Kelimelerin Sırları Dökülmüş Gibi Şafak sökerken güneşi adımlarım ile hızlandırıp, dudağımın arasına sıkıştırdığım türkü ile yola koyulmaktı tek düşüncem. Yağmur bozguna uğratıyor düşüncelerimin arasına sıkıştırdığım fikirleri. Kaçak özlemler dolduruyor boş bardağımı, sıcak çayı yudumlar gibi yüreğimde birikiyor ağırlık. Bir serçe olup, güvercinleri kıskandıracak kadar göç yapmak istiyordum. Yol almak, yolcu olmaktı inandığım dört yapraklı yoncanın sihirli buluşması. Şimdi ise; bir hoşça kal çürür, elveda diyemediğim genzimde.

Tütsüde yayılan sis ve kara duman, tren de eksik bir yolcu ile yolculuk yapılmış hissini sorgulatıyor. Eksik olan yoktu, eksilecek olan bendim. Gözümde yayılan sürme, rüzgârda dağılan uğultu bir ayinin tutuşması gibi telaşlı. Haziranın alfabesinde kayıp bir destan gizli, yalnızca sitemdi temmuza yanaşması, uyuyarak büyümek yerine, ölüyoruz işte sessiz ve hissiz. Uslanmaz bir aykırılıktı mor sümbüller, bende ki ise; hep bir görme isteğiydi. Yıldızları hissettiğim kadar aydınlıktı yüzü, çok sesli söylenen ezgilerin ruha işleyen büyüsü gibi. İki mısrada senden olmalıydı, hüzün sarısı ülkende, darmadağın izlerin kelimelere dökülmüş hali.

Bilmeden seversin, büyük bir yanlışlığın mucizeye döndüğü bir kalp atışı gibi. Günler öncesinden hazırlanmış bavullarda ikiye katlanmış kalp ağrıları. Gitmek ve kalmak arasında her şey hazırdır artık. Bir vedaya yetecek kadar zaman kalmıştır, birde iyimser bir duruşun barındırdığı küçük bir buseye. Kalbimde kendinden vaz geçen umutlar, sevmek darmadağın nasılda büyüdü gece devriyesi. Yol yorgunu değilim, sadece yorgun düşen kollarım vardı. Sana dair birkaç kelime vardı yüreğimde, dilimde ise ağırlaşmış mektuplar.

‘‘Yakınında ölebilirdim, uzağına gerek duymadan’’…