Kimse bilmez ben ibadetlerimi gizli yapmayı severim. Bundan altı yıl önce tesettüre girmeden önce ki hala tam bir tesettüre girmiş değilim. Nefsime hâkim olduğum kadarıyla uygulamaya çalışıyorum. Tesettüre girmeden önce de namazlarımı kılardım. İbadetin ve iyiliğin gizli yapılması görüşündeydim. Hatta büyüklerimizin bizlere söylediği “Bir elin verdiğinden öbür elin haberi olmayacak.” sözünü hep benimsemişimdir. Geçen aylarda Zeyn Vakfına gittiğimde Vakıf bahçesinde ihtiyaç sahipleri için erzak dağıtımı oluyordu. Pirimiz Münir Babamız namaz kıldırdıktan sonra “Öznur aşağıda erzak dağıtımı oluyor, çocukları aşağıya indir paylaşmayı öğrensinler.” dedi. “Babamız buyurduysa vardır bunda bir hikmet.” diyerek hiç sevmediğim halde aşağıya inip çocuklarla ihtiyaç sahiplerine dağıtımda bulunduk.

 Neden sevmediğimi de anlatayım. Bu çok hassas bir konu, ben orada birine fayda sağlamaya çalışırken yüzümden üzüntü akar da birilerini incitirim diye çok korkuyorum. Yapılan iyiliğin görünen yüzü de olmak istemiyorum.

Aradan günler aylar geçti bir takım olaylar yaşadım ve anladım ki Pirimiz Münir Babamız, paylaşmanın çocukluktan aşılanmasını istiyormuş. Bu konuda  ne kadar haklıymış.

 Bazı insanlar var ki gerçekten paylaşmayı bilmiyorlar. Ya karşılık bekledikleri insanlara bir şeyler veriyorlar"bunun adı da iyilik değil ticaret oluyor" ya da biz çalışıyorsak onlar da çalışsın, kazansın mantığıyla paylaşmaktan kaçınıyorlar. Bazı insanlar da var ki yaptıkları iyilikleri söylüyorlar. Peygamber Efendimiz (SAV.) bir hadis-i şerifte “Başa kakanın sadakasını Allah kabul etmez.” buyurmuştur. Yine çocukluğa gidiyoruz. Herkes paylaşmanın güzelliğini ailesinden öğrenemeyebilir veya etrafımızda aile sahibi olamadan büyüyen insanlar olabilir.

  Kendimden bir örnek vermek istiyorum çok sevdiğim arkadaşım Hülya Rize’den Diyarbakır’a gezmeye gelmişti. Hülya ile birlikte gezdiğimiz sırada abdest tazelemesi gerekti ve bulunduğumuz yerde abdesthane yoktu. Ben dışarıda abdest alma konusunda çok üşendiğimden bazen namazlarımı kazaya bırakırdım. Hülya abdesthanesi olmayan bir yerde abdest aldığında kendisinin bile haberi olmadan onu izledim. Ayakkabısını çıkarmasını yere kâğıt havlu serip ayaklarını temiz yere nasıl bastığını gördüm. İçimden “Aa dışarıda abdest almak bu kadar basit miymiş.” diyordum. Şimdi dışarıda abdest almam gerekirse Hülya’dan öğrendiklerimi uygularken  “ Allah Hülya’dan razı olsun bana nasıl bir kolaylık öğretti.’’ diyorum. 

Yani demem o ki dostlar bazen ibadetlerimizi ve iyiliklerimizi aleni şekilde yapmakta sakınca yokmuş. Benim gibi dışarıda abdest almayı bilmeyen birine farkında olmadan belki abdest almayı öğretirsiniz.

Belki hiç başı okşanmamış bir yetime sevilmenin ne kadar güzel olduğunu gösterirsiniz. 

Belki hiç ekmeğini bölüşmemiş birine paylaşmanın aslında rızkı çoğalttığını fark ettirirsiniz.

Belki hiç iltifat almamış birine tatlı iki söz söyleyerek ayna karşısında gülümsemesine sebep olursunuz.

Belki ailesinde sevgi görmemiş birine sevmeyi ve sevilmeyi hissettirirsiniz.

Paylaşmak her zaman maddi şeylerle olmuyor. Bilgimizi, sevgimizi, güler yüzümüzü hoş sözlerimizi  insanlardan esirgemeyelim.