238 milyar dolardan 3 katlık bir artışla 717 milyar dolara yükselttik. Sağlanan ekonomik istikrar ve iyileşen yatırım ortamı sayesinde, özel sektör sabit sermaye yatırımlarının milli gelirimize oranı yüzde 14,8’den yüzde 22,6’ya yükseldi. Tüketici enflasyonunu, 2002 yılındaki yüzde 29,7 seviyesinden yüzde 6,2’e geriletmiştik. Son dönemde bir miktar artış gösteren enflasyonu, yeniden tek haneli rakamlara düşürmekte kararlıyız.

Disiplinli maliye politikalarından taviz vermeyerek, bütçenin kalitesini önemli ölçüde iyileştirdik. Merkezi yönetim bütçe açığının milli gelire oranını, 2002’deki yüzde 11,1 seviyesinden, 2020 yılında, hem de salgına rağmen yüzde 3,4’e gerilettik. Bu oran, dünya genelinde geçen sene yüzde 11,8 olarak gerçekleşti.

Aynı şekilde, 2002’de bütçemizden faiz ödemelerine ayrılan pay yüzde 43,2 iken, bu oranı da geçen sene yüzde 11,1’e düşürdük. Bir başka ifadeyle, 2002 yılında toplanan her 100 liralık verginin 87 lirası faize giderken, 2020 yılında bu rakam 16 liraya indi. İnşallah faizleri de tek haneli rakamlara indirerek, bu rakamı çok daha azaltacağız. Bütçede sağladığımız mali disiplin, borçlanma rakamlarına da yansıdı. Avrupa Birliği tanımlı brüt genel yönetim borç stokumuzun milli gelirimize oranı yüzde 71,5 iken, yüzde 39,5 seviyesine geriledi.

Editör: TE Bilisim