Asıl fırtına “Batı’da kaybettirmek” meselesi üzerine koptu. Çünkü İstanbul başta olmak üzere birçok merkezde HDP kilit parti konumunda. Cumhur İttifakı temelde gücünü muhalefetin “bir araya gelememesi”den alıyor.



Yerel seçimlere iki aydan az bir süre kalırken siyasi arena adeta satranç tahtasına dönmüş durumda. Hiçbir seçimde olmadığı kadar anlık değişen stratejik ve taktiksel hamleler görüyoruz. Öyle görünüyor ki 31 Mart’a kadar da sürpriz hamleler gelebilir. Gelinen aşamada iktidar partisi AKP, yerelde de MHP ile yoluna devam ederken ana muhalefet partisi CHP ise İYİ Parti’yle ittifakta anlaştı. Tabii bu tabloya rağmen büyük kentlerde hiçbiri rahat bir nefes almış değil. Çünkü her iki ittifakın sahipleri de Kürtlerin hesaba katılmadığı bir denklemde işlerinin kolay olmadığını biliyor. Tam da bu noktada İstanbul başta olmak üzere birçok büyükşehirde HDP kilit parti olarak dikkatlerin odağında.

Bu ahval ve şerait içinde HDP bir tarafın ölçüsüz saldırılarına ve ithamlarına maruz kalırken diğer taraf ise HDP’yi yok sayamıyor. Çünkü ülke siyasetinde bütün taraflar HDP’nin özgül ağırlığının farkında. Bu, 7 Haziran’dan beri var olan ama sindirilemeyen bir realite. Özellikle yerel seçimlerde HDP’nin özgül ağırlığının daha da kritik önemde olduğu anlaşılıyor. Bu nedenle ne iktidar ne de muhalefet, HDP’siz politika üretemez durumdalar. Şu anda yayınlana anketlere ve medyadaki tartışmalara bakıldığında ortak bir sonuç çıkıyor: HDP ya kazandırır ya da kaybettirir. Dolayısıyla HDP’nin birçok büyükşehirdeki kilit rolünü hiç kimse yadsıyamıyor.

Batı’da HDP’nin rolü

Burada HDP’nin çok erkenden kendi özgül ağırlığının farkında olması önemliydi. Çünkü bu, kapsayıcı ve rasyonel stratejilerin belirlenmesi ve saha çalışmalarının hızlıca yapılması için motive edici bir durumdu. Bunun sonucunda birbirinden farklı ama herkesi demokrasi kavşağında buluşturan özgün bir seçim stratejisi ortaya çıktı. Buna göre; Kürt coğrafyasında kayyum atanan belediyelerin geri kazanılması ve ülkenin Batı’sında ise AKP – MHP ittifakına kaybettirmek amaçlanıyor. Bu iki stratejinin ilkinde HDP; eş başkan adaylarını ön seçim ve eğilim yoklaması gibi çoklu yöntemlerle belirlerken farklı Kürt partileriyle de ittifaklar yaparak ulusal birlik temelli bir adıma da öncülük etti.

Tabii asıl fırtına “Batı’da kaybettirmek” meselesi üzerine koptu. Çünkü İstanbul başta olmak üzere birçok merkezde HDP kilit parti konumunda. Cumhur İttifakı en temelde gücünü, karşısındaki muhalefetin “bir araya gelememesi”den alıyor. Gerçekten CHP’nin ürkekliğinden dolayı geniş tabanlı bir demokrasi gücü hiçbir zaman yaratılamadı. Ama HDP, muhalefetin ürkekliğini dikkate almak yerine toplumun demokrasi beklentisine cevap olmayı tercih etti. Tam da bu sebeple duygusal davranmak yerine demokrasi adına “fedakarlık” yaparak bazı büyükşehirlerde aday çıkarmadı. Bunu yaparken de siyasi spekülasyonların ve anlamsız polemiklerin tarafı da olmadı. Bunun yerine rasyonel bir politikayla batı kentlerindeki belediye Meclis üyeliklerine odaklanarak HDP’nin yerel demokrasi perspektifinin Türkiye’nin batısına taşınması gibi bir fırsat var. Dolayısıyla il ve ilçelerin özgünlüklerine göre yürütülen esnek politik tutum beraberinde siyasette daha dinamik bir gücün ortaya çıkmasını sağlayacaktır.

Feragat yok, fedakarlık var

Bununla birlikte HDP’nin kendi seçmenine stratejisini anlaşılır şekilde anlatmasının gerekliliği de yadsınamaz. Ama Kürtler başta olmak üzere HDP’liler, bu stratejinin en temelde kendi belediyelerinden bir “feragat” olmadığını, demokrasi adına Batı’da bir “fedakarlık” olduğunun da farkında. Dolayısıyla HDP’nin kayyum atanan 96 belediyesiyle birlikte farklı il ve ilçeleri de kazanması gayet mümkün. Bunların hiçbirinden feragat edilmiyor. Bununla birlikte muhalefetle uğraşmanın ülke demokrasisine hiçbir katkısı olmayacağı ortada. Zaten “Batı’da kaybettirmek” stratejisinin herhangi bir partiyi doğrudan desteklemekle ilgisi bulunmuyor. Bu nedenle taktiksel bir duruşla stratejik bir sonucun yaratılması için elbette muhatap iktidar olacaktır. Çünkü icra makamı, iktidardır.

Sonuç olarak HDP’ye saldırıların temel sebebi, bu yerel seçimde daha da belirginleşen özgül ağırlığıdır. Aksi takdirde 6 milyon yurttaşın oy verdiği siyasal bir organizasyonu kriminalize etmenin bir mantığı olabilir mi? Bunun yerine demokratik zeminde eşitler arası bir seçimin imkanlarının yaratılması gerekiyor. Çünkü tecrübeyle sabittir ki HDP’nin 6 binden fazla il-ilçe yöneticisi ve parti yöneticisi tutuklansa da, propaganda araçlarından yoksun bırakılsa da onun Türkiye halklarıyla olan özel bağını koparmak mümkün olmadı ve olmuyor. İşte demokrasi de budur, fedakarlık da bunun içindir.