Baharın kırlarda yeşil yeşil boy göstermesiyle, kahverengi toprak canlanır; neşeyle kucak açar Dünya’ya. Karahindiba ise yeşillikler arasında rengârenk çiçeklerle süslenen toprağın, sarı güneşi olur. 

İstanbul da geçen çocukluğum boyunca ben, Karahindibalara  ‘’şeytan tüyü’’ derdim. Benim çocuklarım ise ‘’pişo’’ diye sesleniyorlar. Her şehrin yaşayanları, kendince bir isim takarak sevmiş Karahindibaları. 

Karahindibalar kırları doldurup taşarak büyük şehirlere akın akın sürülmüş. Şehirlerde kaldırım taşları altında ezilen topraktan veya nadir bulunan el değmemiş yeşillikler arasından fırlayıp; soluk benizli, donuk gözlü insanları sarı saçlarıyla aydınlatıp, güzelliğiyle büyülemiş. 
Karahindibaların hayatı iki evreden oluşur ve yaşamını iki seçeneğin akışıyla yaşarlar.

Karahindiba güneşi kıskandıran sarı saçlarıyla ve bir genç kız edasıyla kırlarda koştururken; ya insan eliyle kopartılarak, solup güzelliğini sergileyemez hale gelene kadar bir yerde tutulur ya da sarı saçları incelip, seyrelip grimsi bir tüy haline gelene kadar kırlarda oyununa devam eder. 

Hayatının ilk evresinde, sarı saçları dikkat çekip köklerinden kopartılmadıysa; sarı saçları yavaş yavaş seyrekleşir gri tüy haline dönüşür.  Gri bir tüy halindeyken yaşamını yine iki seçeneğe göre şekillendirir. Gri saçları kırları okşayan rüzgârda, pır pır uçuşurken; Karahindiba rüzgârın ılık nefesiyle söylediği ezgiye âşık olur. 

Köklerinden ayrılarak rüzgârın şarkısına, dansıyla eşlik eder. Pervasızca gökyüzünde rüzgârla sevişerek en sonunda gelecek baharda tekrar açmak üzere, mutlu bir tohum olarak toprağa düşer. Ya da bir insan evladı hayran olur Karahindiba’nın yürek okşayan gri tüylerine. İnsan evladı Karahindiba’nın tüylerinin narinliğine ve gökyüzündeki dansına vurulur. Eline geçirmek, sahip olmak ister.  Rüzgâr dalından koparmadan sevmişti Karahindibayı. 

İnsan evladı önce dalından kopartır. Sonra hevesini alana kadar Karahindiba’nın tüylerinin güzelliğini seyreder. Derin bir nefes alır insan evladı ve ‘püfffff’ diye sesler karışır havaya.  Karahindiba’nın narin tüyleri etrafa saçılırken, kopartılan bedeni yere atılır. 
Hızını alamaz insan evladı başka, daha başka Karahindiba tüylerine nefesinin kuvvetini göstermek ister. Koparır dalından Karahindibaları üfler üfler üfler… Hevesini alıp yorulana kadar ya da bir tek Karahindiba kalmayana kadar üfler. Koparır dalından insan evladı, çünkü sevmek onlara böyle öğretilmişti. 
Sevmek değiştirmek. 
Sevmek yok etmek. 
Sevmek nefesinin gürültüsüyle titretmekti. 
Bu yüzden değil miydi; ruhumuzda açan çiçekleri en çok, sevdiğini söyleyenlerin soldurması.