Mülteci denilince aklıma ilk gelen Alya bebek, ardından yezidi bir kızın mezar taşına bıraktığı örülü saçları geliyor ve ardından bir sanatçı arada mülteci isteklerimiz olmalı diyordu. Bir yazar vatanı yurt eyledik diyordu. Geçmişin ve geleceğin tarihsel derinliğinden çıkıp gelen ve coğrafyamız da yer edinmeye çalışan insanların hayat hikâyesidir göç ve mültecilik. Aynı gökyüzünün altında bir yudum hava, bir içimlik su deminde rüzgârın seyri alıp götürüyor bizi ve maalesef ötekileştiriyor.

Biz ve sizler neden bizler olamıyoruz, ne kadar çok değer yargılarımız ve ne kadar çok önyargılarımız var. Neden farklı dillerin, kültürlerin renkliliğiyaşayamıyoruz. Bir birimize hayatı dar etme yarışı ve telaşı içindeyiz. Doğu batı arasındaki hengâmenin eşitsizliği, tutarsızlığı içimizin deltasına kadar işlenmiş. Mültecilerin sığınmaisteğiolamaz mı? Muhacir yürekli bir çocuğa neden bir buse olamıyoruz?

Buğday tarlasında bir avuç arpa elenen ekmeği pay etmek bizim komşuluk borcumuz veya iyi niyetimizin göstergesi olamaz mı? Toplumsal bir sorun olan mültecilik kendi ülkelerinde bastırılmış duyguları ve sindirilmiş yaşamlarına bağnaz korkular eklenmiş ise onlar için zor hale gelen yaşam mecburiyetin getirildiği sürgün bir yaşam.Boşaltılan yakılan köyler, toplumsal sorunlar, ekonomik sıkıntılar, kimliksizlik, kan davaları, devletlerarası savaş ve iktidarın getirmiş olduğu kısıtlamalar doğrultusunda her zaman yerleşim yerinde başlar kaçışlar. Sonrası ölüm ve yaşam arasında hayatta kalma mücadelesinin açlık ve yokluğun getirdiği büyük olumsuzluklar kayboluşlar.

Bir kere sürgün edilen Âdem ile Musa ve onun akabinde tarih boyu göç itaatsizliğin getirdiği kaçışlardır. Güçlünün güçsüze dayattığı zulümden kaynaklı göç bir zorunluluktur. Zorunluluğun olduğu yerde de mültecilik başlar ve farklı ülkelere sığınma ihtiyacı duyar.(kendilerine yaşam alanı oluşturmaya çalışır) O toplumda yer alan insanlarda hayatlarına dâhil olan insanları istemez. Bizden olmayanı sevmeme olumsuzluk ile bakıp kültür çatışması olacağına inanmak isterler. Göç eden için büyük bir acıdır istenilmeyen ve öteki kalmak. Böyle istenilmeyen olmak birçok olumsuzluğun başlamasına, en kötüsü ise içinde bastırılmış duyguların verdiği özgürlük ile hayatlarını en ince ayrıntısına kadar iğrenç bir yaşam sürmeleri ve bunu etrafına yansıtmaları.

Toplum olarak dışladığımız insanlara tahammülsüzlüğümüz aslında kendimize olan tahammülsüzlüğümüz ve kendimize küs kaldığımız yanımızdır çünkü sistemin ve düzenin getirmiş olduğu bir dayatmanın içerisinde aslında hepimiz bir mülteci ve ötekileştirilmiş bireyleriz…

Yüreğim dedim

 Kendini kayıp bir çölün ortasında

 Dil kardeşliğini ararken buldu

Sorular cevaplarını ararken

İltica edilmiş haykırışlarına sordu

’’Benim hayatımın en güzel öyküsü’’ olur musun?                                     

Roj Yiğit