"Hani kokun gelirdi ya rüzgârların esintisi ile şimdi bozkırlarında üşüyen küçük yağmurlar ıslanmakta".
Acının sesi fazlaydı ama sessiz kalanların sesi daha da fazlaydı. İnsan göz göre neden susar? Bildiklerini neden gizler? Tanık olanların sesi düğüm düğüm ve biz en korkak zamanların üstünü ört'müşüz gibi sadece izliyoruz. Her yerde vardı o uzayıp giden ülkenin her yerinde ve artık hiçbir yerinde yoktu. Öldü dediler; ben ise sadece kayıp düştüğüne inanmak. İnsan sorumluluktur biraz, yaşama dair olup bitene dair ayrı ayrı ses çıkardığımız. Biz o sorumluluk bilincimiz ile ne kadar çok ortalıklarda gezdik. Hayata iz bırakmak'tı tüm çabamız hayatın bizim üzerimizde bu kadar iz bırakacağından haberimiz olmadan. En hassas, en Narin, en şiirsel yüreğimizden öldürülüyoruz oysa yaşamak gibi bir kavgamız hala devam ediyordu. Başkaları benim için hikâye olurken benim olan hikâye tek taraflıydı. Çünkü sevgi denilen kavram her yüreğe fazlaydı. En ezik yerlerinde taşıdıkları kalp ağrıları yoktu. Ellerini yaslaya bilecek'leri düşünceleri hiç olmadı.
Hani kokun gelirdi ya rüzgârların esintisi ile şimdi bozkırlarında üşüyen küçük yağmurlar ıslanmakta. Bazı kelimeler tek kullanım'lıktır hassas, Narin, kırılgan anlıyorum ki bu isim sana özel kılınmış çünkü seni en hassas yerinden incittiler. Kendine merhameti yok kelime'lerimin dilimin ucunda çoğaldıkça küfre dönüyor bütün sözcükler. Ruh halin hep mutlu güler yüzlü, içimde biriken yüzün kalbimin duvarlarını dişliyor. Küller sonbahara karışıyor yağmurun ve karın sohbeti gibi savruk. Hislerimi anlayan müzikler bile yorgun. Biliyorum dikiş tutmaz yaraların, çarmıha gerilen acıların avucunda biriken yalnızlıkla bir başınasın. ‘Sabır taşı çatlamaz derlerdi’ bil ki seninle olan sabrımız gövdesinden ikiye ayrıldı.
Acılar ve kederler yankılanır'ken doğduğun kentte dili bile farklı geldi gözündeki son damlanın. Oysa ne çok yitirilmiş kokuyordu oradan buraya. Çocukken leyleklerin çocukları getirdiğine inanırdık ne saf ne temiz duygulardı onlar. Keşke gerçek olsaydı leylekler getirseydi çocukları ve sadece merhamet göstere bilene verilseydi. Belki o zaman derinden hissettiğimiz acılar çoğalmazdı. Yağmurda şemsiyesiz ıslanan çocuklara üzülüyorduk, aç kalanlara ve belki de en çok hasta olanlara şimdi ise öldürülenlere. Çocuklar uyurken sessiz olunur öldürülürken değil. ‘‘Gökyüzünden ayetler indiren Tanrım kız çocuklarına merhamet edilmeyi de gönder’’…