Birinci bölümde siyasi partiler yasası ve beslendiği yasalar ışında seçimlere bakınca, temsilciler kimliği ile var olacak insanların durumlarının pek iç açıcı bir halde olamayacağına işaret etmiştik. Çünkü seçim denilen düzenek içinde seçilen temsilciler hem yerel yönetimlerde hem de genel seçimlerde rollerini oynayamıyorlar.
Tamamıyla merkezi kadroların istekleri ve önerileri doğrultusunda roller üstleniyorlar. Bu düzeneğin işleyişine tek tük başkaldıranlar olmakla birlikte ya mevcut statülerinden oluyorlar ya da boşluğa düşüp istenmeyenler oluyorlar. Mevcut parti merkezlerini koruyan kollayan disiplin kurulları devreye girerek görevlerini yaparlar. İşte burada işleyen evrensel hukuk kuralları yok, parti hukuku devreye girer. İlginçtir tüm partilerde bundan memnun gözüküyorlar.
Burada ilginç bir gelişme kendini ele veriyor. Evrensel hukuktan, demokrasi kavramından, adalet terazisinden hareketle istenen makul düzeydeki insan haklarını koruyan bir devlet anlayışına gittiği söylenir. Öyle ya, demokratik devletlerin temel yapısal durumlar böyledir. Bu yapısal durum bir bütündür ve her kes için eşittir. Burada hiyerarşi denilen yönetim şekli kendini gösterir. Bu yönetim görevlerini, işleyiş kuralları mutabakatla belirlenen kaide, kural ve standartlara bağlı araçlarla sürdürürler. Bu araçların ismi yasa, kanun ve Dünya milletlerinin mutabakata vardığı kriterlerdir. Bu fotoğraf içinde her şeyin yerli yerinde durması için yığınlara değil toplumlara ihtiyaç vardır. Çünkü yığınlar çoğunlukla nemelazımcı ve mevcut idarecilere uyarlı dururlar. Bu karşın toplumlar bunlara biraz benzeyen yanları olmakla beraber çoğunlukla sorgulayan ve eleştirisel yaklaşım gösteren özelliktedirler.
İşte buradan sonra esas meselemiz olan seçimleri değerlendirebiliriz. Devlet denilen örgütlenme biçimi de dahil olmak üzere toplumu yöneten kadroların ve işleyen kurumların denetlenmesi sorgulanması hatta korunması o toplumun elinde. Toplum bu denetleme görevini belli aralıklarla yapılan yol kontrolleriyle yapar. Bu kontrollerin adı seçimdir. Eğer seçimler makul standartlara bağlı kalınıp yapılıyorsa sorun yok.
Yok, farklı tutkuların, duyguların ve ideolojilerin tesirinde yapılıyorsa problemler çoğalır. Huzursuzluk, yığınlar için pek umursanmaz ama toplum bilinci ile hareket eden kesimler tarafından yeni arayışlara neden olur.
Toplum bu arayışlarını siyasi parti dediğimiz unsurlarla yapar. Siyasi parti yapılanmaları bundan önceki yazımızda belirttiğimiz durumları ve işleyiş kuralları ile yapmaya çalışıyorlar. Yani durum epeyce sıkıntılı gözüküyor. Türkiye'deki siyasi partilerin durumu bu iken ve toplumlu bu hal u ahval içinde demokratikleşemiyorken; bir de Türkiye'nin Kürt sorunu ve değişik inanç kıskacı kendini dayatıyor. Gölgelenen bu gerçekler Türkiye'deki siyasi partilerin birbirinden rol çalma faaliyetlerine neden oluyor. Kim çok 'Türkçü', kim çok 'milliyetçi', kim çok 'ümmetçi' ve kim çok 'devletçi'. Ondandır ki bunlar tümden gruplaşıyor ve kategorileşiyorlar. Yani toplumcu olmak, bütüncül olmak özelliklerini kaybediyorlar. Yani seçim anlayışları sıkıntılı oluyor...
Devamı Gelecek…