Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) Eş Başkanı Tülay Hatimoğulları, “Muhalefet olarak eksikliklerimizi konuşurken, iktidarın Cumhur İttifakının bileşenleriyle birlikte 100 yıllık devletin bütün olanaklarını arkasına alarak seçim kampanyası yürüttüğünü de ıskalamamalıyız. 100 yıllık devlet bütün kurumları ile 7/24 AKP ve Cumhur İttifakına hizmet etti. Bir kere haksız rekabetin en temel odaklanacağı noktalardan biri bu yaklaşımdı… Ben bu seçimi Erdoğan’ın kazandığına inanmayanlardanım” dedi. Hatimoğulları, MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin “HDP ve devamında kurulan hangi parti varsa derhal kapatılmalı” açıklamalarına da “Bahçeli’nin demokrasiye alerjisi olduğunu düşünüyorum. Sen o zaman niye bir parti genel başkanlığı yürütüyorsun? O zaman senin de partin kapatılsın, tek partili sisteme mi dönelim?” karşılığını verdi.

Yeşil Sol Parti, geçen pazar günü yaptığı kongrenin ardından ismini HEDEP olarak değiştirdi ve yen kurulan partinin ilk Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğlulları ve Tuncer Bakırhan oldu. 14-28 Mayıs Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçları, yerel seçimler, partinin yeni politikaları ve iktidarın Anayasa değişikliği çıkışlarına ilişkin HEDEP Eş Başkanı Tülay Hatimoğlulları, ANKA’nın sorularını yanıtladı. Hatimoğlulları’nın değerlendirmeleri şöyle:

“HDP’NİN ALANLARI MEVCUT REJİM TARAFINDAN DARALTILDI”

HEDEP’in yeni politikaları ne olacak?

“HDP’nin kuruluş paradigması ve anlayışı devam ediyor. 2015 seçimlerinde Türkiye’deki siyasi atmosfer çok faklıydı. Elbette o dönemde sevgili Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın çok önemli payları vardı. Partimizin yaygın şekilde bütün kitleler tarafından tanınmasıyla ilgili çok önemli emekleri oldu; o dönemin bütün yöneticisi arkadaşlarımızla. Fakat daha sonra, özellikle 15 Temmuz darbe girişimiyle beraber bir otoriter rejim inşa edildi, bu ülkede. Bütün muhalefete, demokrasi güçlerine ve özellikle HDP’ye dönük kriminalize etme çalışmaları çok yoğunlaştı; dolayısıyla bunun yarattığı kimi etkilenimler var. Barış süreci sonlandırıldı, bunun yarattığı sonuçlar var. Bu sonuçlar çerçevesinde şöyle bir görüntü oluştuysa; sadece Kürtlere doğru bir çekilme var, HDP’de. Bu aslında doğru bir tespit değil. HDP’nin alanları, mevcut rejim tarafından daraltıldı. 2015 dönemi, siyasi atmosfer ve sonrasındaki devlet aklı aynı olmadığı için böyle bir görüntü ve böyle bir izlenim çıkmış olabilir. Fakat biz partimizin bütün Türkiye partisi olduğuna inanıyoruz. 

“TÜRKLERİN DE PARTİSİYİZ”

Adı üstünde bütün halkların, demokratik zeminde mücadele vermesi ve yan yana durmasını savunan bir paradigmaya sahibiz. Bazı dönemlerde özellikle, bu son seçimlerde elbette çeşitli kesimlerden, biz sadece Kürt partisi olalım sesleri de çok yükseldi. Fakat partimizin kendi paradigmasını sürdürme konusundaki ısrarı, en son yaptığımız Yeşil Sol Parti olarak konferansımızda alınan kararlarda, en nihayetinde partimizin ismini değiştirdiğimiz kongremizde, ortaya çıkan irade; biz bu topraklar üzerinde yaşayan, başta Kürt halkı olmak üzere bütün halkların partisiyiz. Tüm ezilenlerin, sömürülenlerin partisiyiz. Biz aynı zamanda Türklerin de Arapların da Ermenilerin de; Laz Çerkez Pomak... Bu topraklarda kendini ifade edemeyen tüm halkların temsiliyetini önemseyen ve demokratik zeminde, kendi renkleri, dilleriyle, bu coğrafyada yaşayabilecekleri zemini, demokratik zemini inşa etme kararlılığımız devam ediyor. Bu konuda zerre kadar geri adım atmışlığımız yok. 

“HDP DÖNEMİNDE İNŞA ETTİĞİMİZ PARADİGMAMIZ HALA DEVAM EDİYOR”

Partimiz aynı zamanda bir kadın partisi, genç partisi, doğa ve insan hakları savunucularının partisi... Bu konuda bizi her ne kadar farklı zeminlere çekmek isteyen yaklaşımlar olsa da biz kendi zeminimizi savunma konusunda, bu son yaptığımız kongre ve konferansta böyle bir irade, böyle bir kararlılık açığa çıktı. Elbette ki bu herkesçe bilinen bir şey, Kürt sorunu bu ülkenin demokratikleşmesinin önündeki en temel sorunlardan biri olarak gördüğümüz için de Kürt halkını haklı mücadelesinin ve davasının yanındayız. Bu mücadele bizim en temel köşe taşlarımızdan birisidir. Biz bu mücadeleyi bir yanıyla devam ettirirken, biraz önce bahsettiğim bütün halkların ve ezilenlerin partisi olmayı başarırsak Kürt sorununu çözebileceğimize inanıyoruz. O nedenle ana paradigmamızı sürdürüyoruz. HDP döneminden inşa ettiğimiz paradigmamız hala devam ediyor. 

“AYRILIĞIMIZ OLARAK GÖRMÜYORUZ”

Selahattin Demirtaş cezaevinde yalnız mı bırakıldı? 

Selahattin Demirtaş, Türkiye’deki bütün seçmenlerin sempatisini kazanmış, partimize büyük katkıları olan bir yoldaşımızdır. Bu anlamıyla da özellikle son seçimlerde, tabii ki attığı tweetler, verdiği demeçlerde basına yansıyan açıklamalarında partimize dönük kimi öneriler ve eleştiriler de oldu. Fakat bunlardan ne yazık ki, özellikle havuz medya başta olmak üzere, şu yönelime girdiler: Sanki parti ile Selahattin Demirtaş arasında çözülmeyecek olan devasa çelişkiler var, ayrılıklar oluşuyor gibi algı yaratılmak istendi. Sosyal medya da bunun katılımcısı oldu. Bir kere bu kesinlikle doğru değil. Şunu tabii ki belirmeliyim, biz HDP fikriyatını ve ondan önceki fikriyatı taşıyıp günümüze getiren; şimdi HEDEP’te vücut bulan anlayışımız, sonuç itibariyle bizler birçok sosyalist yapı ve bileşenden, yurtsever yapıdan ve bireyden, feministlerden, doğa ve insan hakları savunucularından oluşan bir partiyiz. Tek renk olan bir parti değiliz. Elbette aramızda görüş ve tespitlerde farklılıklar olacaktır. Zaten tekçi olmayan partide ve demokratik zeminde örgütlenmeyi hedefleyen bir partide bundan daha doğal bir şey yoktur. Farklılıkları biz kendi zenginliğimiz olarak görüyoruz. Ayrılığımız olarak görmüyoruz. 

Sevgili Selahattin Demirtaş da en son İrfan Aktan ile yaptığı röportajda bununla ilgili net bir açıklama yapmıştı. Demişti ki ‘Hiç kimse eleştirilerimi HDP’yi yıpratmak amacıyla yaptığımı düşünmesin, bunu bu şekilde kullanmaya kalkmasın. Ben HDP’liyim ve öyle kalmaya devam edeceğim.’ Bizim nazarımızda da bizim açımızdan da Demirtaş bizim yoldaşımızdır, partimizi çok önemli bir yere taşımış olan eş başkanlarımızdan birisidir. Türkiye’nin bütün sempatisini kazanmış olan bir liderdir. Bizim açımızdan da kendisinin söylediği gibi, biz hepimiz partiliyiz. Eleştiriler bizlerde ayrılık değil daha fazla güçlenme ve daha fazla eksiğimizi görüp, birlikte ortak adım atmayı sağlıyor. Burada Demirtaş’ın yalnız bırakıldığına dair ya da başka konularla ilgili hakikaten çıkan haberler, bir esası yansıtmıyor. Biz bütün seçim politikalarımızı dün olduğu gibi bugün de cezaevindeki yoldaşlarımızın da arkadaşlarımızın da bu partiye büyük emek vermiş olan, eş başkanlık yapan, MYK, PM üyeliği yapan, il ve ilçe yöneticiliği yapan yoldaşlarımızla, gücümüz yettiğince ki cezaevi koşullarını biliyorsunuz. Sınırlı. Gücümüz yettikçe, olanaklar el verdikçe, onların görüş ve önerileri ile stratejilerimizi belirlemeye çalışıyoruz. 

Selahattin Demirtaş, her ne kadar bu sistem ve rejim bizi kriminalize etmeye çalışıyor olsa da biz sözümü en geniş yelpazede kuralımı söylüyordu. Bu bizim fikren kabul ettiğimiz, doğru olarak gördüğümüz yaklaşımdır. Bunları yaparken pratikte eksiklikler olabiliyordu. Bugün ana akım medya bütün kapılarını bize kapatmış durumda. 2015’te ana akım medya kapılarını ardına kadar bize açmış, şimdi ise kapatmış durumda. Dolayısıyla doğal olarak kitlelere yeterince ulaşma, kitlelere yeterince mesajları ulaştırma konusunda eksiklikler yaşıyoruz. Bu nesnelliklerin aşılması konusunda kendisinin çok önemli görüş ve önerileri oldu. Bizden önceki arkadaşlarımızın, eş başkanlarımızın çok önemli çabaları oldu.

Fakat nesnellikle karşılaşılan meselelerle ilgili, yeterince onları belki iyi değerlendirememiş olabiliriz, karşılıklı. Bunları iyi değerlendirip, bunlar üzerinde aslında bu eleştirilerin sınırlarını bir görememe hali olabilir. Benim görebildiğim bunlar. Onun ötesinde çok devasa büyüklükte sorun ve sıkıntılar, paradigmamızda bir çelişki olmadı. Ana akslarımızda, siyasetin ana hattında hiçbir biçimde bugüne kadar bir problemimiz ne Sayın Demirtaş ile ne de içeride bulunan hiçbir arkadaşımız ile böyle bir çelişkimiz olmadı. Uygulama ve pratiğe dair kimi eksiklikleri arkadaşlarımız bize ilettiler. Haklı olarak. Biz dışarıda da bunları zaten tartışıyorduk. Onun dışında da ciddi bir şey olduğunu düşünmüyorum, olmadı da. 

“SANDIKTA HALLEDERİZ’ YAKLAŞIMI İÇİNDE OLDU MUHALEFET”

Van Milletvekilinden AKP'li Soylu'ya gönderme: Oxweş olsun size… Van Milletvekilinden AKP'li Soylu'ya gönderme: Oxweş olsun size…

(Millet İttifakı’nın seçimden sonraki durumu) Sayın Kılıçdaroğlu’nun şahsı ile ilgili konuşma hakkımı kendimde görmüyorum. Ama siyaset, çizgi eleştirilebilir. Biz elbette o masada olmadığımızı için, o masanın bileşenlerinin düzeyinde bir eleştiriyi yapmayız zaten. Fakat biz çizgi ve siyaset yapma biçimiyle ilgili, yapılan hatalarla ilgili elbette bunları açık yüreklilikle tartışmalı ve konuşmalıyız.

Neydi muhalefetin hatası, başta ana muhalefet partisi olmak üzere ya da Millet İttifakı’nın bileşenlerinin eksikleri neydi? Benim görebildiğim en temel eksiklik, Türkiye’nin içinden geçtiği siyasal süreçle ilgili şayet bir otoriterleşme ve faşistleşme tespiti yapılıyorsa, bütün mücadelenin olanakları, kanalları sadece seçime ve sandığa endekslenemezdi. Muhalefetin en temel sorunu buydu. Bugün dünya tarihine baktığınızda, otoriter ve faşist rejimlerle mücadele hep alanlarda, meydanlarda kitleler tarafından ülkenin bütün siyasal ve toplumsal dinamiklerinin demokratik zeminde yürüttüğü mücadele ile gönderilebilmiştir. Hiçbir otoriter rejim sandıkla gitmiş değildir. Bütün mücadeleyi; emek, kadın, insan hakları, doğa, Alevilerin mücadelesini… Hepsini şu beklentiye sokmak yanlıştı. ‘Kimse sesi, soluğunu çıkarmasın. Herkes evinde otursun. Sandıkta hallederiz’ gibi bir yaklaşım içinde oldu muhalefet. O nedenle muhalefete dönük bizim HEDEP olarak eleştirilerimiz var. Demokratik zemindeki mücadelenin sönümlenmesini sağlamış oldular, bu vaatler ve algı yaratma yöntemiyle. En temel eleştirimiz buydu. 

“ERDOĞAN’IN KAZANDIĞINA İNANMAYANLARDANIM”

İkinci bir şey, muhalefet tabanı konsolide etmeye başaramadı. Bu da en temel eksiklerden birisiydi. Ben 2018’de de adaydım, son seçimlerde de milletvekili adayıyken çalışmalarda sokağı kıyaslıyordum. AKP ve MHP’ye oy vermiş tabana da gittik biz. Gerçekten kitlelerde çok çoşkulu bir değişim isteği vardı. Büyük bir değişim isteği vardı. Biz şunu da görüyoruz. Muhalefet olarak eksikliklerimizi konuşurken, iktidarın Cumhur İttifakının bileşenleri ile birlikte 100 yıllık devletin bütün olanaklarını arkasına alarak seçim kampanyası yürüttüğünü de ıskalamamalıyız. 100 yıllık devlet bütün kurumları ile 7/24 AKP ve Cumhur İttifakına hizmet etti. Bir kere haksız rekabetin en temel odaklanacağı noktalardan biri bu yaklaşımdı. Sandıklara yeterince Türkiye’nin dört bir yanı için söylüyorum, muhalefet sahip çıkmadı. Sandıklara, tutanakların birleştirilmesine, merkezi olarak yapılmış olan dijital programlarla bunların denetlenmesine, bu konuda kimi yetersizlikleri oldu. Ben bu seçimi Erdoğan’ın kazandığına inanmayanlardanım. Erdoğan sandık hileleri ile, devletin olanaklarını arkasına alan ve onunla da yetinmeyip sandık hilelerine ciddi olarak başvurarak bu seçim sonuçlarının böyle olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla sandıkları denetleyememek de muhalefetin bir problemi. Muhalefetin kendini buradan da sorgulaması gerekiyor. Yoksa toplumda gerçekten büyük bir değişim rüzgârı vardı ve biz bu değişimi bu dönem yakalayabilirdik. Bizlerin bir yanı ile eksikliği, öte yandan faşist, otoriter ve diktatör rejimin devlet olanaklarını yanına alması. 

“ANAHTARLARI BULALIM, KAPILARI HEP BİRLİKTE AÇALIM”

Bir diğeri, bunun altını kalın kalın çizmeliyiz. Bu çok önemli. Bu yerel seçimlere giderken de dikkat etmesi gereken bir şeydir muhalefetin. Bugün demokratik mücadele, biraz önce bahsettiğim gibi alanlarda, meydanlarda, sokaklarda kendini hissettirmezse, sadece sandığa endeksli bir mücadele ile bizim bu rejimle mücadele etme olacağımız olmaz. Bizim muhalefet olarak önerimiz, muhalefetin tamamına önerimiz, bu eksiklikleri açıklıkla konuşalım. Açıklıkla herkes kendi meşrebince, kanallarında ve mecralarında tartışsın. Bu sorunların üzerine nasıl gidilebileceğinin anahtarları burada gizlidir. Bu anahtarı bulalım ve kapıları hep birlikte açalım. 

“EN BÜYÜK DENEYİMİNİ BU SEÇİMDE GÖRDÜK”

(Partinizin kriminalize edildiği yönündeki eleştiriniz) Kriminalize etme çalışmalarını bu rejim kendisi yaptı. Yargıyla, basınıyla. Bunları yaptı. Fakat bu ülkenin muhaliflerinin mevcut saray rejiminin bu kriminalize etme çalışmasını normal şartlarda kırması için adım atması gerekiyordu. Daha açıktan HDP ile yan yana durması gerekiyordu. Sonuçta HDP yaşadığımız bütün bu olumsuzluklara rağmen Türkiye’nin üçüncü büyük partisi, parlamentoda yerini almış bir partidir. Bunları görmeyip, yan yana durursak zarar görürüz, ulusalcılardan ve milliyetçilerden oy almayız gibi bir algının içine girmesi muhalefetin, bu doğru bir şey değil. Kazandırmadığını pratik deneyimler bize gösterdi. Bugün bir ülkede eğer siz sosyal demokratsanız, siz bir ülkenin demokratikleşmesinden yanaysanız, bir ülkenin insan haklarının işlevli olmasından yanaysanız, hangi ideolojiye sahip olursanız, hangi partiden olursanız olun bu ilkelerin çerçevesinden bakıyorsanız hayata ve bunu istiyorsanız HDP ile yan yana durmaktan çekinmeyeceksiniz. Gerçekten sosyal demokrat, insan hakları savunucusu olacaksınız. Yani bunu ‘mış’ gibi yapıp, taklitle oy gelmeyeceğini yani sağcı, ırkçı, ilkel milliyetçi oyları taklitle alamayacağınızın en büyük deneyimini bu seçimde gördük. Demek ki bir dahaki seçimlerde herkes kendi fikriyle öz güvenli yaklaşmalıdır. HDP’yi kriminalize etmeye muhalefet dolaylı da olsa bir katkı vermemelidir. Yanında açıktan durmalıdır. 

“HER ŞEYİN ŞEFFAF OLMASI GEREKİYOR”

Bugün parti kapatmaya karşıysanız, bu çıkıp açık yüreklilikle ‘Kapatamazsın sen’ demeniz gerekiyor. Bunu demiyorsanız, seçimde bile yan yana durmaktan ziyade sadece oyuna talip olmak. Bu dönem gerçekten kapandı. Bu dönem olmaz bundan sonra. Bundan sonra net olarak olması gereken bu konuda açıklıkla davranılmalı, her şeyin şeffaf olması gerekiyor. 

(İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı…) İstanbul seçimleri de biraz önce bahsini ettiğim yapacağımız çalışmaların sonucunda karara bağlayacağımız bir şey. Tabi her ili kendi özgünlüğünde değerlendirebileceğimiz gibi bunda da bizim ana stratejimiz belirleyici olacak. Henüz konuşuyorken ve henüz netleştirmemişken bu soruya ben net bir yanıt veremem. Biz bu süreçlerin hepsini tartışıyoruz. Gelebilecek eleştirileri tabii ki göz önünde bulunduruyoruz. Fakat, Türkiye’deki bütün seçmenlerden de şunu rica ediyorum: HDP bu kadar yalnız bırakılmamalı. HDP’nin bu kadar kriminalize edildiği bir ortamda siz otoriter rejime karşıyken HDP’ye sahip çıkmamak doğal olarak bu kriminalizasyonun devam etmesine seyirci kalmak, izlemektir ve hiçbir şey yapmamak anlamına gelir. Ben Türkiye’de bize oy veren seçmenlerin dışındaki seçmenlere özellikle onlardan rica ediyorum. HDP’nin yaşadıklarıyla bir empati kuralım.

“HEDEP’İ YALNIZ BIRAKMAYIN”

Bize sürekli niye isminiz değişiyor diye soru soruluyor. İsmimizi biz istediğimiz için değiştirmedik. Hakkımızda iki de bir kapatma davası açıldığı için ismimizi değiştirdik. Şu adan HEDEP olarak… HDP, yalnız bırakıldı. HEDEP’i yalnız bırakmayın. Sahip çıkın. Faşizme ve otoriter rejime karşı bir tavır koyacaksak eğer hep birlikte, bir empati kuralım. Nasıl burayı daha çok güçlendirir ve destek, dayanışma içinde oluruzu daha fazla konuşup değerlendirmeleri gerektiğini düşünüyorum. Bu çağrı aynı zamanda ülkedeki siyasi öznelere, bu ülkedeki bütün toplumsal dinamiklere… Bu coğrafya vicdanlı bir coğrafyadır. Hepimiz vicdanımızın sesini dinleyip Kürt halkına dönük yapılan baskıları, partimize dönük baskılara karşı bir dayanışmamızı güçlendirmeliyiz. Bunlar bizim gelecekteki birlikteliklerimiz için de çok kıymetli olacaktır.

“DEMOKRASİYE ALERJİSİ OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM”

(Bahçeli’nin ‘HDP ve devamında kurulan hangi parti varsa derhal kapatılmalı’ açıklaması) Ben Bahçeli’nin demokrasiye alerjisi olduğunu düşünüyorum. Ancak demokrasiye düşman birisi yapabilir böyle bir açıklamayı. İlk açıklaması değil, kuvvetle muhtemel son açıklaması da olmayacak. Parti kapatmayla ilgili konuşma yaparken hızını alamayıp AYM de kapatılsın diyen bir parti genel başkan. Sen o zaman niye bir parti genel başkanlığı yürütüyorsun? O zaman senin de partin kapatılsın, tek partili sisteme mi dönelim? Bahçeli bunu mu teklif ediyor? Bahçeli gerçekten bugüne kadar demokrasi, Kürt düşmanı bir çizgiyi sürdürüyor. Bu diline çok ağır bir şekilde yansımış durumdadır. Bir parti genel başkanının dili olarak değerlendirdiğimizde de çok ağır bir dil. Böyle bir siyaset dili olmaz. İçinde bu kadar nefreti, kini, ötekileştiren, sadece parti kapatma değil de neredeyse insanların üzerine kireç dökelim de hepsini ortadan kaldıralım bu muhalefeti diyecek kadar ileri giden, ağır, ötekileştirici bir dil kullanıyor. Bu dili siyasette herkesin reddetmesi lazım. 

“YÜZDE 1’İ PARTİLERİNE YAPILMIŞ OLSAYDI AYAKTA KALABİLİRLER MİYDİ?”

Bizim partimizle ilgili açılmış kapatma davası… Geçmiş dönemde de defaatle partilerimiz kapatılmış. Ne yazık ki Türkiye tarihi böyle karanlık sayfalara tanıklık eden bir tarih. Ama şunu görmüş olmalılar: Hangi partiye kapatırlarsa kapatsınlar; biz kaldığımız yerden yolumuza fikrimizle devam ediyoruz. Sayın Bahçeli’ye soruyorum biz yapılan bu baskıların yüzde 1 kendi partilerine yapılmış olsaydı ayakta kalabilirler miydi? Kalamazlardır. Ama biz yolumuza devam ediyoruz. Yani Bahçeli, devletin tamamını arkasına alarak bunlar konuşuyor. Bunları kabul etmek mümkün değil. Bizim parti geleneğimiz halktır, ruhtur, mücadeledir. Bunları kapatmak imkansızdır. Partimize vurulan kilit, bir şekilde kırılır ve yolumuza devam ederiz. Nitekim bu pratiğimizle kanıtlanmıştır. 

YENİ ANAYASA ÇAĞRILARI

Anayasa değişikliği tartışılıyor. Kalkınma planına da girdi. Size iktidar Anayasa değişikliği önerisiyle geldiğinde tutumunuz nasıl olacak? Beklentileriniz nedir, yeni anayasadan? 

Öncelikle şu, askeri cunta anayasasının ortadan kalkmasını en çok isteyen siyasi parti biziz. Çünkü, biz askeri cunta anayasasının da gerisindeki uygulamalara en fazla maruz kalan siyasi partiyiz. Biz tabii ki askeri cunta anayasasının değişmesini istiyoruz. Fakat, mevcut iktidar mevcut anayasanın dahi uygulanmasını engelliyor. Anayasa ihlal edilmektedir. Böylesi bir anlayış devam ederken ve yerel seçimler yaklaşmışken bir anayasa ile ortaya çıkmak… Bunun biraz sorgulanması gerekiyor. Bir kere anayasa yapım süreci şöyle olmalıdır: Anayasa en geniş toplumsal mutabakatla yapılacak en geniş toplumsal sözleşmedir. Dolayısıyla, anayasa yapım sürecinin doğru işletilmesi gerekiyor. Topluma gidilmesi gerekir. Bunun seçim öncesinde, seçim malzemesi haline getirilerek birkaç haftaya sıkıştırılmış bir anayasa çalışmasıyla demokratik bir anayasaya erişilebileceğini düşünmüyoruz. 

Demokratik bir anayasa yapılacaksa bir kere Kürtlerle oturulmalıdır. Kürt sorununun nasıl çözüleceği, en geniş toplumsal mutabakat çerçevesinde görüşülmeli ve konuşulmalıdır. Bugün Kürtlere Rojava’da bomba yağdırıp gelip burada demokratik anayasa yapacağım diyemezsiniz. Bugün kadınlara yönelik şiddeti artırırken, İstanbul Sözleşmesi’ni ortadan kaldırırken, nafaka hakkını elinden alırken demokratik bir anayasadan bahsedemezsiniz. Doğayı bu şekilde katlederken depremde bile insanların yaşam alanlarına hızla bir kamulaştırma yapıp, geçim kaynakları olan zeytinliklerini keserken siz nasıl bir demokratik anayasa yapacaksınız? Yerelde ve yerinden güçlendirilmiş bir demokrasiyi biz konuşmadan hangi anayasayı konuşacağız? Bütün bu uygulamalar devam ederken demokratik bir anayasa yapından bahsetmek zordur. Demokratik bir anayasaya ihtiyaç vardır bu ülkede ama bu anayasayı bahsini ettiğim bu dinamiklerle konuşarak, görüşerek ve bütün bu baskı aygıtlarını bir kenara bırakarak demokratik bir zemin inşa etme konusunda kararlı adımlarla yüründüğü zaman bir demokratik anayasa zemini oluşur. Böyle bir zemin oluştuğunda elbette biz de HEDEP olarak bu konudaki görüşlerimizi oturacağız ve hep birlikte değerlendireceğiz. Şu an o zemin yok. Demokratik anayasanın konuşulması için bu zeminin oluşturulması gerekiyor.” ANKA

Editör: Haber Merkezi