Vanekspres Yazarı Mehmet Sait İmret'in Yeni Yazısı... Hara'nın Şahitliği Göz 9

‘İnsana dair her şey neden şahitliğe muhtaç ki’ diye bir ses duydum sesinden Yafes. Neredeyse her şey anlatınca oluyor dedin. Anlatınca oluyormuş, geç öğrendim. Anlatmayayım diye içimde tuttum bunca dünyayı. Taşıyor bu paçalarımdan akan dünya. Alın, duyun diye diye bir feryat ile sığınıyorum buralara. Sesim yok, hırıltı sadece.

Merhaba, ben Hara. Sesim size geçsin, şahidim olun. Ben bir gerçeğe uyudum. Buradayım…

Uyuduğum odada küçük bir masa, iki sandalye, eski bir televizyon ve kenarları rutubetten sararmış, kimi yerleri siyah noktalarla dolmuş bir boy aynası. Aynadan sağ omuzuma aynı titizlikle baktıktan sonra çeneme ve dudaklarına baktım. Kafamı öne eğip sağ elinin parmaklarıyla dudağıma dokundum. Yüzük ve orta parmağımı dudağımda gezdirip dokundum. Dudağımda beyaza dönen yerlerimin nasıl da tekrar kanlanıp kırmızılaştığını izledim. Üst dudağıma parmaklarım değerken, burnumdan alıp verdiğim nefesi hissettim. Nefes alışlarımın sakinliğini fark ettim, telaşlandım. Bu telaş heyecanımı arttırmış olmalıydı ki nefeslerim düzensizleşmeye başladı. Doğal olmayan her şey nasıl da telaşa dönüyor dedim.

Sahi bir şeyi anlamak, neden hep nefesi etkiler ki diye düşündüm. Burnuma dokundum. Burnumun tam üstündeki siyah noktaları ve minik çukurları fark ettim. Burun deliklerimden başlayarak kaşlarıma kadar parmaklarımı sürükledim. 

Yüzümü biraz daha izledikten sonra bakışlarım tekrar yukarı kaydı.  Bakışlarım eski boy aynasında gözlerimle karşı karşıya kalınca, boy aynasından uzunca gözlerimi izledim. Kahverengi iris tabakasının içindeki pigmentleri izledikten sonra gözümün tam ortasındaki göz bebeğinin siyahlığına daldım. Aman Allah’ım; bize tüm doğal güzellikleri, sevdiklerimizi ve hayatı daha anlamlı hale getiren, manzaraları görerek tatmamızı sağlayan şeye bak, ne kadar da muazzam bir şey, dedim. Aynadan gözlerinin içine uzun bir süre bakmaya devam ettim. 

Sabahın altısında eski boy aynasından izlediğim sıradan dünyam, bu sefer pek şaşırtıcı gelmişti bana. Zihnimi kurcalayan şeyler, boy aynasından gözlerimin önüne akıyordu sanki. Gözlerle ilgili bir sürü şey canlandı hafızamda. Anılar, çağrışımlar, gel-gitler ve dahası. Zihnim öyle hızlıca yalpaladı ki beni, kendimi bir lisenin küçücük ve öğrenci dolu sınıfında buldum. 

-Şahitliğimin rüyası:

Arka arkaya dizilmiş büyük sıraların ardındaki alçak oturaklara oturan öğrenciler, öğretmenin iki dudağının arasından çıkacak sözü sabırsızlıkla bekliyorlardı. Öğretmen, deyimlerin kökeni hakkında kısa bir bilgi verdikten sonra örneklere geçti. Söylediği ilk deyim ‘göz ardı etmek’ deyimi oldu. Ön sırada oturup itinayla not tutan bir öğrenci kafasını defterden kaldırıp, ‘gereken önemi vermemek’ dedi. Öğretmen, kafasını onaylar vaziyette kaldırıp indirdikten sonra, ‘gözden çıkarmak’ deyip önde oturan öğrenciye baktı. Sözlük yutmuş gibi, ‘bir mal, para, değer yargısı vb. maddi veya manevi varlığın elden çıkarılmasını kabul etmek’ dedi. Öğrencinin yüzündeki tebessüm yavaşça küstah bir hal almaya başlayınca öğretmen, ‘gözlerinin içi gülmek’ der demez öğrenci hemen cevabı yapıştırdı. ‘Çok sevindiği yüzünden, gözlerinden belli olmak!’

Sonra içimden sırasıyla üç deyim geçti: 

Göz ardı etmek: Mevsimlerin doğaya ve insana bahşettiği tüm güzellilere sahip olma hırsından gözü dönmüş bir caninin, sahip olamadığı ya da dizginleyemediği bir şeyi yokmuş gibi davranması.

Gözden çıkarmak: insanın, kendisini her şeyin sahibi olarak görmesi sonucunda, yeryüzünde kendisine hizmet etmeyen yahut biat etmeyen her şeyi, her canlıyı yok etme hakkını kendinde bulması.

Gözlerinin içi gülmek: Bu deyime, diyecek sözüm yok dedi, genç adam. Mutluluğun bile göze yansıdığı bu deyimde, göz; her şeyin en sadık şahidiydi elbet. Şahitliğin tarafsızlığını bozan ise göz değil, akıldı sanki.

Göz diye uyandım.

Boy aynasından birazcık uzaklaşıp sandalyeye oturdum, kumandayı elime aldım. Kumandanın power düğmesine bastıktan sonra açılan haber kanalında aynen şu satırlar yazıyordu. ‘ABD’nin Minnesota Eyaletindeki Minneapolis kentinde polis tarafından gözaltına alınırken öldürülen George Floyd için başlayan protestolar, ülkenin birçok eyaleti ve kentine yayıldı. Minnepolis’te protestoları takip eden foto muhabir Linda Tirado (37), polis tarafından atılan plastik mermi ile gözünden vuruldu.’

Göz diye irkildim.

Sandalyede dona kaldım. Babamın bir gece yarısı eve dönerken sokak ortasında gözlerinden vurulduğunu anımsadım. Adli kayıtlara faili meçhul diye geçen cinayet, aradan geçen onca yıla rağmen gözümün önünden hiç gitmemişti.

Göz diye yalvardım.

‘Bir insan bir insanı neden gözünden vurmak ister ki?’ diye sordum sana Yafes. ‘İnsan, gözün şahitlik ettiği her şeye dâhil olur elbet. Şahitlik, tarafsız bir muhakeme gerektirir. Muhakeme ise, eylemde olmayı’ dedin.

-Sonra ne mi oldu?

Hayatımdan geçip gidenlere yıllar sonra bakınca daha iyi anladığımı hissettim. ‘İnsan kaçırdığı yaşa yıllar sonra başka bir akılla bakıyormuş, fakat hep geç bakıyormuş’ dedim. İnip yukarılardan yanına geldim Yafes, gözlerinin içine baktım. Gözlerin ne güzeldi öyle.

Döndüm kuyuma baktım tekrardan. Sahi bir insanı gözünden vurmak, öldürmekten daha beter bir şey değil miydi diye geçirdim içimden. Babamın vurulan gözlerini hatırladım.

Bu gözlere inanıyorum dedim içimden…