Mekân hiç değişmiyor görüştüğümüz yer hep aynıydı. Belki de siyahlar içinde açılan bir kardelen çıkışıydı, oturduğumuz masa. Yeni gelmemize rağmen, değiştiriyor saatini zaman. Yakın bir akraba bağım varmış gibi içli bir sohbet alıyor, o anlatıyor ben duvarda var olmayan izleri izliyorum. Yol yorgunu olduğumu çok hissettirmişim gibi, hiç gitmesini beklemediğim anda,  işi varmış gibi masadan kalkarken, yağmurda ıslanan ve alın çizgisinde biriken damlacıkları silerken, derin bir nefes aldığını kanıtlar gibi derin bir hırıltı yayıyordu. Kulağı tırmalayan akordu bozuk bir bağlamanın tiz sesi gibi, caddeleri yıkayan yağmur sesleri arasında kayboldu.

‘‘Gidilecek yerler vardı, varılacak yere zaman yoktu’’ Hep ertelediğimiz yarına bıraktığımız planlarımız vardı, oysa ertelediklerimiz kadar büyük bir zamansızlık vardı. Peki, ömür ya o kadar yok ise? Gerçekte olan neydi biliyor musunuz? Zamanımız karşımızdakine verilen değer kadardı. Demek ki değersiz gördüğümüzde zamanlar hep bahane olacaktı. İki güne sıralanmış bir kelebeğin sevinci gibi dallarda polen yuvalanması. Sonrası ise haklı nedenler sıralanacak kadar güçlü bir cesaret sergilenecekti. Fesleğenlerin küsmesi kadar derin bir dargınlık girecekti araya, boşluklar kendi yol haritalarının arayışını belirleyecekti. Ben ise çıkmaz bir sokakta, doğru yolu bulmak adına geri dönecektim.

Dalıp giden gözlerim hüzün buğusuydu kıyıya vuran ses tellerin. Dağılmasını beklediğim yerde susmanın ağırlığını hissediyorum. Sahi hangi günün kararsızlığıydı? Bir yerlere yetişme çabam yok gibi uyukluyorum. Hep yağmurun yağmasını bekliyor gibiydik. Belki de gözlerimize en çok yakışandı. Aynı boşluk ve aynı uçurumun kenar payı, ne düşündüğünü bilemedim ki, ne gördüğünü hayal edeyim demesini bekliyordum. Nefes nefese kalmış gülüşler çırpınıyor güneşin penceresinden, öyküden atılan cüzzamlının haklı isyanı gibi dağılmışım. Yüküm yağmurdu oysa ve yüzünün kıvrımlarına düşmeyi beceremediğim. Bir yıl daha eskimişsin, küçük bir anıyı sende unuttum diyemedim. En kararsız anımla çıka gelmiştim, çimdi cebimde sönük kelimelerim ile dönüyorum. ‘‘Yazdıklarımın hiç birinin anlamı yok, sen gözlerimdeki uzaklığın mesafesini ölç’’...