Gölgeni, mavi gözlerini alıp gittiğin gibi mavi göğümü, bulutları da alıp gitseydin. Şimşekler çarpışıyor yüreğimde, gözlerimde ise Mart’ın isyanı yağıyor. O kadar çok kişiye veda ettim ki hangi birine avuç açacağımı bilmeden sabretmeye çalıştım, meğer en çok ağlayacağım sen olacakmışsın. Sana toplanmış bütün hıçkırıklar. Abi, kardeş değildik iyi birer arkadaştık, annemin giydirdiği bayramlık elbiseler kadar iyiydik. İki hafta geçti, iki asır daha yoksun. Halepçe’nin hüznü kadar yaralıyım, boğazımda düğümlenen elma kokusu kadar bezgin. Bir ömür daha lazım bize, bu ömür yetmedi, bu kadar duanın nereye gittiğini anlamadık.
‘‘Ölü duvarlar gibiyim, kendime yaslanmaktan korktuğum’’. Umuttan, mutluluktan, küçük sevinçlerden söz ediyordum. Yüzün kıvrak yerinde başlayan yüreğe akan küçük gülümsemenin sıcaklığı nasılda sözdü, bendeki tüm yıldızlar ile birlikte kayboldular. Mutluluğumuz çok gelinmiş gibi esirgendi, hepsini bir çuvala koyarak ağızını kalın bir sicim ile bağladılar, açmayı bile denesem açamam şimdi. İnsan nasıl bu kadar derin bir yasa mahkûm olur. Her şey, herkes derin bir toprağa gömülmüş gibi. Dün yolda yürürken bir arkadaşıma denk geldim. Seslendi ve çok dalgın olduğumu, onu görmediğimi söyledi. Sonrada ekledi normal çok yorulmuşsun dedi. Yüzüne baktım, sustum. İçimdeki iç sese seslendim; hayır yorgun değilim acılarıma değmemen için seni görmemezlikten geldim, bunu ona diyemedim. İç sesim duydu bir tek, çünkü beni en iyi anlayan oydu. Yoluna devam etti, yoluma devam ettim. Onun ki ne kadar yakındı bilmiyorum ama benimki çok uzundu. Kendimi arıyordum, kendimden kaçarak.
Benim acımın muhasebesini yaptılar, kendi acılarını gösterme telaşı vardı hangimizin büyük diye bir bir dizildiler. Onların ne kadar büyük ve benim ne kadar devasa olduğunu bilemem. Benim bildiğim; kimi çok sevsem önce kendimi, sonrada onu kaybetmem oldu. Gecenin sızısı sen, gecenin kaybolan yolcusu ben, ne yana dönsem sen yoksun. Binlerce şiir yazdım hiç mi okumadın? Gitmeler hep ard arda mı olur? Son tercihiniz gitmek olurken, neden ilk tercih ile gidilir? Şimdi bana güz güllerinin teninde bir susmak, bin ağlamak düşer…