Uykuyla yollarını ayırdığı gibi toprak damlı odanın penceresine yöneldi.

'Pencere' demeye de şahit gerek!

Gün ışığını odaya taşıyan 40×25 cm ebatlarında bir kulek (aydınlatma)...

Mevsimlerden sonbaharın en son demleri...

Vakitlerden sabah ezanı öncesi.

Kulekte göz ucuyla sağa-sola bakındı, sonrasında köyün sırtını dayadığı tepeye kilitledi bakışlarını.

Belli ki birilerinin yolunu gözlüyordu.

İnek sağımında dönen Gülizar Ana'sı "lawo sévdo ... kes dihare an ne?"

(Sevdo kimse görünüyor mu yoksa yok?)...

Sevdo yüzünü çevirmeden "na dadé"...(hayır ana)

Dadé ; "de béla sélameti be... were bariyek daşté béxu, paşé heya gér here "(sağlık olsun gel bir lokma bir şey ye sonra tepeye kadar git)

Dünden kalan gérde (taptapa) ekmeğin yarısıyla bir tabak koyun yoğurdunu iştahla mideye yolladı.

Üstüne bir iki bardak çayı da ekledikten sonra kara lastikleri ayaklarına geçirip evden ayrıldı.

Sevdo (sevdin) henüz 14-15 yaşlarındaydı.

İkisi kız yedi çocuklu ailenin 5 numarasıydı.

İki büyük abisi ve bir ablası evlenip yuvadan uçmuşlardı.

Kendinden 6 yaş büyük kardeşi ruhat ise,  her yaz geldiğinde inşaatlarda çalışmak için köydeki gençlerle ülkenin metropollerine gidiyordu.

Bu yıl da öyle yapmıştı.

Sevdo'nun sabahın köründe aramaya çıktığı kardeşi Sipan ise sadece kendisinden iki yaş büyüktü ve sınır boylarında bir boşluk bulduğu an İran’a kaçağa gidiyordu.

Bu coğrafyada bu kaçakçılara (kolber) denir.

'Kaçak' dediğin de ne!!!

Bir-kaç karton sigara.

Ya da bir iki parça Iran halısı vs.

Eve sağlam dönse cebine girecek yevmiye 3-5 bin tl...

SEVDO SEFO DERESİ YOLCUSU

Sabahın köründe evden ayrılan Sevdo Ağustos' da katmerleşen zemheri sıcaklarının öğlen vaktine yakalanmıştı.

Sussuzluktan bitap düşünce, bir yudum su uğruna rotasını değiştirdi ve yolunu yarım saat uzattı.

Kaniya Zarokan'na (çocukların çeşmesi) varır varmaz başını kaynağa sokup kana kana su içti.

Yüzünü de yıkadıktan sonra tekrar Gıré Sefo'ye (Sefo tepesine ) yöneldi.

Sefo deresi ve ilerisindeki sefo tepesi masum 33 Kürt köylüsünün suçsuz ve günahsız bir şekilde öldürüldükleri bir yerdi.

Mezalimin yaşandığı 1943 yılından bu yana 'Sefo Deresi ' lanetle yad edilen bir bölgeydi.

Ama Sevdo ve yaşıtları bir türlü bu güzergahtan uzak kalmamış ve bu sevda uğruna birçok kayıp vermişlerdi.

SEVDO NAMLULARIN MENZİLİNDE

İkindi vaktiydi...

Bir at kişnemesi duyuldu.

Sévdo'nun tahminlerine göre bu ses 3-5 km uzaktan geliyordu.

Sesin geldiği yöne yöneldi.

Adımlarını hızlandırdı.

İşin kolayına gitti.

10-15 dakikalık zaman kazanma uğruna tehlikeyi göze aldı.

Çünkü gittiği yol hudut kulelerini gözetleyen jandarmanın görüş alanı içindeydi.

Yani artık namluların menzilindeydi.

Namludan ansızın fırlayan kaza kurşunu gelip bulabilirdi küçük bedenini.

Çünkü bir kez 'kaçakçıya'  çıkmıştı ya adları.

Bereket versin ki o gün şans Sevdo'dan yanaydı.

Kuledekiler fark etmemişti kendisini.

Boğazın öte yamacına geçip bir Kayanın dibine gizlendi.

XAŞMÉR HAZO İLE KARŞILAŞTI

Buradan kolberlerin gelmesini bekledi.

Karnı da iyiden iyiye acıkmıştı.

Gülizar ana'nın koyduğu ratép (çıkın)'ı açtı.

Tam lavaş tandır ekmeğine meşhur otlu peyniri yaydı sonrasında ustaca rulo haline getirip yemeye başladı.

Vakit de akşam saatlerine evirilmişti.

Etraf yavaştan kararıyordu.

Kolberlerin geçişi için en  güvenli vakitti.

Atların ayak sesleri Sevdo'nun tepesindeydi.

Sırtını dayadığı kayayı kendine siper edip başını kaldırdığında kendinden üç yaş büyük köylüsü Hazo'nun her zamanki itici kahkahası ile karşılaştı.

Hazo ;"Xaşmér Eşo sélamet zéviri" (Yiğit Eşo selamet döndü)...

Belki de ilk kez Hazo'nun kahkahasından rahatsız olmamış aksine sevinmişti.

Hazo'ya sarılırken kardeşi Sipan ve köylüsü Remzi, Sevdo'nun üzerine atladılar.

Her üç kafadar da gittikleri zorlu yolculukta selametle dönmüşlerdi.

Ne atlar da ne de atların yüklerinde bir zarar ziyan vardı.

Zaman kaybetmeden köye doğru yola koyuldular.

BÉRİNA  BÉRA ZEF XEDARE

Ay ışığı yollarını aydınlatıyordu.

Başka Sinem'e (sinem'ın  vardıklarında 5-6 kadar atlının karartısı Iran yönüne doğru ilerliyordu.

Aldırış dahi etmediler.

Böyle zamanlarda sükût ve sessizlik yaşamla eş değerdir.

Arada bir şakalaşıyor olsalar da sesleri en alt perdeden çıkıyordu.

Keyifli kârlı bir yolculuğun son adımlarıydı.

Köyün girişindeydiler artık.

Ama duyulan köpek sesleri dışında görünürlerde kimseler yoktu.

Oysa bu olağan bir durum değildi.

Hele hele sonbaharın uzun gecelerinde köy karnaval alanı gibi olurdu.

Hestékı Şewé, cep u rast, top şekané oynayan çocuklar olurdu.

Dere boylarında gizli saklı  görüşen sevdalılar olurdu.

Damlarda satranç, dama, bist bergané oynayan yaşlılar olurdu.

Oysaki bu gece hiçbirinde eser dahi yoktu.

Bir gariplik olduğunu hissettiler ama kötüye yormadan köyün ici ne yürüdüler.

Köyün orta yerinde kalan Sevdo'nun babasının evinin önündeki kalabalık Sevdo ve Kardeşi Sipan'ın adım atmasını zorlaştırdı.

Ardında toprak damlı evden dışarıya taşan  'Were lo Hekimo' ağıtıyla iki kardeş oldukları yere yığıldılar.

Ağıtı yakan anaları Gülüzar xanım'dan başkası değildi..

Analarının sesini kilometrelerce uzaktan dahi tanırlardı..

Lâkin anacağızları dertlendiğinde bu parçayı mırıldanırdı.

"Were bêje Hekîmo, oy, oy

Hekîm qurban tu yê bi Xwedê bikî

Xwedê habînî, serê min de nekî nazî

Wî de hê, hê, hê, neke nazî...

Tê merhemekê birîna birîndarê mala bavêmin (Ruhat'é)re çêkî

Ji dûvê enikê, dona zeytê, ji koka darê, darê mazî"

İki kardeş, 'Ruhat ' ısmini duydukları gibi öyle bir çığlık attılar ki ,Sefo deresi katliamında yükselen çığlık,kardeşlerin çığlığı yanında melodi kalırdı.

Sevdo ve Sipan külleri başlarına dökerken Amcaları A.Rıza kardeşleri Ruhat'ın Bursa'da inşaatta düşüp hayatını kaybettiğini söyledi kendilerine.

Teselli etmeye çalıştı.

Lakin nafile..

Teselli etmek mümkün mü!

Ruhat en sevdikleri ağabeyleriydi.

Onlar rahat etsin diye gurbete gitmişti.

Maalesef ne yazık ki birkaç güne kadar tabutla köyüne dönecekti.

Ruhat inşaatlarda düşüp ölen ne ilk ne de son kürt genciydi..

Ruhat gibi onlarcası bu yolda genç yaşta hayata veda etmişlerdi.

Sanki ölüm ve gözyaşlarıyla kurgulanmış bir kader misali.

Ya sınır boylarında bir taş dibinde ya da inşaatta bir duvar dibinde hayata veda etmişler.

Hepsi de yokluk ve yoksulluktan.

Gerçek yaşamdan derlediğim hikayeyi dilim döndükçe sizlere aktarmaya çalıştım.

Tüm Ruhat'ları rahmet ve saygıyla yad ediyorum...

HEKİMO

"Were bêje Hekîmo, oy, oy

Hekîm qurban tu yê bi Xwedê bikî

Xwedê habînî, serê min de nekî nazî

Wî de hê, hê, hê, neke nazî...

Tê merhemekê birîna birîndarê mala bavêmin (Ruhat'é)re çêkî

Ji dûvê enikê, dona zeytê, ji koka darê, darê mazî"

"Wey esmerê,bine şîrê teyrê bazê

Û Esmerê bîne şîrê teyrê bazê

Û emê pêşkêşê hekîmê xwe bikin

Hal û malê dinê bo xatirê birîndara

zêrê serê van pîrekan

Hekîm eger tu yê birîndarê mala bavêmin sax bikî

Tu yê bi zêrê li serême qaîl bû yî qaîl bû yî

Qaîl nebû ezê pêşkêşê Hekîmêxwe bikim

Rûkê hinarî,gerdana nazî, wî de Evdalim,

Evdalim, nemînim, nemînim,nemînim

Were Hekîmo birîndarê mala bavêmin xedare, ne êşîne

Were bêje Hekîmo, oy Hekîm qurban

Tu qutî ya melhemê ji wî alî bînî vî alî

Wî de hê,hê,hê,hê bînî vî alî

Tu dibînî birîndarê mala bavêmin

Ser birînaxwe de kûr dinalî

Tê çêkî melhemekî ji dilê evîndara

Ji tovê bî yê,koka dara, dar kinêrê

Wey Esmerê bîne şîrê teyrê bazî

Wey Esmerê bîne şîrê teyrê bazî

Û emê pêşkêşê hekîmê xwe bikin

Hal û malê dinê bo xatirê birîndara

zêrê stûyê van pîrekan

Hekîm eger tu yê birîndarê mala bavêmin sax bikî

Tu yê bi zêrê li stûyême razî bû yî razî bû

Razî nebû ezê pêşkêşê Hekîmêxwe bikim

Cotê zer memikê karwaşê hijde salî, wî de Evdalim

Evdalim, Evdalim, nemînim, nemînim, nemînim,

Were Hekîmo birîndarê mala bavêmin xedare, ne êşîne...