"İstanbul Yeni Kapıda düzenlenen Van tanıtım günleri, dört güne sığdırılmış kocaman bir umut ışığı".

Farklı illerden ve farklı bölgelerden gelen insan kalabalığı, uzun uzun sarıl'malar, bir birlerine kenetlenen eller ne güzel bir bağlılık ve ne güzel bir enerji. Uzun yolculukların verdiği yorgunluk izleri bile yoktu yüzlerinde, sadece rüzgârın esintisi ile havada uçuşan özlemek vardı birde uzayıp giden bir açılışın heyecanı. ‘Van Dernekler Federasyonu’ yöneticilerinin ellerinde ise uzun uzadıya yayılan bir kurdele. Tahmini altı metre vardır, anı olsun diye küçük bir parçasını aldım. Uzayıp giden kalabalığın karşına geçilen bugünün anısı birkaç iyi giyinilmiş adamların arasında varlığını gösteren bayanlar vardı artık. Bu işte bir ilerleme vardı ve güzeldi. Van’ı temsil eden bireylerin yarısından fazlası hep başkandı, farklı farklı kurumlarda başkanlık eden bireyler, isimlerini unuttuk'larıma hep başkan dedim. Ne yana dönsem hep bir başkan mevcuttu çünkü.

En çok uğrak stant bizim standımız olmuştu ‘Van Gazeteciler Cemiyetinin’ basın standı. Büyük bir ilgiden çok artık bir şikâyet merkezi yerine dönmüştü gelen giden şikâyet kutusu olarak bizleri seçmişti. Hiç bu kadar çok özel hissedilmemiştik, bizi eleştirenler artık başkalarını eleştiriyorlardı onu yazın, bunu yazın talimatları yağıyordu. Bizim reklamımızı ve tanıtımımızı yapın diyenler de cabası. En güzel ve en mantıklı şikâyet çocuklardan geldi bizi unuttular ne bir balon, ne bir hediye, nede eylene bileceğimiz bir oyun yeri yok denildi. Gönüllerini almak için yan stantlar dan şeker aldım verdim. Çünkü biz bile unutmuşuz ikramlıklarımızı. Keşke hep bu kadar kolay olsa ve hep bir şeyler ile yetine bilsek ama bu şartlar ve bu imkânlar ile çok zor. İnsanları memnun etmek çok zormuş bir kez daha iyi anladım. Bu kadar küçük bir koordinasyon ile bunca halkı bir araya getirip tanıtım yapmak, etkinliği organize etmek çok güç bir durum ve artık ‘birkaç iyi giyinilmiş adamda’ yoruldu diye biliyorum sessizce duyurmamak adına. Oysa en çok memnuniyetsiz olan ve şikâyetçi olan bendim meğer beni bile etkilemişti bu etkinlik. Güzel baktım bu defa gökyüzünün kızıllığı ve gün batımında ilerleyen türkülerin sıcaklığı ile…

Van’dan Yüzüncü yıl üniversitesinin kedi evinden iki yıldır güzellik tacını kimseye kaptırmayan güzide olan Van kedisi unutulmamıştı hanımefendiye özel stant ve özel güvenlik sağlanmıştı. Kucağıma aldım sevmek istedim prenses rahatsız olmuş elimi kafasına uzatmam ve tırnaklarını geçirmesi bir oldu. Şunu anladım ki en çok sevdiklerimiz canımızı acıtıyormuş. İyi oluyor arada can acısı, insan olduğumuzu ve bir duygu taşıdığımızı hatırlamanın tek yolu bu sanırım. Bunun için de artık bir mesafe dedim. Onunda anlayacağını sanmıyorum çünkü yol hikâyelerin anıları kadar izleri de derin olur.

Güzel insanlar tanıtım, güzel insanların hatırlattıkları kocaman tarihin unutulmuş yüzlerini. Biat edilmesi gereken o kadar çok kültür, sanat ve edebiyat var ki; hangi birine kapımızı aça biliriz bu mümkün mü? Unutuyoruz işte insan hafızası öyle bir şey ki böylesi büyük etkinlikler ile karşı karşıya gelindiğinde en yakınlarımız dan en uzağımız dakilere büyük haksızlık ediyoruz. Böylesi büyük çalışmalarda ben var mıyım? Oda var mıydı? Demek yerine ben ne yapa bilirim demek gerekmez mi? Van dedik, Van'lıyız dedik o zaman birey değil çatı olmalı ve bu çatının altına sığınan şahıslar değil de şahsiyetler olmalı. Birimizin sorunu hepimizin sorunu olmalı. Ama sanırım biz hala bireylere takılıp bütün güzellikleri kaçırıyoruz. Küskünlük diyoruz buna, olsun buda güzeldir. İnsan en çok sevdiklerine kırılır sevmek fiili her dilde ve her yürekte güzeldir önemli olan o dili güzel kullana bilmek telafisi mümkün olan kelimelerden cümle kura bilmek. Yüklendiğimiz sorunlar kadar yüklendiğimiz sorumluluklar da ağır ve insan bu yükler ile ne kadar yol ala bilir ki?

‘‘Hayat kısa kuşlar uçuyor’’ diyor şair ve gerçekten biz bunun farkında mıyız?