Çocukluk yıllarımızdı...

70'li yıllar falan...

Nüfusu 3-5 bin olan, 8 ayı kış, 2 ayı toz-toprak ve geriye kalan 2 ayı da yaz ve sonbahar olarak geçirdiğimiz küçük bir dağ kasabasındaydık

Biraz yoksulduk....

Biraz da dünyadan bi haber.

Teknoloji, hidroelektrik santralinden akıp gelen cılız ışınlardı.

Dünya ile bağımız ise altı pilli radyo idi.

Siyah beyaz televizyonlar ile çok sonrasında tanıştık, ki kasabada ancak üç-beş evde vardı.

Ramazan 30 gün boyunca, ellerimizde yemek dolu tabaklarla mahalle arasında mekik dokurdu.

Vahide hala kuru fasulye göndermiş ise rahmetli Sabiha teyze Keledoşla iadeyi ikramda bulunurdu.

İftar saatine kadar tek çeşit olan yemek, iftar sofrasında 10-15 çeşit olurdu.

Haliyle, biz çocukların gözleri başka sofralarda kalmazdı.

Köylerden bayram alışverişi için akın akın insanlar gelirdi kasabaya.

Bazen haftalar öncesinde.

Büyüklerimiz, tanısın tanımasın, kimi çarşıda gördüyse, kolundan tutar, iftara eve getirirdi.

Tanıdık olsun yabancı olsun, çarşıda iftar açması ayıp sanırdı.

Ramazanı böyle ifa ederdik.

Bayrama günler kala,perdeler,döşek ve çarşaflar yenilenirdi.

'Kuafor-berbere gitmek biz çocukların harcı değildi.

Ya koyun kırpma makası ya da dişleri körelmiş makine ile tras olurduk.

En alâ bayramlığımız,ya Antep dokuması bir fanilaya ya da kayseri işi fitilli pantolondu.

Gislaved lastik ayakkabıları ancak zengin çocuğuna nasip olurdu, nasibimize bir kara lastik düşmüş ise ne ala...

Vay be ...

Ne günlerdi be...

Ne bayramlardı öyle?

Bayram namazı ezani ile uyanır mezarlıklara koşardık.

Elimizdeki bez torbaları, mezarlıklardan dağıtılan, lokum-seker-bisküvi vs yiyecekler ile doldururduk.

Sonrasında kahvaltı dahi yapmadan, dağılırdık kasabanın dört bir yanına.

Bir gün... iki gün... üç gün..

Durmadan, yorulmadan ev ev gezerdik.

Bayramda evin kapısını kapatmak ayıpların en ağırıydı.

Hey gidi günler...

O tad o ahenk ne oldu da böyle bozuldu?

Şimdiki çocuklar, aynı apartmandaki dairenin kapısını dahi çalmıyor.

"Ay bebeğim bu bayram nereye tatile gitsek" muhabbetleri günler öncesinde başlıyor.

Kapılar kapalı, suratlar asık.

Sokakta çocuklara harçlık veren , AK sakallı, nur yüzlü ebeveynler yok artık.

Zorunlu olmazlarsa el dahi öptürmeyecekler.

Ne günlere kaldık gardaş.

Buna 'BAYRAM ' mi denir?

Torunun, dedenin elini öpmediği, kızın ve oğlun, ana-babanın kapısını çalmadığı,mezarı basında bir Fatiha okumadığı BAYRAM, Bayram midir?

Ne oldu da böyle geçmişimizden uzaklaştık?

Çocuklarımızın, çocuklarına anlatabilecekleri bir miras dahi bırakmadık.

Âdeta paranın ve teknolojinin esiri olduk.

Birbirimizden uzaklaştık ve daha da uzaklaşıyoruz.

Yabancılaştık birbirimize daha da yabancılaşacağız.

Ve yozlaşma ile yeni bir bayrama giriyoruz.

Hal böyle iken "BAYRAM GELMİŞ NEYiME' demekten başka ne halt gelir elimden...