Kaçıncı hayal kırıklığıdır yenilgi? Kaçıncı yürek burukluğudur sözlerdeki nem? Geceye sığındım yine, cevabını bildiğim soruların peşinden gidiyorum. Aslında bütün gerçekler ordaydı. Sağlam bir oyuncuyu andırıyordu devir daim yaptığın bütün sözler. Sahi hangi doğrunun konuşmasını yaptık ki? Oysa ben sükûnet topluyorum, küçük umutların kırıntıları ile sen ise; parçalanmış sözcüklerinden topaç yapmayı deniyorsun. Gri ve pusluydu ağır bir romanın mizacı gibi satır araların düzensiz. Kelime oyunları çoğalıyor ve en çok sana dair cümlelerin peşinden gidiyorum.
Koca bir sessizliğe bürünür şehir ve yine kendini affeden sen olursun. Oysa sana yadırganmış sözler bahşedilmişti. Yazmak bazen en büyük cevaptır, susmak ise en büyük sanat ikisi de yoktu. Başkasına ait olan sözler sıralanmış, kime ait olduğunun bir önemi yokmuş gibi isimsiz. Oysa isminin değeri tarihin derinliğinde ant içmişti. Kendimde sayıyorum zamanı, kaç bedel ile? Sayfalar yırtık, ipucu bile yasak. Kader çizgisi değildi, her geçen gün eksilttiklerindi. Ertelenmiş gün batımları çoğalıyor, kırılan düşler üzerine sıralanıyor enkaz.
Hep suskundu basamaklar ve hep yokuş aşağı düşerdi çocuklar. Masum dilekleri ile büyüyemediler hiç. Açtığın yaraları saramazsın uğurlasana artık kendini. Çok beklettin, çok bekletildin bir şeyler hep yarım kaldı. Ummadığın bir anda kesilir biletin ya bir kış sabahı, yâda bir bahar anı. Söndürme umudunu bir mum alevinde aydınlat karanlık hücrelerini. Bil ki hep yoldadır son serüvenci. Bir destan yazmalıyım dediğin yerde kuyunun dibindeki giriş cümlelerinin nakaratlarını ezberlersin.
‘‘Duvarların arkasına saklan, karlar düşer üşürsün’’…