Önceki makalemin 2. bölümünü yazıyordum.

Yüksekova'daki saldırıda yaşamını yitiren anne Karakaya ve 11 aylık bebeğinin haberi düştü medyaya.

Masum...

Günahsız...

Silahsız, iki can daha kurşunların, bombaların hedefi olmuştu.

Bir yuvaya daha ateş düşmüştü.

Yaşamı ve yaşamayı esas alan biri olarak, bu gayri insani saldırıyı sosyal medya hesabımda kınadım.

Birileri zaman kaybetmeden yorumlayarak yine kin ve nefretlerini kustular.

Belden aşağı vurdular.

Bu 'insanlıktan cıkmış trollere' iki bir cümle yazıp makaleme başlayacağım.

Eyyy vicdan...

Sen ki, Roboski karşısında duyduğun acıyı eğer ki anne karakaya ve 11 aylık bebeğinin ölümü karşısında da duyamıyorsan bil ki sen vicdan değil sadece bir taşsın.

Eğer ki üzülmek için, ölen kişinin rengine, diline ve milliyetine bakıyorsan sen bir vicdansızsın...

Anne karakaya ve 11 aylık bebeğine rahmet kederli ailesine başsağlığı diliyorum....

######################

Makalemin 1.bölümünde HDP ve CHP arasında zaman zaman hayata geçirilen yakınlaşmaya dikkat çekmiştim.

Yani Cumhuriyettin kuruluşundan bu yana Türkiye halkları adına zerre kadar pozitif bir durum yaratmayan yakınlaşma...

Yaklaşık 80 yıl bu hengame içinde geçti.

80 yıl aradan sonra, Kürtler kendi inisiyatif ve güçleri ile siyasi alanda kendilerini hissettirmeye başladılar.

80 milletvekili 100 ü aşkın belediye başkanları ile yerelde iktidar merkezi alanda da nerdeyse 'ana muhalefet' misyonunu yüklendiler.

Halklar arası kalıcı çözüm en üst perdeden konuşulmaya başlandı.

Zaman zaman silahlar dahi sustu

Müzakereler yapıldı.

Masalar kuruldu (OSLO-DOLMABAHCE -HABUR VS)...

bir nebze de olsa umutlar yeşermişti.

Ve umut yeşerten tüm bu gelişmeler AKP'nin iktidarda olduğu yıllarda gerçekleşti.

Yani, ANAP, SP, DYP, CHP iktidarlarında cesaret edilmeyen işler AKP'nin iktidar döneminde yapıldı..

BARIŞ DÜŞMANLARI SALDIRDI

Halklar arası yakınlaşmanın başladığı, yüzlerde tebessümün yeniden görüldüğü bu süreçte en önemlisi kalıcı barışa dair umutlar yeşermişti.

Kardeşlik ve barış ikliminin egemen olduğu kısa ömürlü süreçte, bu işin taraflarından biri olan Donemin başbakanı R. Tayyip Erdoğan ve Akp iktidarına yönelik fütursuz bir saldırı başladı.

Başta MHP ve onun o zamanki paydaşı olan CHP adeta bir ayaklanma başlattı.

"Ülke bölünüyor... ülke geleceği teröristlerle pazarlık masasına taşındı. Yargı Habur'a taşındı... teröristler güllerle karşılandı vs. vs"

Ve söylemlerin ardında, çok sayıda insanin yaşamına mal olan bombalama eylemleri yapıldı.

Suruc, Yenimahalle, İstanbul, Ceylanpınar vs.

Yani, OSLO ve DOLMABAHÇE ruhu sabote edildi.

Ayrılıklar iyiden iyiye derinleşti.

Bunu fırsat bilen FETO terör örgütü Erdoğan ve AKP iktidarının imhası için sinsice beklediği pusudan çıktı

Tam da bu sırada Roboski katliamının olduğu bilgisi geldi.

KÜRTLER NERDE YALNIŞ YAPTI???

Tüm bunlar olup biterken, biz Kürtler dahi tüm siyasi yapılar bir suçlu aramaya çalıştı .

Suçlu tanımlamasında Sn. Erdogan ve AKP iktidarında hem fikir olundu.

Kimse neden ve sonucu araştırma gereği duymadı.

Yay iyiden iyiye gerilmişti.

Koskoca bir umut (çözüm) sürecinin sonuna gelinmişti.

Ok yaydan fırlamış ve yüzlerce insanın hayatına mal olan HENDEK OPERASYONLARI başlamıştı.

Barışa dair zerre kadar umut varsa o da tükenmişti.

Halklar arası barışı esas alan müzakerelerin sabote edildiğine inan FETÖ terör örgütü, harekete geçmiş ve darbe teşebbüsünde bulunmuştu...

Fakat her ne hikmetse, ülke adım adım karanlığa sürüklenir iken muhalefetin söylemi değişmemişti.

oysa böylesi bir süreçte HDP farklı bir strateji izleyebilirdi.

Yıllardır Kürt sorunun çözümü konusunda statükocu söylemden uzaklaşmayan CHP'den uzaklaşıp, kendileriyle Dolmabahçe'de elini taşın altına koyan Sn. Erdogan ve iktidarına bir şans tanımalıydı.

Bu kadar ağır saldırıların altında kalan iktidar konusunda empati yapmalıydılar.

Ama bu yapılmadı.

Referandumda dahi CHP'nin istemleri doğrultusunda 'HAYIRCI' olmayı tercih ettiler

Bu yaklaşımlar, trenin raydan çıkmasına sebep oldu.

Vagonlar uçurumdan yuvarlandı.

O vagonlardan bulunanların tümü ya öldü ya da ağır yaralandı.

Ve bu sabotaj sonrasında bile taraflar birbirlerini suçlamayı sürdürdü.

Siyasi alan imha edilirken, kartlar yeniden marjinal yapılara teslim edildi.

Ama kimse bunu konuşmaya cesaret dahi edemedi.

Konuşanlar ve yazanlar ise 'IHANETÇİ' damgası ile yaftalandı.

Yani anlayacağınız, filler tepişti, çimenler ezildi.

Lakin esas olan üzücü ve ürkütücü olan bu girdabın hala hükmünü sürüyor olmasıdır.

Belki ben yanılıyorumdur.

Belki size inandırıcı gelmeyebilir.

Ama belgeler ve tarih yanılmaz.

Kalıcı barışın yeniden inşa edilmesi dileği ile kalın sağlıcakla...