VanHaber - Türkiye oldukça hareketli bir haftayı geride bıraktı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çağrıyla sosyal müdahaleye çağrısı, AKP’ tarafından başlatılan troll tartışmaları, baro başkanlarının ‘çoklu baro’ tasarısına karşı başlattığı savunma nöbeti, CHP kurultayı… CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, yukarıda ifade ettiğimiz tartışmaları Independent Türkçe’den Benan Kepsutlu için yorumladı. Benan Kepsutlu’nun söyleşisinin bir bölümü şöyle;

Erdoğan sosyal medyayla ilgili “Kapatacağız” kelimesini kullandı ama hemen arkasından Fahrettin Altun’un “Türkiye bir hukuk devletidir” açıklaması yaptığını görüyoruz. Böyle bir düzenleme gerekli mi Türkiye içerisinde sosyal medyaya yönelik? Eğer gerekliyse bunun sınırları nasıl olmalı?

Şimdi önce şu: Hiçbir özgürlükçü yönetim medyadan rahatsız olmaması gereken yönetimdir. Çünkü medya halk adına yönetenleri denetler. Yanlış yapıyorsa yazarlar, eksiğini yazar. Doğru yapıyorsa onu da zaten yazacaktır. Yani medyanın dördüncü güç olarak demokrasilerde konumlanmasının temel nedeni gücü denetlemesidir. Baskıcı yönetimler bu denetimden her zaman rahatsız olurlar ve medyayı susturmak isterler. Türkiye’nin böyle bir gerçekle karşı karşıya olduğunu hepimiz bir şekilde biliyoruz yani.

Şimdi Erdoğan’ın özellikle sosyal medyada kullandığı cümle şu, aynen okuyayım izin verirseniz. Diyor ki; “Bu tür sosyal medya mecralarının tamamen kaldırılması, kontrol edilmesini istiyoruz.”Bu daha sonra silindi. Tamamen kaldırılması ne demektir? Sosyal medyayı tamamen kaldıracağım veya kaldırmayacaksam bunu kontrol edebileceğim bir alana dönüştüreceğim.

Yani bizim siyaseten çok kullandığımız “havuz medyası” kıvamına getirirsem ve sürekli bunlar beni överlerse ve sürekli benden bahsederlerse, bu sosyal medya kalsın.Ama beni eleştirirlerse, benim yaptıklarımı, haksız uygulamalarımı bir şekilde dile getirirlerse benim bunu kontrol etmem lazım. Bunu söylemek istiyor.

Peki Fahrettin Altun’un yaptığı açıklama, Erdoğan’ın yaptığı açıklamayı hafifletme amaçlı mı sizce?

 Hafifletme amaçlı. Yani yapılan açıklama demokrasilerde kabul edilemez türde bir açıklama. Fahrettin Altun bunu düzeltmeye çalışıyor aslında. Yani ne kadar düzeltir; çünkü Fahrettin Altun’un bu konularda yetkili olmadığını hepimiz biliyoruz.Yetkili kişi kim? Türkiye’yi tek başına yöneten bir otorite zaten. O otoritenin adı da Tayyip Erdoğan zaten. Onun söylediği geçerlidir. Yani diğeri ne kadar söylerse söylesin.

Fahrettin Altun’un aslında olayı yumuşatmasının temel nedeni, Erdoğan’ın yaptığı açıklamanın sadece içeride değil, pek çok demokratik ülkelerde de tepki çekeceğini bilmesinden kaynaklanıyordu.“Yani Erdoğan bunu söyledi; ama aslında söylemek istediği öyle değil. Tam böyle” diye yumuşatarak bunu kamuoyuna bir anlamda aktarıyor. Bütün mesele şu aslında: Neden medyadan korkuyorsunuz? Etik değerleri evet, medyanın etik değerleri olmalı mı? Olmalı.

Medya her düşündüğünü rahatlıkla yazabilmeli mi? Etik değerlere, medyaya konan ilkelere uygunsa yazabilmeli. Ama o etik değerlere aykırı bir davranışı biz de kabul etmeyiz. Hiç kimse kabul etmez.Medya mensupları da bundan zaten rahatsız olurlar. Medyanın kendisinin kabul ettiği, üstelik evrensel değerli de içeren kendi etik kuralları var. Bu etik kuralları içinde herkes yayın yapabilmeli.

Eğer böyle bir düzenleme yapılırsa bunun sınırı nasıl olmalı? Yani çünkü hakaret içeren ifadelere denk geliyoruz, troller var. CHP aleyhinde de troller var, AK Parti aleyhinde de var. Şimdi nasıl bir düzenleme olması gerekiyor ki bunun önüne geçilebilsin?

Şimdi trollere karşıyız. Troll diye bir şey olmaz. Ama troll gerçeğini Türkiye’nin gündemine getiren AK Parti’dir. Kendisi telefon görüşmelerinde “Bizim trollere haber verin, bu konuda gerekeni yapsınlar” diyen ben değilim yani.Söyleyen Erdoğan ailesinden birisiydi. Trolleri olduğunu söyledi. Yine sonra Mahir Bey (Ünal) bir yeşil nokta uygulaması başlattı ve orada da bütün AK Parti trollerini görme imkanımız oldu. Yani kendilerini bir anlamda ifşa ettiler.

Troll uygulaması doğru değildir. Ama bu uygulamayı başlatanların daha sonra bu uygulamadan şikayet eder noktaya gelmeleri, önce kendi yaptıklarını sorgulamaları gerekiyor. “Biz yanlış yapmışız bir yerde” diye çıkıp bunu itiraf etmeleri gerekiyor.Etik kurallar elbette olmalı. Şimdi bakın burada da çifte standart var. Şöyle: Eğer hakaret içerikli yazılar iktidar kanalına yönelikse en ağır cezalar veriliyor. Kişiler sabaha karşı evleri basılıyor, gözaltına alınıyor, hapishaneye atılıyor.

Bir süre sonra iki üç gün, beş gün, yedi gün, bazen üç ay hapiste kalıyor, bazen altı ay hapiste kalıyor. Sonra duruşma oluyor, serbest bırakılıyor. Ama muhalefete yönelik bir hakaret varsa gözaltına falan alınma da yok yani. Sadece biz şikâyet ediyoruz, öylece kaybolup gidiyor kendi mecranda.

Peki orada sizin konuşmanız da çok merak ediliyor her kurultayda olduğu gibi. Özellikle Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan yazı manifesto olarak yorumlandı. O paralelde bir şey mi olacak? Ya da nelere vurgu yapacaksınız?

Şimdi yüz yıl önce biz cumhuriyetimizi kurduk. Yaklaşık yüz yıl önce. Bu cumhuriyeti kurmanın bir heyecanı vardı. Ve bu cumhuriyetin temel hedefi, özellikle halkçılık ilkesinden yola çıkarak demokratikleşmeydi.1946’da çok partili hayata geçtik. Ve dolayısıyla bu süreç içerisinde darbeler yaşandı, bedeller ödendi. Şimdi 20 Temmuz’dan sonra, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra 20 Temmuz’da OHAL ilan edildi.Bir sivil darbe süreci Türkiye şu anda fiilen yaşıyor. Biz bunu biliyoruz. Medya üzerinde baskılar var, yargı üzerinde baskılar var, parlamento üzerinde baskılar var.

Yani devletin bağımsız olması gereken kuruluşları bir anlamda vesayet altında şu aşamada. Ve dolayısıyla bizim, bu yüz yılın, cumhuriyetimizi demokrasiyle taçlandırma gibi bir görevi dillendirmemiz ve bu yüz yıla böyle girmemiz gerekiyor.

Cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırmış bir Türkiye Cumhuriyeti, hedefimiz bu. Bu hedefi gerçekleştirmek için de demokrasiden yana olan, insan haklarından, yargı bağımsızlığından, demokratik parlamenter rejimden, özgür medyadan, kadın-erkek eşitliğinden, doğaya sevgiden, bizim dışımızdaki bütün canlılara saygıdan yola çıkarak bütün Türkiye’yi kucaklayan, cumhuriyeti demokrasiyle taçlandıran bir süreci başlatmak istiyoruz.Bu kurultayımızın ana hedefi bu. Bunu nasıl yapacağız? İktidara gelmekle yapacağız ve iktidar olacağız. Ben buna yüzde yüz inanıyorum.

Şimdi tabi ben hep bir taraftan şeytanın avukatlığını yapmış gibi gazeteci misyonuyla şunu da değinmek istiyorum siz demokrasi vurgusu yaparken Muharrem İnce’nin terk ettiği bir yayın vardı. Ve o yayını terk ederken kullandığı bir ifade dikkatimi çekti.  Terk ederken aslında dedi ki demokrasi mücadelesiyle ilgili “Ben sadece AK Parti’yi değil, CHP’ye karşı da demokrasi mücadelesi veren bir kişi olarak bu yayını terk ediyorum” dedi. Neden böyle? Siz nasıl yorumladınız İnce’nin bu cümlesini?

Bilmiyorum, bunu bilmiyorum ama mesela hangi açıdan demokratik engel çıkarıldı ben onu da öğrenmek isterim yani.

Konuşmadınız mı daha sonrasında İnce’yle?

Konuşmadık, yani bu konuda konuşmadık. Ama eğer demokratik standart bu ülkede bir partide aranıyorsa, bir numarası Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Biz parlamentoda seçimler yapıldı mesela, parlamentoda görev yapacak arkadaşlarla ilgili. Herkes seçime girdi. Kazananlar oldu, kaybedenler oldu. Ben tamamen tarafsız olacağım dedim. Seçimler yapıldı. Bundan daha güzel ne olabilir? Demokrasiyse demokrasi.

Kaldı ki bakınız, daha önce bir kişinin parlamentoda, affedersiniz, bizim kurultaylarda genel başkan olabilmesi için en az yüzde 20’ydi galiba, en az yüzde 20 oy alması gerekiyor ve onu da gelip divanın önünde imzalaması gerekiyor. Ben bunların hepsini kaldırdım. Yüzde beş, yüzde beş mi, yüzde on mu ne yaptım. Yine o rakamı yüzde beş yüzde beş yaptım ve o rakamı da yani yüzde beşi indirmemi de Muharrem Bey istedi, olur dedim yüzde beş yaparız ne olacak yani.

Demokrasideki, demokratik süreçte elimden gelen her türlü çabayı gösteriyorum. Yüzde 33 cinsiyet kotası, yüzde 10’du sonra yüzde 20’ye çıkardık gençlik kotası… Bütün bunlar yapıldı. Demokratik standartlarda bir eksiğimiz varsa, ki olabilir bakın, ben her şey yüzde yüz doğrudur diye bir iddiada bulunmuyorum. Olabilir, bir yerde bir eksiğimiz bulunabilir.

Gayet iyi niyetlerle bize söyleni; “Şurada eksiğiniz var. Şu demokratik standartlara aykırıdır.” Hayhay. Hemen düzeltiriz. O konuda, benim demokrasi anlayışımda hiç kimsenin en ufak bir endişesi olmasın. Demokrasiyse bu benim hayatımın bir parçası, bu benim ruhumun bir parçasıdır, düşüncemin bir parçasıdır. Ben böyle görüyorum.

 Peki önümüzdeki seçimlerde bir önceki seçimlerde olduğu gibi HDP seçmeninin CHP’yi desteklemeyi devam edeceğine inanıyor musunuz? Çünkü desteğin biraz çekildiğine dair bazı görüş ve iddialar var. Sizin inancınız ve gözleminiz ne yönde?

Bilemiyorum doğrusunu isterseniz. Tabii HDP’yi de izliyoruz büyük bir dikkatle. Orada da sayın eş genel başkanların zaman zaman kamuoyuna yaptıkları açıklamaları da dikkatle izlemek de bizim görevimiz zaten, diğer siyasal partileri nasıl izliyorsak.

Onlar da demokrasi vurgusunu adalet vurgusunu oldukça fazla yapıyorlar. Dolayısıyla HDP’nin zaten kendi bir seçmeni var zaten. Bakıldığı zaman kendi partisine oy veriyor. Bu süreç içerisinde CHP’ye destek verirler mi vermezler mi onu bilemiyoruz.

Ama bildiğim kadarıyla her partinin kendi seçmen kitlesi kendi partisine oy verecektir. Ama bir yerde, sadece bir aday iki aday veya üç adayın çıktığı bir ortamda HDP aday çıkarmazsa HDP seçmeninin gelip CHP’ye oy vermesinden memnuniyet duyarız.

Editör: TE Bilisim