VanEkspres Yazarı Mehmet Sait İmret'in yeni yazısı... İlk Karşılaşma 5

İLK KARŞILAŞMA {5}
Yafes’in sesinden Hara

Bu teni güneşin altında milyon kere esmerleşmiş dünyada, ilkin seni kapıların ardında hissettim. Nehirlerin dibinde ve ne olur biraz nefes diye Allah’a yalvardığım zamanlarda bekledim seni. Bildiğim bütün evlerin içinde gezindi gözlerim. En son yolda buldum ayaklarımı. Yedi parçaya bölündü ülkem, seni o ülkenin en güzel ağacının dibinde gördüm. O ağaç dünyanın en yeşil ağacı oldu benim için. Dünyada bundan daha güzel bir şeyler de vardı muhtemelen, hiç duymadım. Bildiğimden sorumluydum.

Her bulut yağmurunu beklermiş. Gök yağarsa bulut yaşamaya devam edermiş. Rüzgâr en sevdiklerimizin kokusunu taşırmış. Gözümü kapatıp rüzgâra yüzümü dönersem sevdiklerimi içime çekermişim. Bildiğim her şeyi saydım. 

Seni görünce dilim damağım kurudu. Bildiğim bütün güzel şeylerin toplamından daha büyük bir tasvir canlandı karşımda. Sonra hayaller geçti içimden, uykuya daldım.

-İlk rüya:

‘Cesaretimi toplayıp yığıldığım masadan ayağa kalktım. Salonda bulunan yeşil renkli üçlü koltuğa geçip ikişer fincana ikişer kaşık kahve koydum. Kahveye su dökerken, iki bardağa yetmeyecek kadar su kaldığını fark ettim. Önce senin bardağını doldurup kalan suyu son damlası kadar kendi fincanıma boca ettim. İçtiğin tek süt, annenin sütüydü. Süt sevmiyordun. Ben de eve hiç süt almazdım bu yüzden. Elimde iki fincanla yeşil koltuğa doğru ilerledim, fincanları orta sehpaya koyup sana baktım. Sol omuzundan lüle gibi dökülen kumral saçların beni içine çeken bir kara delikten farksızdı. Derin bir nefesten sonra bu kara delikten kurtulmaya çalıştım. Kahvemden bir yudum alıp arkama yaslandım. Baş ağrıların birazdan başlayacaktı ve kahve bu ağrıdan önce ki son güzel şeydi benim için. Kahvemden bir yudum aldıktan sonra parmaklarımla iki kaşının tam ortasından başlayarak kulak diplerine kadar okşamaya başladım. Şakaklarına varınca küçük bir çukur oluşuyordu. Parmak uçlarım iki şakağın çukurunda kısa bir an durduktan sonra orada uyuya kaldım. Kendi rüyamın içinde ki rüya: 

    Parmaklarım şakaklarında uyuyakaldı
    Parmaklarına değiyor parmaklarım
    Parmaklarım serin bir rüzgâr akşamüstü 
    Tanrım!
    Parmaklarım sevgilinin şakaklarından inerken
    Durduğum her çukurda canımı teslim ediyordum  mezar olsun diye bana
    
 Sahi altı günde yarattığın evrende
    Kaç gününü aldı Hara’nın şakak çukuru 

Ağrı yavaş yavaş yukarı doğru çıkarken nefes alışlarım değişti. Alnına değen her sancı midemde bir kramp olarak giriyordu. Keşke tüm ağrıların benim olsa dedim. Mümkün müydü acaba bu? Hafifletilemeyen acı azalacağı yerde ikimizin vücudunda kendisini çoğalttı. Uyandım, dünyaya baktım.  ‘Ayaklarım olmadan nasıl yürüyeceğim artık’ diye sordum sana. Sanki herkes içimde bir yerden bir yere sürekli hareket halindeymiş de, ben ayaklarımın yasını tutuyordum. ‘Ayaklarının olmayışı seni dünyanın telaşından kurtaracaktır, insan hayatı boyunca koşar hisseder de, en son ayaklarının olmayışına şahitlik eder. Koşmaya değil, olmuş olmaya inan’ dedin bana. Kadir Gecesi doğmuş gibi inandım buna. Vardın.’

-İkinci rüya: 

‘Bir yaz gecesi damda uyurken gecenin üçünde bir çığlıkla uyandım. Bağırtılar duydum bir kadın sesinden. O anda dünya durmuş gibi hissettim de, duran dünyadan nasıl inerdim ki, bilemedim. Daha önce dünyadan hiç inmeyi düşünmemiştim. Annem bir çırpıda indi aşağı. Üstünü değiştirdi. Koşar adımlarla sesin geldiği yere doğru koştu. Damda tek başıma kalmıştım. Uzun bir süre annemi bekledim, dönmedi. Ben annemin kalbinden düşmüş gibi korktum...

Uzun bir süre sesleri dinleyerek bekledim, korkularımın yanına uzanıp yine uyudum. Sabah uyandığımda evde telaşlar içinde herkesin hala bir yerlere koşuşturduğunu gördüm. Evde uzun süre matem havası gezindi. On beş gün televizyonun örtüsü kalkmadı, kadınlar siyah giydi, erkekler sakal uzattı. Ölü çıkan o eve uzun uzun baktım ben de…

Sonra ne mi oldu?

Öğrenmenin, hatırlamanın ve unutmanın bir yaşı vardı. Daha küçüktüm. ‘Ben bunu bilecek kadar büyümem umarım’ diye bir ses geçirdim içimden. 

Sana baktım Hara. Oyukları kalbimden büyük dünyada, bir tek sana baktım. Sonra bir ürperti kapladı içimi. Bu dünyada birini sevmek ile birini gömmek aynı anda oldu. Seni gördüm, sen birini gömdün.

Evren durmadan büyüyor diye bir söz okumuştum bir yerden. Evren durmadan büyüyordu ve ben bir tek bana görün diye, durmadan küçüldüğüm bir yerde uyuyakalmak istiyordum. Dünyanın bir yeri yanarken seni sevmek haksızlık değil mi? Diye sordum sana. ‘Hayır, değil. Beni aklından ve kalbinden asla düşürme.’ dedin bana. 

İnanıyorum dedim içimden…