Şu anki iktidar, rakibinin rekabeti karşısında hırpalanan esnaf, haylaz evlatların hırsızlığı ve savurganlığıyla sağa sola savrulan baba, hanım dırdırıyla psikolojisi bozulan koca misali, hıncını alabilecek birilerini arıyor.
Daha da ötesi bu kurban üzerinden hem hıncını alacak hem de ayakta kalabilmek için kaybolan prestijini kurtaracak.
Ki Türkiye’deki siyaset yıllar yılıdır hep böyle yürüdü...
Ne zaman ki, siyasi, ekonomik, askeri alanda daralma olduysa 'Kürt Sorununu' gündeme taşıdılar.
Çünkü bu tür daralmalardan kurtulabilmenin yolu Kürtleri incitmekten geçiyordu.
Kürt'ü incitme, aynı zamanda iktidara ses yükselten kendi tabanın da gazını alıyordu...
Yani "Kürt babasını görmesin" en kolay kurtuluş yolu olarak görülüyordu.
Geçmişten günümüze kadar bu hep böyle süre gelmiştir.
İşte bugün Kürtlerin seçilmişlerine yönelik kayyım politikaları da bu agresif psikolojinin tezahürüdür.
Lakin, bu tür politikaların yaşanan tükenmişliğin telafisi anlamında maalesef bir işe yaramıyor artık
Geçmişten gelen tecrübe bunun en büyük delilidir.
Her kayyım politikası sonrası, mağdur edilen Kürtler bir sonraki seçimde daha da güçlenerek çıkarken, kayyım politikaları ile üstünlük sağlamaya çalışan akıl ise her sonraki seçimde daha da fazla kan kaybediyor.
Çünkü her türlü anti demokratik muameleye maruz bırakılan Kürt de eski Kürt değil artık.
Yılların verdiği acılarla adeta çelikten bir süngüye bürünen Kürt direniyor, sokaklara iniyor.
Demokratik mücadelede ısrar ediyor.
İktidarı yıpratmak için muhalefete destek sunuyor.
"Benim Cumhuriyet bayramımın kutlamalarına katılmayanlarla işim olmaz" diyen Mansur Yavaş, Kürt konferanslarına salon vermeyen Muhittin Böcek gibi faşist anlayışlara rağmen CHP'ye destek veriyor.
İşte son 31 Mart seçimleri yani Türkiye metropollerindeki % 95 Büyükşehir belediyelerinin CHP'ye geçtiği seçimlerde olduğu gibi.
Ki daha da ötesi, geçmişte iktidarın yanında yaralan Kürtler dahi iktidara sırt çevirmiş durumdalar.
Ya peki İktidar tüm bunları gördüğü halde neden hala bu kayyım politikalarında, gözaltı ve tutuklama operasyonlarında ısrar ediyor!
Bu aklı iktidara veren kim!
Yani bu intihar değil de ne ?
En az bir dönem daha iktidarda kalmayı düşünenler bu kafayla mı bunu başarmayı düşünüyorlar!!!
Bu aklı kim veriyor!
Kendileri dışında tüm siyasi aktörler kendilerine muhalif iken,
Kalbi kırılmış Kürtler gün be gün uzaklaşıyor iken, iktidarın ömrünü nasıl uzatacaklar!
Birkaç aşiret ağasının (ki artık kendi köylerinde dahi oy alamayan aşiret ağaları) desteğiyle mi?
Yoksa, bölgede kimsenin selam dahi vermediği korucu ve korucu başlarının desteğiyle mi?
İyi bilinsin ki ne bunlardan ne de iktidar nimetlerinden faydalanmaktan başka derdi olmayan, sözüm ona 'Reis sevdalısı! hırsızlardan bu iktidara fayda gelmez.
Bırakın ömür uzatmayı bu gereksizler iktidarı entübe ederler ...
Yani sözün kısası bu gidişat aklı selim bir gidişat değil.
Gaye günü kurtarma siyaseti 'ise bir lafım olmaz. Yok eğer uzun soluklu, kalıcı ülke barışı merkezli siyaset düşünülüyorsa bir an önce bu akıldan vazgeçilmeli.
Bu ülkede en ağır yük ve sorumluluk AKP-MHP ve DEM'in kefesindedir.
Dağda ölen Mehmet'in anne-babası hesabı AKP-MHP'den sorar, Kürt Şoreş'in, de DEM'den sorar.
Kimse, havandan su döven, halkların düşmanlığı üzerinden siyaset yürüten, kürdü tehdit eden, küfür eden, Müsvat Dervişoğlu, Enginyurt, Mansur Yavaş, Ümit Özdağ gibi gereksizlerden hesap sormaz.
Masaya oturacak olanlar, barışı inşa edecek olanlar, 40 yıllık adı konulmamış savaşta yaşanan acılara taraf olanlardır
Bu taraflar da AKP-MHP ve DEM'dir.
Bu üç aklın kavgası sadece ve sadece kan ve gözyaşı üzerinden beslenen, toplumda karşılığı olmayan siyasi yapılara yarar.
Hal böyle iken.
Kapıya dayanan büyük tehlike görülmüş iken,
Vakit çok geç olmadan. Yeniden eller sıkılmalı ve yakınlaşılmalı...
Bu sadece Türk ve Kürt Halkının değil ülkedeki tüm halklar adına büyük bir umut olur.