‘Epey karanlık sözlerim vardı, oysa esmer yüzlüymüş seninle çoğalttıklarım’
Sahi; biz seninle neyin küskünlüğünü taşıyorduk? Sözler kırgın, düşünceler telaşlı sana değmeden geri geliyor hayal kırıklığı. Tanıdık rüzgârlar esiyor, ne tuhaf buradan bir sen geçmesi, el sallıyorum düşlerim havada asılı kalıyor. Sabretmenin de artık işlevsiz olduğunu öğrendim. Geçen ömrün, geçmiş anıları tırnakları ile kazıyor duvarları. Duvarlarda kurumuş dut ağacının gölgesi. Kendini kendine sığdıramamak gibi sığmıyor mektuplar zarflara. Paragraflar çoğaldıkça anlatılacaklarda çoğalıyor. Hep bir yerlerde seni tamamlayamamanın telaşı sarıyor. Varsın iz bırakıyorsun, iz sürüyorum yoksun.
Gökyüzü mısra gibi büyüyor, insan hayatı boyunca kaç yama diker ki ömrüne? Kaç yol, kaç kapı, kaç tuzak, kaç acı? Ne kadar çokmuş insan yükü. Neden taşır ki insan kendinde bu kadar yükü? Bir de sana ulaşmamanın yükü değiyor tarifsiz. İnsan anlatamıyor işte ne kadar yorulduğunu ve ne kadar sabretmek için çığlık attığını, kimseler duymasın diye de kendine ayırdıklarının arasında sakladığını. Hep kendin de yalnız bulur o çok bilinen ama hiç görünmeyen hüznün saplantılarını. Ölmeyecek gibi yine asıyoruz ceketimizi, bugün de bitti şükürler damıtarak. Uyumuş bir günaydın hep eksikti sabahlarımız da. Bilindik yollar aydınlatıyor sessiz, sakin yol üstü çiçekleri kadar yorgun.
Ne diyordu şair? Şimdi güz güllerinin teninde bir ağlayacak, bin susacak… Şairler neden tüm güzel kelimeleri bilir ve neden bizden önce hepsini sahiplenirler? Hayat sürekli yeniler kendini diye bir söz vardı. Oysa bizim hayatımız hep birilerinin iki dudağının arasına sıkışmış. Lütuf gibi küçük küçük ödüller verilir, değerini bilin diye bir göz oyması. Sırlar ve sınırlar belirgin de bize uymuyor kelime oyunları. Aklım mantığımı kışkırtıyor, biliyorum hep özlemekten oluyor. Bir dua kâfiydi ikimize, biz seninle aynı duaya dönüp güneşin doğuşuna yüz sürebilirdik. Martı kanadından bir tüy düşüyor önüme, bir dilek tutsam adı sen olur muydu? Kıyıp ta itiraz edilmeyecek tozpembe hayaller kuruyorum, hayat dediğin hep yalanlar ve hep sorulardan ibaret değil midir? ‘‘Ömrüne iyi dilekler diledim, gözlerini yumduğun yerde anılarını topladım’’…