İnsan dediğimiz canlı varlık, yüzbinlerce yıldır, hatta belki milyon yılı aşkın süredir yeryüzünde yaşıyor.
Mağarada uyuduğu, yaprakla örtündüğü, hayvanlar gibi içgüdüsel hareket ettiği ilkel vaziyetten çıkıp, diyalog kurmaya başlaması, bir arada yaşamayı, toprağı işlemeyi, hayvanları evcilleştirmeyi, köyler, kentler, devletler kurmayı öğrenmesi, yüzbinlerce yıl aldı.
Günümüz takım elbise kravat, abiye formuna ulaşması öyle hemen olmadı yani.
Fakat ben hâlâ, aramızda yaşayan bazılarının kıyafet giymeyi öğrenmiş olsa bile, bu evrimi tamamladığından tam olarak emin değilim. Ciddi şüphelerim var.
Eminim sizlerin de vardır.
NASIL BİR VİCDAN !
21’inci Yüzyılın ilk çeyreğini tamamlamak üzere olduğumuz bu gün, yüzbinlerce yıllık insanlık birikimine, mirasına, demokrasiye sahip çıkan, hiçbir suç işlemeden, sadece vatandaş olmanın bilinciyle Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’ndan gelen kanuni haklarını kullanan, ülkede yaşananları protesto için sokağa çıkan, üstelik bu yönleriyle gurur duyulması gereken, mizahi yeteneklerini de sergileyen, 18-19, hadi olsun olsun 21-22 yaşlarındaki, belki cebinde parası, ayağına giyecek 2’inci bir ayakkabısı olmayan gençlerimizi, çocuklarımızı, o üzerine titrediğimiz, gözümüzden sakındığımız, pamuklara sardığımız çocuklarımızı, acımasızca dövenler, ayağını kıranlar, yüzlerine biber gazı sıkanlar, yerde sürükleyenler, işkence edenler, kız eylemcilerin göğüslerini elleyenler;
Mağara dönemi ilkelliğinden çıkmış, tam olarak insanlaşmış sayılabilir mi?
Bence Hayır…
DEMOKRASİ
Şimdiki insan neslinin atası olarak kabul edilen Homo Sapiens, antropologlara göre ortalama 250 bin yıldır var ve dilbilimcilere göre 65 bin yıldır birbiriyle konuşabiliyor, 5 bin 500 yıldır yazmayı-okumayı biliyor.
Sapiens, tarih boyunca, feodal, monarşist, totaliter ve faşist rejimlere başkaldırmış, onları yıkıp yerine daha eşit yaşayabileceği yönetim biçimleri kurmaya çalışmıştır.
Keşfedilen en adil yönetim biçimi, uygarlığa açılan kapı olan Demokrasi olmuştur.
Halkın kendi kendisini yönetme biçimi olan demokrasilerde, siyasal yönetim ve denetim, düzenli aralıklarla seçilen temsilcilerin eline verilmiştir.
Toplumsal ve ekonomik durumu ne olursa olsun tüm yurttaşlar eşit sayılmış, herkesi fikrini özgürce ifade etmesi sağlanmıştır.
Toplumsal sözleşmeler olan Anayasalarda, bu haklar yasal güvence altına alınmıştır.
Türkiye’de de Anayasanın 34. maddesine göre, “Herkes önceden izin almadan silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.”
Büyük savaşlar verildikten, bedeller ödendikten sonra kazanılan bu haklar, toplumun varlığını dayandırdığı temel güçtür. Türkiye anayasal laik, demokratik bir hukuk devletidir. Bir monarşi veya feodal devlet değildir.
GENÇLİK
İşte bu yüzden, henüz 18-22 yaşındaki o pırıl pırıl geleceğimizin teminatı gençler, tarihsel olarak neyi kaybetmek üzere olduğumuzun farkında olduğu için sokağa indi.
Bu çok değerlidir ve ülkenin geleceği adına umut vericidir.
Esasında toplumun tüm kesimlerinin buna sevinmesi, mutlu olması gerekir. “Bunlar ne biçim genç, dünyadan haberleri yok” denilen, evde çorabını yerden kaldıramayacak kadar basiretsizlikle suçlanan o gençlik, her şeyin farkında olduğunu, gerektiğinde demokrasiye ve cumhuriyete sahip çıkabileceğini ortaya koydu.
Bu gençlik, dövülmesi değil, iftihar edilmesi gereken bir gençliktir.
Üzerinde yaşadığımız bu yeryüzü parçasını, ülkesini, haklarını, demokrasiyi sahiplenecek kadar duyarlı ve bilinçli bu gençlik, sahip olduğumuz en kıymetli hazinedir bizler için.
TARİH ÖNÜNDE MAHÇUP OLACAKLAR
Bu ülkenin gençleri, ülkeyi yönetenler ile onların yanında hizalananlar rahat etsin, sonsuz bir konfor içinde yaşasın, menfaat düzenleri bozulmasın diye, işsiz kalmak, okuduğuna pişman olmak, geleceğinden endişe etmek, acı çekmek zorunda değildir.
Bu ülkenin gençleri, her insan gibi, haysiyetli yaşama, düzenli beslenme, medeni koşullarda çalışma, gelecek üzerine hayal kurma hakkına sahiptir.
Engel olanlar, hem kendi çocukları hem de tarih karşında mahcup olacaktır.
*****
Sevgili okurlar, içimizde kanlı kesikler açıldığını hissediyor, bunu birbirimizden saklıyoruz ama, biliyoruz ki bu gün gençleri ayağa kaldıran olay, İmamoğlu’nun tutuklanması meselesi değildir.
Ekonomik krize, yüksek enflasyona, artan işsizliğe, adaletsizliğe, hukuksuzluklara, kamu kaynaklarının pervasızca kullanılmasına, laiklik ilkesi ve demokrasiden uzaklaşılmasına, mutlu bir azınlığa karşı, halkın nerdeyse yüzde 80’nin açlık sınırının altında yaşamak zoruna bırakılmasına verilen tepkidir.
Türk Lirası, 3 yıldır savaşta olan ve Rusların yerle bir ettiği Ukrayna parası ile, utanç verici bir şekilde eşitlenmiş durumdadır. Önceki gün 1 Türk Lirası 1,09 Ukrayna Grivnası olmuştur. Dolar, Euro, faiz, enflasyon, atı alıp Üsküdar’ı çoktan geçmiştir.
Liyakatin değil sadakatin ülkemizi sürüklediği bataklığı, bu ülkenin pırıl gençleri görmektedir. Bu yüzden ayağa kalkmaktadır.
AİLELER PERİŞAN
Açıkçası bu bayram günü başka şeyler yazmak isterdim. Ancak mutluluk, sevinç, huzur getirmesi ve kutlanması gereken bu mübarek Bayramı, ben şahsım olarak bu yıl kutlamıyorum.
Sebebi, siyasi görüşü ne olursa olsun, son bir hafta içinde ülkenin ve kendilerinin geleceğine sahip çıkmak üzere sokağa çıkan yüzlerce gencimizin darp edilmiş, tutuklanmış ve binden fazlasının halen gözaltında tutuluyor olmasıdır.
Kendileri ve aileleri her anlamda perişan durumdadır, endişe içindedir, acı çekmektedir ve hiç biri bayram kutlayacak halde değildir.
Haliyle bayramı yaşamamız mümkün değildir. Müsebbipleri ilahi adalete ve halkın vicdanına havale ederek, gençlerin özgürlüklerine, ailelerimizin tez zamanda çocuklarına kavuşmaları dileğiyle…
Kalın sağlıcakla…